28 Şubat süreci ile ilgili gözaltı ve tutuklamalar başladıktan sonra Mümtaz'er Türköne'nin 'intikam istiyorum' söylemi üzerine, Başbakan İslamiyet'te öyle bir şey olmadığını söylemişti. Yeni Şafak gazetesi yazarı Rasim Özdenören köşesinde bu konuya değindi.
Rasim Özdenören
(Yeni Şafak, 19 Nisan 2012)
İntikam, evet intikam
28 Şubat süreci yargıya açılınca ana muhalefet partisi başkanının yargılamanın intikama dönüşmemesi hususundaki temennisini bazılarımız tuhaf bir refleksle karşıladı. İntikam gocunulması gereken bir durum gibi algılandı.
Allah'ın (c.c.) 99 güzel isminden biri de müntakimdir. Müntakim intikamdan gelir (kökeni Nakmdir) intikam alan, öç alan, suçluya cezasını veren anlamını içerir. Pratikte "eza vererek cezalandırma" anlamında da kullanılır.
İntikam uygulamasının ortasındaysa İslam'ın vasatta bulunma hususundaki ölçütüne riayet etme gereği söz konusudur. Eğer vasat olanın dışına çıkılırsa, başka bir deyişle aşırıya kaçılırsa adaletin de dışına düşülmüş olur.
Oysa her halükarda adalet esastır. Adaletse "zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde, incitme, can yakma manası vardır. Zulmetmeyerek herkese hakkını vermek ve her şeyi akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yerine koymak da adalet demektir. (...) Allah adildir, zalimleri sevmez, zalimlerle düşüp kalkanları ve hatta zalimlerle teması olmadığı halde uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez. Onun için Müslümanlıkta, her ne suretle olursa olsun, zulüm haramdır, menfur ve müstekreh bir sıfattır, hasmı da Allah'tır. Adalet ise makbul bir sıfattır. Bu sıfat kendisinde bulunan zevata adil denir ve adaletlerinden dolayı kendilerine hürmet edilir, bu sıfat bilhassa hâkimlere, amirlere, valilere daha ziyade yaraşır. Onların, muamelelerinde zulme kaymayarak daima hak ve hakikati aramaları ise büyüklüktür." (Ali Osman Tatlısu, Esmaül-Hüsna Şerhi, Seha Neşriyat, s. 91, İst. 1993.).
Böyle olunca Müslümanın intikam fiilinden gocunmasını gerektirecek bir husus olmaması gerekir. Çünkü son tahlilde Cenabı Allah'ta mutlak olarak tecelli eden isim ve sıfatların her biri insanda nisbî olarak bir tecelli zemini bulur. Dolayısıyla suçluya cezasını verme bağlamında intikam tümüyle meşru bir eylemdir. Hele de suçun mağduru olan açısından suçluya verilen ceza onun rencide edilmiş, örselenmiş, tahrip görmüş duygusuna ilaç gibi gelir.
Ancak elbette burada bir başka sınırın devreye girdiği göz ardı edilmemelidir. O da Cenabı Allah'ın bir başka adının her an, eylemin her safhasında kesiksiz, aralıksız geçerli oluşu gerçeğidir, o da şimdi değindiğimiz "adl" (adaletli) adıyla anılan tasarrufunun devrede bulunmasıdır.
Suçlu cezalandırılırken eza kaçınılmaz olarak cezada içkin bulunur. Ancak ezanın fazladan bir eylem halinde uygulanmaması gerekir. Aksi takdirde, bu sefer suçluya ceza infaz edilmiş olmaz, aşırılığa kaçan infaz zulme ve/veya işkenceye dönüşebilir. Bu bağlamda ikinci ölçüt olan adalet duygumuz uyanık bulunmalıdır.
Kısacası, intikam duygusu insanın doğal yönsemeleri arasında yer alır. İntikam uygulaması mazlumun isyan halindeki adalet talebinin yatıştırılmasını sonuçlar. Yürek soğutmayan bir adaletin ne ölçüde yerine getirilmiş olduğu sorgulanabilir. Bütün bu duygular ve belirttiğimiz ölçüler içindeki uygulamalar meşrudur. Ancak hepsinin üstünde insana verilmiş bir başka erdem vardır ki, onun adı da bağışlamadır. Ne ki, herkes kendi uhdesinde bulunan bir hakkı bağışlama hakkına sahiptir. Allah'a, başka deyişle kamuya ait olan hakkın bağışlanması ise ancak ve ancak ona mahsustur. Nasıl ki, Allah da kişisel haklar hususundaki bağışlanmayı kişinin takdirine bırakmaktadır.