13 Mart 2022 12:22
Dünya şimdiye kadar 22 kez nükleer savaşın eşiğinden döndü. Bu krizlerden birine bir ayı, bir başkasına da değeri bir doların altında olan bozuk bir çip neden oldu.
Wisconsin'de 25 Ekim 1962'de gece yarısı bir kamyon, pistte son sürat gidiyordu. Bir uçağı durdurmaya çalışıyordu.
Birkaç dakika önce Duluth Hava Savunma Yönlendirme Merkezi'nde bir muhafız, tesisi çevreleyen çitleri aşmaya aşmaya çalışan bir karartı gördü. Sovyetler'in saldırıya geçtiğini düşünerek ateş etti ve alarm düğmesine bastı. Kısa sürede bölgedeki tüm hava üslerinde alarm verildi.
Kriz, bir anda tırmandı. Yakınlardaki Volk Field hava üssünde bir görevli, standart güvenlik uyarısı yerine yanlış düğmeye bastı. Pilotlar, hemen havalanmaları gerektiği anlamına gelen siren seslerini duydu. Ardından bir koşuşturma başladı. Nükleer silah yüklü uçaklar havalandı.
Küba Füze Krizi'nde gerginlik son noktasındaydı ve herkes diken üstündeydi.
11 gün önce bir casus uçağı Küba'daki gizli rampalar, füzeler ve kamyonların fotoğraflarını çekmişti. Fotoğraflar, Sovyetler'in tüm ABD'yi vurmaya hazırlandığına işaret ediyordu. Dünya iki ülkeden birinin bir hamlesinin krizi tahmin edilemeyecek yerlere taşıyabileceğini biliyordu.
Ancak bu olayda, çitlere tırmanmaya çalışan figür, bir insan değil, dev bir kara ayıydı. Her şey bir yanlış anlamadan ibaretti.
Ama Volk Field'daki birliğin bundan haberi yoktu. Uçaklarına binerken pilotlara tatbikat yapılmayacağı söylendi. Artık Üçüncü Dünya Savaşı'nın başladığına inanıyorlardı.
Sonunda üssün komutanı gerçeği öğrendi ve bir görevli, kamyona atlayarak pistte motorlarını çalıştıran pilotların önünü kesti.
Günümüzde 1960'ların nükleer kaygıları neredeyse unutuldu.
Nükleer sığınaklar, ultra zenginlere ve savaş veya kıtlıkta hayatta kalmak için her türlü önlemi alan eksantrik kişilere kaldı. Nükleer savaş korkusu, yerini iklim değişikliğiyle ilgili kaygılara bıraktı.
Dünyada kabaca 14 bin nükleer bomba bulunduğu gerçeği kolayca unutuldu. Bu kadar silah, dünya genelinde üç milyar kişiyi öldürebilir. Hatta bir nükleer kışı tetiklerse canlı türlerinin nesillerini kurutabilir.
Herhangi bir liderin kasıtlı olarak bu bombaları ateşlemesinin son derece uzak bir ihtimal olduğunu biliyoruz. Nihayetinde bunun için deli olması gerekir.
Ama burada kaza faktörünü hesaba katmadık.
Şimdiye kadar bir nükleer facianın eşiğinden kılpayıyla dönülen 22 olay oldu.
Nükleer savaşın eşiğine geldiğimiz bu olaylarda sebep kimi zaman bir kuğu sürüsü, Ay ya da küçük bilgisayar sorunları ve sıra dışı uzay havasıydı.
1958'de bir uçak bir ailenin arka bahçesine nükleer bomba düşürdü. Mucize eseri tavuklar dışında ölen olmadı.
2010'da ABD Hava Kuvvetleri'nin 50 nükleer füzeyle iletişimi geçici olarak kaybetti.
Modern nükleer bombalar son derece pahalı ve çok ileri teknoloji ürünü silahlar.
ABD'nin 2019 ve 2028 yılları arasında nükleer kapasitesi için toplam 497 milyar dolar harcaması bekleniyor.
Ancak tarihi kayıtlar, nükleer silahlar için oluşturulan güvenlik bariyerlerinin insan hatası ve yaban hayvanlarının merakıyla aşılabileceğini gösteriyor.
25 Ocak 1995'te dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, tarihte "nükleer çantasını" aktive eden ilk lider oldu.
Yeltsin'in radar operatörleri Norveç açıklarında bir roket fırlatıldığını tespit etti. Ancak füzenin izini kaybettiler. Nereye gidiyordu? Bir düşman füzesi miydi?
Elinde nükleer çantası bulunan Yeltsin bir karşı saldırı başlatıp başlatmayacaklarına karar vermek için üst düzey danışmanlarını topladı. Karar vermeleri için sadece birkaç dakikaları vardı. Ama bu süre içinde füzenin denize indiği ve bir tehdidin olmadığı anlaşıldı.
Sonradan bunun bir nükleer silah olmadığı ortaya çıktı. Kuzey ışıklarını araştırmak için gönderilen bir sondaydı bu.
Norveçli yetkililer, bunun bu kadar gürültüye yol açması karşısında şaşkınlığa uğradı. Çünkü bir ay öncesinden kamuoyuna bilgi verilmişti.
Ancak nükleer silahlar ister bir yanlışlık, isterse gerçek bir tehdit nedeniyle bilerek ateşlensin geri dönüşü yok.
Bill Clinton döneminde savunma bakanlığı, Carter yönetiminde de savunma bakanlığı müsteşarlığı yapan William Perry, "Başkan yanlış bir alarma yanıt verirse, kazayla nükleer savaşı başlatmış olur" diyor. "Bundan sonra yapılabilecek bir şey yok. Füzeleri geri çağıramazsınız ve hava imha edemezsiniz."
Peki gelecekte bunların tekrarlanmaması için neler yapılabilir?
Potansiyel hataların kökeninde Soğuk Savaş döneminde oluşturulan erken uyarı sistemleri var.
Bu sistemler, nükleer silahların hedeflerini vurmasını beklemek yerine - bu doğal olarak bir saldırının somut kanıtı olur- saldırıyı önceden belirlemek ve kendi silahları imha edilmeden misilleme yapmak üzere geliştirildi.
Bunu yapabilmek için veriye ihtiyacınız var.
Birçok Amerikalı bilmese de ABD'nin sürekli, gizlice gözlem yapan bir dizi uydusu var. Bunlardan dördü Dünya'dan 35.400 kilometre yükseklikte faaliyet gösteriyor.
Bu uydular yere eş zamanlı yörüngede. Dünya ile aynı hızda döndükleri için pozisyonları sabit kalıyor.
Bu, aynı bölgeyi büyük ölçüde 7 gün 24 saat gözleyebilmek anlamına geiyor.
Ancak uydular, füzenin ateşlendiğini belirleyebilmekle birlikte bunların izini süremiyor.
ABD'nin bunun için yüzlerce radar istasyonu var. Bu radarlar, füzenin konumunu, hızını tespit edebiliyor ve yönünü hesaplayabiliyor.
Bir saldırı olduğuna kanaat getirilince başkana haber veriliyor. Perry, "Füze ateşlendikten beş-10 dakika içinde başkan bunu öğrenmiş olur. Karşı saldırıya karar verecek olan da başkandır" diyor.
Perry şöyle devam ediyor:
"Oldukça karmaşık bir sistem. Ve neredeyse hep çalışıyor. 'Düşük olasılıklı yüksek önemli' bir olaydan bahsediyoruz; bir kere olacak bir şeyden."
Yanlış alarma yol açabilecek iki hata var. Teknik hata ya da insan hatası. (Ya da gerçekten şanssızsak ikisi birden).
Bunun bir örneği Perry 1980'de Bill Cilinton yönetiminde görevliyken yaşandı.
Perry "Büyük bir şoktu" diyor.
Her şey 03.00'te gelen bir telefonla başladı. ABD Hava Savunma Merkezi, Başkan'a bilgisayar sistemlerinin Sovyetler Birliği'nden doğrudan ABD'ye 200 füzenin ateşlendiğini tespit ettiğini bildirdi.
Ancak hemen sonrasında gerçek bir saldırı olmadığını bunun bir bilgisayar hatasından kaynaklandığını fark etmişlerdi.
Perry "Beni aramadan Beyaz Saray'ı aramışlar. Başkan'ı aramışlar. Ulusal Güvenlik Danışmanı'na ulaşmışlar" diyor.
Şans eseri Carter'ı uyandırmadan önce Ulusal Güvenlik Danışmanı birkaç dakika oyalanmış.
Ama oyalanmasalar ve Carter'ı hemen uyandırsalardı dünya bugün çok farklı bir yer olabilirdi.
Perry, "Telefonu doğrudan başkan açsaydı, saldırı başlatıp başlatmaya karar vermesi için yaklaşık beş dakikası olacaktı. Gecenin bir yarısı danışacak kimse de yok" diyor.
Perry o andan itibaren kazayla nükleer silah ateşlemenin teorik bir şey değil, gerçekleşme olasılığı endişe verici boyutta yüksek bir olasılık olduğunu düşünmeye başlamış.
Bu olayda sorunun erken uyarı sistemlerindeki bir çipten kaynaklandığı ortaya çıktı. Değiştirilen çipin değeri bir dolar bile değildi.
Bunun bir yıl öncesinde Perry kılpayıyla atlatılan başka bir olay daha yaşadı.
Bir teknisyen yanlışlıkla bilgisayara eğitim videosu yüklemişti. Ve yine yanlışlık sonucu gerçekçi duran bir senaryoya dayalı bu füze fırlatma filmi ana erken uyarı sistemine yayınlandı.
Perry, "ABD başkanının nükleer silahları ateşleme konusunda mutlak otoritesi var. Bu yetkiye sahip olan tek kişi o" diyor.
Soğuk Savaş sırasında nükleer füzeleri ateşleme kararı askerlere bırakılmıştı. Fakat Harry Truman, nükleer silahların bir siyasi araç olduğunu, bu nedenle bir siyasetçinin kontrolünde olması gerektiğine inanıyordu.
Ondan öncekilerde olduğu gibi eski Başkan Donald Trump'ın gittiği her yerde, arkasında bir görevli nükleer silahları ateşleme kodlarının olduğu nükleer "futbol topu" nu taşıyordu.
İster dağın başında olsun, ister helikopterde ya da okyanusun ortasında her yerde nükleer savaşı başlatabilirdi.
Ancak Perry "Geçmişte başkanların ağır içkili ya da kullandığı ilaçların etkisinde olduğu durumlar yaşandı. Psikolojik bir rahatsızlık da geçiriyor olabilir. Geçmişte bunların hepsi oldu" diyor.
Üzerinde çok düşündükçe, daha fazla rahatsız edici olasılıkların olduğunu görüyorsunuz. Örneğin başkan ya uykudaysa? Birkaç dakika içinde belki de uyku sersemliğin üzerinden atmadan karar vermek zorunda.
Ağustos 1974'te ABD Başkanı Richard Nixon, Watergate skandalı nedeniyle istifanın eşiğindeydi. Depresyon geçiriyordu ve duygusal açıdan iniş-çıkışlar yaşıyordu.
Bitap düştüğü, sürekli martini içtiği ve genel olarak tuhaf davrandığı söylentileri vardı. Bir gizli servis ajanının onu köpek kurabiyesi yerken gördüğü söyleniyordu.
Nixon'ın her zaman öfke patlamaları yaşadığı, alkol aldığı ve ağır ilaçlar kullandığı kullandığı öne sürülüyordu ve hâlâ nükleer silahları ateşleme yetkisine sahipti.
Ülkenin nükleer silahlarını koruyan askerler arasında uyuşturucu kullanımı da başka bir sorun.
2016'da bir füze üssünde görevli bazı askelerin kokain ve LSD dahil çeşitli uyuşturucular kullandığı ortaya çıkmıştı. Dört asker daha sonra hüküm giydi.
Perry, nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik çalışmalar yapan Ploughshares Fund adlı sivil toplum kuruluşunun direktörü Tom Collina'yla birlikte kaleme aldığı "The Button: The New Nuclear Arms Race and Presidential Power from Truman to Trump - Düğme: Yeni Nükleer Silahlanma Yarışı ve Truman'dan Trump'a Başkanlık Yetkisi" kitapta bu konulara değiniyor.
Kitapta, mevcut nükleer önlemlerin ne kadar kırılgan olduğuna dikkat çekiliyor ve muhtemel çözüm tavsiyeleri sıralanıyor.
Burada, kitle imha silahlarının kullanımıyla ilgili kararın demokratik bir şekilde verilebilmesi ve zihin sağlığının bu kararı etkileme olasılığının zayıflatılması için başkanların bu yetkisine son verilmesi öneriliyor. ABD'de bu, kararın Kongre'de alınması anlamına geliyor. Perry bunun karar alma sürecini yavaşlatacağına dikkat çekiyor .
Karşı saldırı kabiliyetinin korunabilmesi için nükleer yanıtın hızla verilmesi gerektiği düşünülür. Ama birçok kentte ve karada konuşlu füzelerin nükleer silahlarla ortadan kaldırılması durumunda bile ayakta kalan hükümet hâlâ denizaltılardan nükleer silahların ateşlenmesi emrini verebilir.
Collina, "Misilleme yapabilmeniz için nereye saldırdığınızı bilmeniz gerekir. Yanlış bir alarma yanıt vermemeliyiz" diyor. Tehdidin gerçek olduğunu anlamanın en güvenilir yolu, bombaların düşmesidir.
Soğukkanlı hareket etmek nükleer caydırıcılığın devamını sağlayabileceği gibi bir ayının çitlere tırmanması gibi bir sebepten bir nükleer savaş başlatılmasını da önemli ölçüde azaltacaktır.
İkinci olarak Perry ve Collina, nükleer güçlerin nükleer silahları sadece misilleme için - asla ilk kullanan olmama- taahhüdü vermesi gerektiğini söylüyor.
Collina, "Çin ilginç bir örnek, çünkü şimdiden ilk kullanan olmama politikası var. Bir kriz durumunda nükleer silahları ilk kullanan taraf olmayacaklarını ilan ettiler. Bu politika inandırıcı görünüyor, çünkü Çin nükleer malzeme içeren savaş başlıklarını, füzelerden (fırlatma sistemi) ayrı yerlerde tutuyor" diyor.
Bu, Çin'in bir nükleer saldırı için ikisini bir araya getirmesi gerektiği anlamına geliyor. Bunları izleyen çok sayıda uydu olduğu için birinin mutlaka bunu fark edeceği farz ediliyor.
ABD ve Rusya'nın böyle bir politikası yok. Nükleer silahlarını ateşleme- konvansiyonel silahların kullanıldığı bir savaşta bile- haklarını saklı tutuyorlar. Obama döneminde "ilk kullanan olmama" politikası değerlendirmeye alındı ama bir karara varılamadı.
Perry ve Collina, son olarak karada konuşlandırılan kıtalararası balistik füzelerin tamamen tasfiye edilmesi gerektiğini söylüyor. Çünkü bu silahlar bir nükleer saldırıyla durdurulabilir. Zira bu silahlar saldırı teyit edilmese de saldırı şüphesinde bile aceleyle kullanılabilecek ilk silahlar.
Bir başka olasılık ise yanlış alarm durumunda füzelerin iptal edilebilir hale getirilmesi.
Collina "Denemeler sırasında bu yapılabiliyor. Füze yörüngesinden çıkarsa kendi kendini imha edebiliyor. Ama bunu gerçek füzelerle yapmıyoruz. Çünkü düşmanın bir şekilde füzenin kontrolünü ele geçirip bunu havada imha edebileceğinden korkuluyor" diyor.
Sofistike bilgisayar sistemlerine giderek daha fazla bağımlı hale geldiğimiz için bilgisayar korsanları, virüsler ve yapay zekanın da bir nükleer savaş başlatmasından endişe ediliyor.
Collina siber saldırı tehlikesiyle birlikte yanlış alarm olasılığının arttığına çekiyor.
Örneğin bir kontrol sistemi bir füzenin gelmekte olduğuna "inandırılabilir" ve bir başkan da karşı saldırı başlatmayı düşünebilir.
Ama asıl sorun, nükleer silahlara sahip olan ülkeler bunun bir düğmeye basılarak hemen kullanılabilir durumda olmasını istiyor. Bu da füzelerin dizginlenmesini zorlaştırıyor.
Soğuk Savaş çoktan geride kalmış olmasına rağmen, Collina hâlâ beklenmedik, sebepsiz bir saldırıdan korkulduğunu, çünkü artık çok farklı bir dünyada yaşadığımızı söylüyor.
İşin tuhaf yanı, birçok uzman en büyük tehdidin bizi koruması gereken ateşleme sistemlerinden kaynaklandığında hemfikir.
© Tüm hakları saklıdır.