29 Nisan 2018 20:30
1970 yılının Kasım ayında ıssız Isdalen Vadisi'nde yanmış bir kadın cesedi bulundu.
Birisi kadının tanınmaması için giysilerindeki etiketleri kesmiş ve eşyalarının ayırt edilebilir özelliklerini yok etmişti.
Kadının ölümünü araştırmaya başlayan polis bir dizi kodlu mesaj, kılık değiştirme ve sahte kimliklerle karşılaştı ancak vakayı bir türlü çözemedi.
46 yıl sonra Norveç polisi ve kamu yayın kuruluşu NRK davayı yeniden açmaya karar verdi.
Bu Isdalen Vadisi'ndeki kadının ve geride bıraktığı kafa karıştırıcı ipuçlarının öyküsü.
1970 yılının 29 Kasım sabahında bir adam ve iki küçük kızı Isdalen Vadisi'nde bir cesetle karşılaşır.
Ceset kayaların üstüne serilmiş halde bulundu. Cesetin kolları yanıklarda sıklıkla rastlanan boksör pozisyonundaydı.
Isdalen yerli halk arasında 'Ölüm Vadisi' olarak biliniyor - Burası Ortaçağ'da insanların intihar ettiği yerdi ve 1960'larda bazı dağcılar siste yürürken geçirdikleri kazalarda ölmüştü.
Ancak bu kadın tipik bir dağcıya benzemiyor.
Olay yerine çağrılan ilk polis yetkililerinden biri olan Carl Halvor Aas, BBC'ye yaptığı açıklamada "Yolun dışındaydı - yürümek için alışılmışın dışında bir yerdi" diyor.
"Ağır bir yanmış insan eti kokusu" hatırlıyor.
"Vücut önden tamamen yanmıştı. Yüz ve saçın büyük kısmı dahil" diyor ama garip bir şekilde vücudun arka tarafında yanık yoktu.
"Kendini ateşten geriye doğru atmış gibiydi" diyor ve kadının tanınmaz hale gelecek kadar kötü bir şekilde yandığını söylüyor.
Carl olay yerine vardığında üzerinden vakit geçmişti, dolayısıyla cesedin orada ne kadar kaldığına dair bir fikri yok.
Ve kadın nasıl olur da yanar?
Polis olay yerinde aralarında mücevher, bir saat, kırık bir şemsiye ve bazı şişelerin de olduğu bir grup obje buluyor.
Olay yeri inceleme ekibinden Tormod Bønes'i derinden etkileyen, objelerin düzeni.
Kadın mücevher ya da saatleri takmıyor, bunun yerine onun yanına yerleştirilmişler.
"Vücudu çevreleyen objelerin yerleştirilmesi garipti. Bir tür ayin gibiydi" diyor.
Polis ayrıca lastik bot ve naylon çorap kalıntıları da buluyor.
"Çok fazla, sentetik maddeden yapılmış, kıyafet giyiyordu ve kıyafetlerin hepsi aşırı derecede yanmıştı" diyor Tormod.
Kıyafetlerin ve şişelerin etiketlerinin yırtılıp atılmış olması da gizemi artırıyor.
Polis olay yerinde kadını teşhis edebilecek bir ipucu bulamıyor.
Polis görgü tanıkları için çağrı yapıyor. Kadının yaklaşık 1.64 metre uzunluğunda, uzun kahve ile siyah karşımı saçlarının olduğu, ufak, yuvarlak bir yüzünün, kahverengi gözlerinin ve ufak kulaklarının olduğunu söylüyorlar.
25 ila 40 yaş arasında gibi duruyor ve ölüm anında "mavi ve beyaz fiyonkla saçlarını at kuyruğu yapmış olduğu" belirtiliyor.
Kadının ismi, 'Isdal Kadını' olarak kalıyor.
Hikaye, düşük suç oranı olan sakin Bergen'de kenti için fazlasıyla büyük.
Birkaç gün sonra polis bir ipucu buluyor.
Bergen tren istasyonunun kayıp bagaj bölümüne bırakılmış iki valiz buluyorlar.
Valizlerin birinde reçetesiz gözlük bulunuyor ve kadının parmak izi bunlardan biriyle uyuşuyor.
Valizde ayrıca şunlar var:
İlk başta polis "çok umutluydu çünkü valizlerin cesedi tanımlamalarına yardımcı olacağını düşünüyorlardı" diyor Tormod.
Ama sonra, kadının kimliğini ortaya çıkarabilecek tüm etiketlerin, kıyafetlerinin ve eşyalarının, çıkarıldığı anlaşılıyor.
Egzama kreminin üzerindeki doktorun ve hastanın ismini gösteren reçete bile yırtılılıp atılmıştı.
Polis kadının eşyalarının izini sürmeye çalışıyor. Eşyaların paketleri mağazadakilerle eşleşiyor mu diye sormak için yurt dışında pek çok mağazayı bile arıyorlar.
Hiçbir mağaza yardımcı olamıyor.
Valizde ayrıca kodlu bir not var. Polis bir süre daha kodu kırmıyor.
Valizde önemli bir kanıt daha var. Stavanger'deki Oscar Rørtvedt'in ayakkabı mağazasından alınmış bir poşet.
Sahibinin oğlu, Rolf Rørtvedt, "koyu renk saçlı, çok iyi giyimli hoş bir kadına" bir çift plastik çizme sattığını hatırlıyor.
Ona sattğı botlar, Isdalen Vadisi'ndekilerle eşleşiyor. Polis cesedin yanında bulunan şemsiyenin de bu dükkandan alındığına inanıyor.
Rolf, botlarını seçmesi "çok uzun sürdüğü için" kadını hatırladığını söylüyor.
BBC'ye yaptığı açıklamada aksanlı bir İngilizce konuştuğunu ve "sakin ve sessiz bir ifadesi olduğunu" söylüyor.
Kadından ayrıca güçlü bir koku geldiğini hatırlıyor- daha sonra bunun sarımsak olabileceğini düşünüyor.
Bu tarifi kullanarak polis, kadının yakınlardaki St Svithun Oteli'ne Fenella Lorch ismiyle kayıt yaptırdığını anlıyor.
Sorun? Fenella Lorch gerçek ismi değil.
Kadının Norveç'te pek çok farklı otelde kaldığı ortaya çıkıyor - farklı isimler kullanarak. Pek çok otel misafirlerinden pasaportlarını göstermesini talep ediyor ve bir form doldurmasını istiyor, bu da çok sayıda sahte pasaportu olduğu anlamına geliyor.
Polis kadının aşağıdaki isimleri kullanarak, şu otellerde kaldığını buluyor:
Kadın Neptün Oteli'nde çalışan 21 yaşındaki garson Alvhild Rangnes'te önemli bir etki bırakıyor.
BBC'ye yaptığı açıklamada "İlk izlenimim kadının alımlı ve kendine güvenli olduğuydu" diyor.
"Üzerindekiler son modaydı - stilini taklit edebilmeyi istemiştim. Aslında bana göz kırptığını hatırlıyorum. Ona çok uzun süre baktığımı düşünmüş gibi bir his oluştu."
"Ona hizmet ettiğim bir seferinde, yemek odasındaydı, yanında oturan ama onunla konuşmayan iki Alman subayı vardı."
Polis Isdal kadınıyla tanışan otel çalışanlarını sorguluyor. Alvhild de bunların içinde.
İngilizce'nin dışında Almanca bazı cümleler kullandığını da öğreniyorlar.
Kadının pek çok kez oda değişikliği istediği, hatta bir seferinde üç kez oda değiştirdiğini öğreniyorlar.
Şimdiye kadar, kadının casus olduğuna ilişkin pek çok dedikodu var. O zamanlar Bergen'de çok fazla yabancı turist yoktu ve kadının zengin, çokca seyahat etmiş ve alımlı birisi olması pek çok spekülasyona yol açtı.
"Soğuk Savaş dönemiydi ve Norveç'te pek çok casus vardı, Ruslar da dahil olmak üzere" diyor Bergen'de yaşayan, o zamanlar bir üniversite öğrencisi olan cinayet yazarı Gunnar Staalesen.
"Norveç'te İsrail ajanları da vardı. Üç yıl sonra görüldüğü üzere, Mossad ajanları Lillehammer'da terörist sandıkları bir kişiyi öldürdü."
Norveç istihbarat kurumları da bu olayı inceliyor, ama bunu on yıllar boyunca açıklamayacaklar.
Norveç'in resmi radyo ve televizyon kuruluşu NRK'ye göre, istihbarat kurumları kadının Norveç'in batısındaki yeni roketlere ilişkin askeri testleri izlediğinden şüpheleniyorlar. Ancak soruşturma raporlarından net bir sonuç çıkmıyor.
Polis nihayetinde nottaki kodun bir kısmını kırıyor, ama bu casus olduğuna dair bir kanıt sunmuyor.
Onun yerine, kadının ziyaret ettiği yerlerin bir listesi gibi duruyor. Örneğin, 'O22 O28 P' 22-28 Ekim'de Paris'te olduğu anlamına geliyor, O29PS Paris'ten Stavanger'e seyahat ettiği tarih. O29S Stavanger'e ulaştığı tarih.
Polis kadının bir eskizini yurt dışındaki pek çok polis gücüne yolluyor. Ama hiçbiri kadının kimliğini teşhis edemiyor.
Bu arada, soruşturmayı yürütenler kadının cesedinin incelenmesini tamamlıyor.
Boynunun sağında açıklanamayan bir morluk buluyorlar, bu bir darbenin ya da düşmenin sonucunda oluşmuş olabilir. Kadının hasta olduğuna dair bir işaret yok.
Otopsi ayrıca kadının hiç hamile kalmamış olduğunu ya da hiç çocuğunun olmadığını gösteriyor.
Ölümü muhtemelen acılıydı.
"Ciğerlerinde duman parçacıkları vardı. Bu da kadının yanarken hala hayatta olduğunu gösteriyor" diyor Tormod.
Kadının cesedinin altındaki zeminde benzin izi buluyor, "Ateşe vermek için benzin kullanıldığını söyleyebiliriz" diyor.
Kanında yüksek oranda karbonmonoksit vardı.
Midesinde yabancı bir marka olan Fenemal ürünü 50-70 arası uyku hapı bulunuyor ve bunların ölmeden önce tamamen kanına karışmadığı tespit ediliyor.
Interpol aracılığıyla kadının parmak izleri dağıtılıyor.
Otopsi kadının karbonmonoksit zehirlenmesi ve çok sayıda uyku hapı neticesinde öldüğünü saptıyor.
Ölüm nedeni muhetmel bir intihar olarak açıklanıyor- Bregen polis şefi de bu iddiayı destekliyor.
Ancak pek çok kişiye göre bu inanması güç bir iddia.
Carl Halvor Aas "Polislerle kendi aramızda bunu tartıştık ve pek azının intihar olduğunu düşündüğünü hatırlıyorum" diyor.
Cesedinin bulunduğu ücra yer ve intihar şekli, ona garip geliyor.
Olay kapanıyor ve kadın Şubat 1971'de gömülüyor.
Polis kadının Katolik olabileceğini düşünüyor ve ona bir Katolik cenaze töreni düzenliyor.
Polisin cenaze törenine ilişkin raporuna göre, tabut leylak ve lalelerle süsleniyor ve rahip "hiçbir yakını yanında olmadan yabancı bir ülkede mezara konan bu bilinmeyen kadın" için sade bir cenaze töreni düzenliyor.
Polis hâlâ kadının ailesini bulmayı umuyor - doğada yok olmayacak çinko bir tabutla gömülüyor ve akrabaları için cenaze töreninden fotoğraflar saklanıyor.
Harald Osland bu olayın peşini bırakmayan soruşturmacılardan biri.
"Babam hiçbir zaman bu olayı bir kenara koyamadı" diyor oğlu Tore. "Olayı kapatması gerektiği gerçeğini hiçbir zaman kabullenemedi."
Babası polis belgelerini saklamış, Tore da bu konuda bir kitap yazmış.
Yıllar içinde olay pek çok cinayet romanı yazarı ve çizerlere de ilham veriyor.
"İnsanları teşvik eden bunun çözülmemiş bir gizem olması - neredeyse bir cinayet romanını takip etmek gibi" diyor Gunnar Staalesen.
2016'da olayı çözmek yeniden bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor.
'Isdal Kadını'nın dişleri alışılmışın dışında - 14'üne dolgu yapılmış ve pek çok altın kaplaması var. Bu özellikle o yaştaki bir kadın için garipti ve Norveç'te alışık olunan bir diş müdahalesi şekli değildi.
Diş uzmanı Gisle Bang, başka uzmanların bu çalışmayı teşhis edebileceği umuduyla kadının çenesini saklıyor.
Ölümünden sonra herkes çenenin yok edildiğini sanıyor.
'Isdal Kadını'nın dosyalarını inceleyen adli tıp uzmanı Inge Morild, kendisine çenenin "koktuğu için atıldığının" söylendiğini kaydediyor.
Ancak NRK'den araştırmacı gazetecinin soruları üzerine, Profesör Morild, Haukeland Üniversite Hastanesi'nin adli tıp arşivlerinde çeneyi buluyor.
Bu, Norveç polisine soruşturmayı yeniden açmak için bir fırsat veriyor ve kadının kimliğini teşhis etmek için son dönem teknikleri uygulanıyor.
Norveç Ceza Soruşturma Dairesi (Kripos) ve Bergen Üniversitesi dişlere izotop analizi uygulamaya başlıyor ve dişleri meydana getiren maddelerin bıraktığı kimyasal imzaya bakıyorlar.
Testler şunları içeriyor:
Norveç polisi ilk defa dişlere izotop analizi uyguluyor, ama kadının geldiği yeri göstermesini umuyorlar.
DNA analizi polisin adli tıp incelemesi yaparken kullandığı tekniklerden biri.
1970'lerde yoktu.
Ancak kadının organlarından, ciğerleri, kalbi, böbreküstü bezi ve yumurtalıklarından, pek çok doku örneğinin Haukeland Üniversite Hastanesi'nde saklandığı ortaya çıkıyor.
Profesör Morild, otopsi sonrası doku örnekleri saklamak "Norveç'in pek çok yerinde bir gelenek haline gelmişti" diyor. Örnekler, DNA kaynakları olarak kullanılabiliyorlar ve incelemenin yeniden yapılabilmesini sağlıyorlar.
NRK ve yerel polis, örnekleri DNA testine göndermeye karar veriyor.
Batı bölgesi polis departmanının başı Nils Jarle Gjøvåg, kadının kimliğini açığa çıkarmanın önemli olduğunu söylüyor, çünkü "dünyada bir yerde, nereye gittiğini merak eden akrabaları olabilir" diyor.
"Bilinmeyen bütün cesetlerin kimliğini teşhis etmeye çalışırız ki akrabalarınına bir cevap verebilelim."
DNA sonuçlarını beklerken, NRK soruşturmaya dair bir belge yayımlıyor ve konuyla ilgilenen kişilerden 150 ipucu alıyor.
Gazeteci Ståle Hansen "Norveç'te bu insanlar için büyük bir gizem... bu olayın çözümlenerek kapanmasını isteyen pek çok kişi var" diyor.
Aylarca çalışmadan sonra bilim insanları kadının detaylı bir DNA profiline ulaşıyorlar. Cuma günü yayımlanan son sonuçlar, kadının Avrupa kökenli olduğunu gösteriyor, bu da bir İsrail ajanı olma olasılığını daha az kılıyor.
Norveç polisi bu yeni bilgiyle Interpol'e uyarı yolluyor.
Avrupa'daki polislerden dengini bulabilmeleri için DNA veritabanlarını incelemeleri isteniyor.
"Eğer yakın bir akrabasının DNA'sı bir yerlerde varsa, yaşadık" diyor Ståle Hansen. "Bu gerçekten heyecan verici olur."
'Isdal Kadını' vakası 46 yıl boyunca çözülemedi. Ama şimdi, modern bilim bu sırrın çözülmesi için yeni bir olasılık getirdi.
© Tüm hakları saklıdır.