Gündem
BBC Türkçe

İran'da protestolar: 2009'dan bu yana ne değişti, ne değişmedi?

Perşembe günü başlayan protesto gösterilerinde hayatını kaybedenlerin sayısı 20'yi aştı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu protestocular, ekonomik sorunların çözülmemesine tepkili. Hükümet ise eylemlerden "dış güçleri" sorumlu tutuyor. Peki son protestola

29 Nisan 2018 20:30

İran'da Perşembe günü ekonomik sorunları protesto etmek için başlayan gösterilerde hayatını kaybedenlerin sayısı 20'yi aştı, başkent Tahran'da 450'den fazla kişi gözaltına alındı.

Hükümet eylemlerden "dış güçleri" sorumlu tutuyor.

Protestoların, 2009'dan bu yana yaşanan en büyük kitlesel eylemler olduğu belirtiliyor.

Aynı zamanda, Perşembe günü başlayan eylemler sıklıkla 2009'daki protestolarla kıyaslanıyor.

2009 yılında yaşanan gösterilerle son eylemleri altı başlık altında inceledik:

Eylemlerin arkasında yatan nedenler 2009 protestoları ile 2017 sonlarında patlak veren gösteriler arasındaki en önemli farkları ancak aynı zamanda en önemli benzerlikleri de oluşturuyor.

2009 yılındaki protestoların nedeni o dönemde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki usulsüzlük iddialarıydı.

Seçimleri dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad kazandı. Ancak reformcu adaylar Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Karrubi, oyların sayımında usulsüzlük yapıldığını öne sürdü ve destekçilerini sokağa dökülmeye çağırdı.

Bunun üzerine başta başkent Tahran olmak üzere yüzbinlerce kişinin katıldığı kitlesel eylemler düzenlendi. Hükümet önce polis, ardından da Devrim Muhafızları bünyesindeki Besiç milis gücü üzerinden eylemlere müdahale etti.

Protestolar sonucu 70'ten fazla kişi yaşamını yitirdi. Musavi ve Karrubi, ev hapsine alındı. Haziran 2009'da başlayan olayların tamamen bastırılması Şubat 2010'u buldu.

2017'nin son günlerinde başlayan eylemlerin temel nedenini ise ekonomik sıkıntılar oluşturuyor.

Meşhed kentindeki eylemler, yüksek enflasyona tepki olarak başladı. Ayrıca, halk, Batılı devletlerle varılan nükleer anlaşmayla yaptırımların kaldırılmasının ekonomik etkilerinin sokağa yansımamasından da şikayetçi.

Her ne kadar 2009'da eylemler seçimlerde usulsüzlük, 2017 sonunda da ekonomik sıkıntılardan baş gösterse de ilerleyen günlerde daha fazla hak ve özgürlük talepleri de dile getirilmeye başlandı.

2009 yılında da özgürlük ve daha fazla hak talebi dile getirilirken, 2017 yılında patlak veren olaylarda da bazı yerlerde rejim karşıtı ve hatta Şah lehine sloganlar atanlar olduğu bildiriliyor.

Her iki protesto döneminde de sokağa çıkanlar genç kitleler olduğu görülüyor.

2009 yılında eylemlerin Tahran'dan başlamış ve daha çok orta ve orta-üst sınıftan, gelir ve eğitim düzey yüksek kişilerin desteğini almıştı.

2017 yılı sonunda patlak veren eylemler ise ilk etapta ülkenin muhafazakar kentlerinde görülmeye başlandı. İlk günlerde, sokağa çıkanların ekonomik sıkıntıları fazlasıyla hisseden işçi ve daha alt sınıftan kişiler olduğu belirtiliyor.

Ancak birkaç gün içinde eylemlerin farklı kentlere yayılmasıyla orta sınıfın da desteğini almaya başladığı görülüyor.

Eylemcilerin ortak özelliği de genç olmaları.

2009 yılında sokağa çıkanlar arasında 20'li yaşlarında ve üniversite öğrencilerinin çoğunluğu oluşturduğu görülüyordu.

2017 sonunda patlak veren eylemlerde de yine aynı yaş grubundan katılımcılar olduğu anlaşılıyor.

Resmi açıklamalar da tutuklananların neredeyse tamamının 25 yaşın altında olduğuna işaret ediyor.

2009 yılında reformcu cumhurbaşkanlığı adayları eylemlere liderlik ederken, son protestolarda ise belli bir liderin kitlelerin başını çektiğini söylemek ise güç.

Bu iki eylemler arasında en ciddi farklardan birini görüldüğü şehirler oluşturuyor.

Başkent Tahran, 2009 yılında eylemlerin önderliğini yapmıştı. Sokağa çıkanların çok büyük bir kısmını Tahranlılar oluşturuyordu.

Eylemlerin önemli bir kısmı da başkentte görülmüştü.

Tahran içinde de özellikle kentinde daha varlıklı kuzey kısmından katılımlar yoğun oluyordu.

Ancak 2017 sonlarında patlak veren gösterilerin birden fazla kente yayıldığı ve başlangıç noktasının da muhafazakar yerler olduğu görülüyor.

Meşhed kentinde yüksek enflasyonu protesto etmek için sokağa çıkan göstericilerle başlayan eylemler ülkenin önemli bölümüne yayılmış durumda.

İran'ın en kalabalık ikinci kenti olan Meşhed aynı zamanda muhafazakar yapısıyla biliniyor. Dahası, Kum gibi Şiiler tarafından kutsal kabul edilen bir kentte de binlerce kişi sokaklara döküldü.

Kirmanşah, Dorud, Necefabad ve İsfahan da eylemlerin görüldüğü kentler arasında yer alıyor.

Tahran'da ise henüz kitlesel bir boyut kazanabilmiş değil. Tahran Üniversitesi'nde haftasonu düzenlenen protesto gösterisine katılım birkaç yüz kişiyle sınırlı kaldı.

İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, 2009 yılında seçim usulsüzlükleri iddialarıyla ilgili soruşturma başlatılması talimatı verdi.

Hamaney ayrıca İngiliz hükümetini "şeytan" olarak nitelendirdi ve Batılı devletlerin bu süreçteki takındığı tutumu kınadı.

O dönem birçok üst düzey yetkili de yabancı güçleri yaşananlardan sorumlu tutan açıklamalar yaptı.

Ancak Hamaney, her ne kadar eylemlerin önceden planlanmış olduğu yönünde "kuşku bulunmamasına" karşın muhalefet liderlerinin yabancı casuslar olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığını söyledi.

Hamaney, 2017 sonunda ise doğrudan "yabancı güçleri" suçladı.

Konuyla ilgili yaptığı ilk yazılı açıklamada, "Son günlerde, İran'ın düşmanları, İslam Cumhuriyeti'nde sorunlar çıkartmak için aralarında para, silahlar, siyaset ve istihbarat organlarının da bulunduğu farklı araçlar kullandı" dedi.

Hamaney ayrıca, "doğru zaman geldiğinde" son olaylarla ilgili olarak halka bir konuşma yapacağını da belirtti.

Ayrıca, 2009 yılında eylemlerin bastırılmasında anayasaya göre rejimi iç ve dış tehditlere karşı korumakla görevli olan Devrim Muhafızları ve ona bağlı Besiç milis güçleri çok kritik rol oynamıştı.

Ancak 2017 sonlarında patlak veren olayların ilk günlerinde ağırlıklı olarak polisin görev aldığı ve Devrim Muhafızları'nın devreye fazla girmediği görülüyor.

İki dönem arasında yaşanan teknolojik gelişmeler de eylemlerin karakterini belirleyen önemli unsurlar arasında yer alıyor.

2009 yılında sosyal medyanın henüz ilk ayak sesleri duyuluyordu.

İran'da "Yeşil Protestolar" olarak isimlendirilen eylemler sırasında Twitter yaygın bir şekilde kullanılmıştı.

Hatta o dönem yaşananları "Twitter Devrimi" olarak nitelendirilmişti. Ancak gözlemciler, ilerleyen zamanlarda yaşananların bu tabirin biraz abartılı olduğunu gösterdiğini belirtiyor.

2009 yılında protestolar sırasında Twitter belli bir oranda eylemcilerin organize olmalarına yardımcı oldu.

Ancak esas olarak, sosyal medya, yurt dışında yaşayan İranlılara eylemlerden bilgi akışının sağlanması ve uluslararası alanda dikkat çekmek için kritik öneme sahipti.

2009 eylemlerinin ardından İran devleti de birçok sosyal medya sitesine erişimi kapattı.

Aradan geçen yıllar içerisinde sosyal medya siteleri kapalı olmasına karşın akıllı telefon kullanımı ise katlanarak arttı.

Devlet yetkililerinin de mesajlarını ulaştırmak için kullandığı Telegram ve WhatsApp gibi sohbet programları milyonlarca İranlı tarafından kullanılmaya başlandı.

Hükümet, son eylemlerde Telegram üzerinden şiddet çağrısı yapıldığını öne sürerek, bu sohbet programına erişimi önemli ölçüde kısıtladı.

2009 yılına kıyasla bugün hem Orta Doğu'da durum hem de uluslararası arena çok daha farklı bir halde.

O dönem henüz Arap Baharı yaşanmamıştı. Dolayısıyla kitlesel eylemlerin devlet mekanizmasında tetiklediği bir dizi olayla rejim değişimleri dünyanın çok da aşina olmadığı bir durumdu.

Ayrıca Orta Doğu'nun en büyük iki farklı mezhebini temsil ettikleri için birbirinin tarihsel iki rakibi olan Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim de bugünkü kadar yüksek değildi.

Bugün ise Orta Doğu'da yaşanan gelişmeler Suudi Arabistan ile İran ilişkilerinin tarihinin en gerilimli dönemlerden birini yaşamasına neden oluyor.

İran ayrıca, bir yanda Suriye ve Irak, diğer yanda da Lübnan'da siyasi ve askeri etkinliğini artırmış durumda.

Özellikle Suriye'deki iç savaşta Devlet Başkanı Beşar Esad'ın muhalifleri karşısında önemli zaferler elde etmesinde Rusya ile birlikte İran da önemli rol oynadı.

Eylemcilerin bir bölümü hükümetin dış gelişmelere fazla odaklandığı ve içerde yaşanan sıkıntıların çözümünü ikinci plana ittiğini öne sürüyor.

İki dönem arasındaki bir diğer fark da ABD'nin tutumunda görülüyor.

2009 yılında dönemin ABD Başkan Barack Obama, eylemlerle ilgili ilk açıklamasını üçüncü gün yapmıştı.

Barack Obama, İran halkının liderlerini seçme hakkı olduğunu söyledi ve güvenlik güçlerinin sert müdahalesini kınadı.

Obama, İran'da can kayıplarının artmaya başlamasıyla birlikte söylemini de sertleştirdi ve yaşananlardan "dehşete düştüğünü" aktardı.

2017 sonlarında eylemlerin patlak vermesiyle birlikte ise ABD Başkanı Donald Trump, selefi Obama'dan çok daha hızlı bir şekilde tepki verdi.

Eylemlerle ilgili ilk olarak Cumartesi günü Twitter'dan bir mesaj atan Trump, dünyanın protesto gösterilerini izlediğini söyledi.

Trump, Pazartesi günü attığı mesajda da, "İran, Obama yönetimi ile yaptığı berbat anlaşmaya rağmen her düzeyde başarısız oluyor. Büyük İran halkı çok uzun yıllar boyunca baskı altında tutuldu. Gıda ve özgürlüğe açlar. İnsan haklarıyla birlikte İran'ın zenginlikleri de yağmalanıyor. DEĞİŞİM ZAMANI" yazdı.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir