İran ve Batının,nükleer enerji konusundaki tutumlarında değişiklik olmadığı halde müzakerelere başlayacak olması dikkatleri çekti.
BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD,
İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa ile Almanya'dan oluşan 5 artı 1
ülkeleri, müzakerelere başlanması için öteden beri ısrar ettikleri
'nükleer enerji faaliyetinin durdurulması' ön şartından şimdilik
vazgeçmiş görünüyor.
Ancak bu ülkelerin, Tahran yönetimine
'Uranyum zenginleştirmeyi durdur, biz de yeni yaptırımları durduralım,
ekonomik, siyasi avantajlar sunalım ve müzakerelere başlayalım'
taleplerini içeren son önerisinde herhangi bir değişiklik söz konusu
değil.
İran'ın, 'Ne uranyum zenginleştirmeyi
durdururum, ne barışçıl amaçlı nükleer enerji hakkımdan vazgeçerim, ne
de bu konuları müzakere ederim' duruşu da yerinde duruyor.
Tahran yönetiminin 5 artı 1 ülkelerinin
'Durdur durdur' önerisine cevap niteliğindeki güncelleştirilmiş son
öneri paketinde, İran'ın nükleer enerji faaliyetlerini durdurması bir
yana askıya alması, hatta konunun müzakere edilmesinden bile
bahsedilmiyor.
Öneri paketinde, "Bütün ülkelerin
barışçıl nükleer enerji elde etmelerine imkan sağlanması, nükleer
silahların yayılmasının önlenmesi ve imhası konularında müzakerelere
hazırız" ifadeleri ön plana çıktı.
Tarafların öteden beri bilinen
konumlarında herhangi bir değişiklik olduğuna dair açıklama da
yapılmadığına göre, 1 Ekimde yeniden müzakerelere başlayacaklarını
belirtmeleri, müzakerenin konusunun ne olduğunu akıllara getiriyor.
Zaman kazanma ya da yeni yaptırımlar ve tecrit
İran ile Batı arasında nükleer konuda
daha önceleri de birçok kez müzakerelerde bulunulmuş, ancak uzlaşmaya
giden yolda bir arpa boyu mesafe katedilmemişti.
Taraflar arasında başlayacak, ancak
içeriği net olmayan yeni müzakerelerin akıbetinin öncekilerden pek de
farklı olmayacağı yorumları yapılıyor.
Batı, müzakerelere başlamakla dünya
kamuoyuna, 'Bakın, İran hala uzlaşmaz tavrını sürdürüyor, uluslararası
toplumun kaygılarını giderecek adımlar atmıyor, nükleer programının
şeffaflığına açıklık getirmiyor' diyerek bu ülkeye karşı daha fazla
yaptırım kararı almak ve tecrit siyasetini artırmak isteyebilir.
Buna karşılık İran ise tüm yaptırım ve
baskılara hatta askeri saldırı tehditlerine rağmen nükleer teknolojide
geldiği noktayı korumak ve daha da ileri götürmek için müzakereleri bir
zaman kazanma aracına dönüştürme amacında olabilir.
Batının 'yeni yaptırım ve tecrit',
İran'ın ise 'zaman kazanma' kokan müzakerelerinden bir sonuç alınıp
alınmayacağını zaman gösterecek.
5 artı 1'deki görüş ayrılığı ve UAEK raporları
BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden
ABD, İngiltere ve Fransa'nın, İran'ın nükleer enerji faaliyetleri
karşısındaki katı muhalif tutumunda herhangi bir değişiklik söz konusu
değil. Bu ülkeler, İran aleyhinde üç yaptırım kararının alınmasında
öncü oldular.
Çin ve Rusya her ne kadar yaptırım
kararlarına evet dedilerse de Tahran yönetimine zaman tanınması ve şans
verilmesi görüşündeler. İran'a yönelik yeni yaptırım kararları için ilk
üç ülkenin baskılarına şimdilik boyun eğmiyorlar.
Almanya ise bu iki grup arasındaki denge
politikasını son dönemlerde üçlüler lehine değiştirmiş durumda, hatta
bunlardan da öne geçerek İran'a 'haddinin bildirilmesini' en çok
isteyen ülkeye dönüştü.
5 artı 1'in şimdilik 4'e karşı 2 konumunu
alması, İran'a karşı yeni ağırlaştırılmış yaptırım kararları alma ya da
aldırma cesareti veriyor, bu ülkelerin çeşitli vaatlerle Çin ve
Rusya'yı ikna etmeleri de uzak ihtimal değil.
Bununla birlikte bu ülkeleri niyetlerinde
kara kara düşündüren ve Tahran yönetimini de bir o kadar rahatlatan
UAEK raporları var.
UAEK, 28 Ağustosta İran hakkında
hazırladığı 20. raporunda da, 'İran'ın nükleer enerji programının
barışçıl olduğu, nükleer enerji faaliyetlerinin askeri amaç taşıdığına
dair herhangi bir kanıta ulaşılamadığı' belirtilmişti.
İran'ın nükleer enerji faaliyetlerinde
son dönemde yavaşlama görüldüğünün belirtildiği raporda, "Natanz'daki
tesislerde uranyum zenginleştirmeye ve Arak'taki ağır su reaktöründeki
faaliyetlere devam edildiği" kaydedilmişti.
İran'ın "ek protokol"ün gereklerini
yerine getirmediği hatırlatılan raporda, "Tahran yönetiminden daha
şeffaf olması ve nükleer enerji faaliyetlerinin askeri olmadığına dair
ikna edici adımlar atması" da istenmişti.
Yaptırımlar fırsat mı felaket mi?
İran, bugüne kadarki yaptırım
kararlarından etkilenmediğini ve yoluna devam edeceğini belirtiyor,
ancak nükleer teknolojide hala katedeceği mesafeler var.
Tahran yönetiminin, yaptırımları fırsata
ve öz güvene dönüştürmede belli oranda başarılı olduğu söylense de uzun
maratondaki engelleri aşmaya nefesinin yetip yetmeyeceği şimdilik
bilinmiyor.
Uzmanlar nükleer teknolojinin karmaşık
bir yapı arz ettiğini, ülkelerin tecrübe ve bilgi aktarımı ile
işbirliğinin gerekli olduğunu belirtiyor.
İran'ın yaptırım kararlarına sert tepki
göstermesi aslında nükleer çarka çomak sokulduğunu itiraf anlamına
geliyor. Nükleer santralin hala bitirilememesinde yaptırım kararlarının
etkili olduğu da biliniyor.
Nükleer dosyanın tarihi
Özelde İran ile Batı arasında, genelde ise dünya krizine dönüştüğü söylenebilecek nükleer dosyanın yarım asırlık bir tarihi var.
İran'ın nükleer enerji faaliyetlerine
başlamasında bizzat ön ayak olan, teşvik eden ve yardımlarını
esirgemeyen Batının, bu konuda çark etmesi tarafları karşı karşıya
getiren süreci de başlatmış oldu.
Batı, nükleer konuda İran ile
anlaşmalarını tek taraflı iptal edip, teknoloji transferini durdurmakla
kalmadı, Tahran yönetimini BM destekli yaptırımlarla da köşeye
sıkıştırdı.
Yakın müttefiki ABD'nin yardımıyla
nükleer enerji programını 1950'lerde başlatan İran, 1970'lerde Nixon ve
Ford yönetimiyle nükleer konuda görüşmelerde bulundu. Ancak 1979'daki
İslam Devrimi, Tahran-Washington müttefikliğini son erdirmekle kalmadı,
nükleer işbirliği için de sonun başlangıcı oldu.
Almanya ve Fransa'nın da nükleer santral
yapmak için İran ile imzaladıkları anlaşmaları iptal etmeleri Tahran
yönetimini yeni arayışlara itti ve sonuçta Rusya, Batılı ülkelerin
yerini aldı.
Dost ve müttefikleri Batılı ülkelerce
yalnız bırakılan İran'ın, Rusya ile işbirliğine yol açan yeni
arayışları yarım asır sonra sonuç verdi ve Buşehr'deki ilk nükleer
santralin test üretimi 25 Şubat 2009'da başladı.
Türkiye'nin barışçıl ve ihtiyatlı desteği
Bölgesindeki birçok ihtilaflı konuda
taraflar arasında arabuluculuk yapan ve barış projelerini hayata
geçirmeye çalışan Türkiye'nin, müttefik Batı ve dost İran için de
elinden geleni yapacağı en yetkili ağızlardan açıklandı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 12
Eylüldeki son İran ziyaretinde de sorunun diyalog ve barışçıl yollarla
çözülmesini arzuladıklarını ve bu konuda katkı sunmaya hazır
olduklarını belirtTİ.
'Türkiye ve İran olarak iki ülkenin
bulunduğu coğrafyanın bir güvenlik havzasına dönüşmesine büyük önem
veriyoruz' diyen Davutoğlu, 'Türkiye'nin bu konulardaki tutumu açıktır.
Bütün bu konularda çözümün diplomatik yolla ve karşılıklı saygı esası
içinde gerçekleşmesi gerektiğini, bölgesel ve küresel barışı
ilgilendiren her konuda mutlak anlamda bir ortak işbirliği ortamının
sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda İran ile birlike
çalışmaya devam edeceğiz' ifadelerini kullanmıştı.
Davutoğlu, İran'a yönelik yeni yaptırımların gündeme gelme ihtimaliyle ilgili bir soruya şu cevabı vermişti:
'Aslında bütün çabamız yeni yaptırımlarla
İran'ın büyük potansiyelinin dünya ve bölge ekonomisinin dışında
tutulmasına engel olmaktır. Dolayısıyla Türkiye, İran'a yönelik
herhangi bir yeni yaptırım olmaması, eski yaptırımların da ortadan
kaldırılması için üzerine düşen ne varsa yapmaya hazırdır. Bunun
gerçekleşmesi için başta nükleer programı olmak üzere bütün sorunların
barışçıl yolla ve diyalogla çözümü konusunda Türkiye elinden geleni
bundan sonra da yapacaktır. Çünkü bu konu sadece İran ile Batı ve diğer
ülkeler arasındaki bir ilişki olmasının ötesinde Türkiye'nin de
çıkarlarını ilgilendiren bir konudur. Biz önümüzdeki dönemde karşılıklı
anlayış içinde yaptırımların olmayacağı bütün imkanların barışçıl bir
şekilde kullanılacağı ve sorunların diyalogla çözüleceği bir ortamın
sağlanması için çaba sarf edeceğiz. Yaptırımların olması ihtimalinden
daha çok şu anda zihnimiz yaptırımların olmaması için neler yapılması
gerektiği konusuna yoğunlaştırmış durumdayız. Bunun için de Türkiye,
dost ve kardeş İran nezdinde elinden gelen tüm çabayı göstermeye devam
edecektir.'
Davutoğlu'nun, taraflardan talep gelmesi
üzerine Ankara'nın elinden geleni yapacağını belirtmesi, 'Türkiye, İran
ile Batı arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır' şeklinde
yorumlanmıştı.
Bu arada, AB Ortak Dış Politika ve
Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana, 5 artı 1 ülkeleri ile İran
arasında 1 Ekimde başlaması öngörülen müzakerenin muhtemelen Türkiye'de
yapılacağını açıkladı.