GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, (TİHEK) Şırnak Beytüşşebap’ta, 11 Ocak 2020’de kaçırılan Şimuni ve Hürmüz Diril çifti ile ilgili olarak yapılan başvuruya, aileyi şaşkınlığa uğratan bir yanıt verdi. Anneleri Hürmüz Diril’in 40 gün sonra cesedinin bulunduğu, tanınmayacak derecede işkence gören annelerine bunun kimin yaptığının hala ortaya çıkartılamadığını, babalarının akıbetinin hâlâ belirsiz olduğunu belirten Diril ailesi, TİHEK’ten bir yıldır konuyla ilgili etkili soruşturmayı yapmayan savcılığın işlemlerinin ve olayın araştırılmasını istedi.
TİHEK ise yasa maddelerini anımsatarak, önce ilgili taraflara başvuru yapılması gerektiği yanıtını verdi. Bununla yetinmeyen TİHEK, bundan sonra yapılacak başvurularda, dilekçelere “ayrımcılık” ifadesinin eklenmesinin de bürokratik açıdan iyi olacağını bildirdi. İnsan hakları örgütleri, benzer olayları bugüne kadar araştırmayan TİHEK’le ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, kurumun herhangi bir işlevi olmadığı belirtilerek, TİHEK üyeleri istifaya davet edildi.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği tarafından yapılan ortak açıklamada, Beytüşşebap’ta, 11 Ocak 2020’de kaçırılan Şimuni Diril ve Hürmüz Diril çiftinden, Şimuni Diril’in cansız bedenine bir ay sonra ulaşıldığı, Hürmüz Diril’in akıbetinden ise bugüne kadar haber alınamadığı anımsatıldı.
Açıklamada, olaydan sonra evlerinde yapılan incelemede, kimliği belli olmayan kişi ya da kişilerce yetmişlerindeki çiftin karda çırılçıplak yürütüldükleri izlenimini uyandıracak şekilde iç çamaşırları evlerindeki sobanın yanında bulunduğu belirtildi. Açıklamada, kaybolma tarihinden yaklaşık 40 gün sonra bulunan ve adli tıp teriminde “sabunlaşmış” olarak nitelenen Şimuni Diril’in cansız bedenini, çocuklarının bile teşhiste zorlandığı kaydedildi.
Hâlâ dava açılmadı
Açıklamada, şöyle devam edildi: "Yaşlı çiftin kaçırılmalarının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişken ve ortada toplanacak başkaca delil kalmadığı halde Beytüşşebap Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma halen sonuçlandırılmamış ve olaya ilişkin olarak bugüne değin herhangi bir dava açılmamıştır.
Olayla ilgili olarak, Diril çiftinin oğulları Remzi Diril, avukatı aracılığıyla Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK)’e yaptığı başvuruda, annesi Şimuni Diril’in naaşının çıplak bir şekilde ve vücudunda sayısız kırıklarla bulunduğunu, cinayetin aydınlatılması için gerçek bir çaba gösterilmediğini, babası Hürmüz Diril’in ise akıbetinden hiçbir şekilde haber alınamadığını, bulunması için de ciddi bir çaba gösterilmediğini, bu belirsizlik halinin bir işkenceye dönüştüğünü belirtmektedir. Remzi Diril’e göre devlet kurumlarındaki bu kayıtsızlık hali, mağdurların dini inançlarından ve onlara atfedilen siyasi görüşleri temel alan ayrımcı saiklerden besleniyor olabileceğidir.
Bilindiği üzere, 6701 sayılı kuruluş kanununun 1. maddesinde TİHEK, “insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerinden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermek, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmek” üzere kurulmuştur. Aynı kanunun 9. maddesinde TİHEK, “ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek”le görevlendirilmiş; kanunun 17.maddesinde ise ayrımcılık yasağı ihlallerinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişinin kuruma başvurabileceği düzenlenmiştir."
"Sadece tavsiye verdi"
Açıklamada, başvuru üzerine TİHEK’in bu ağır insan hakları ihlalinin etkili soruşturulmasına katkı sağlamak ve soruşturma sürecindeki aksamaların inanç ya da siyasi düşünce ayrımcılık kaynaklı olup olmadığını araştırması gerekirken bunu yapmadığı vurgulandı.
Açıklamaya şöyle devam edildi: "Oysa, TİHEK başvuruya ilişkin olarak, tam da İnsan Hakları Eylem Planını’nın açıklandığı dakikalarda, başvurucuya verdiği yanıtta, “kanuna aykırı olduğu iddia edilen uygulamanın düzeltilmesinin ilgili taraf veya tara ardan talep edildiğine ilişkin belgelerin başvuruya eklenmemiş olmasını” gerekçe göstererek ve mutlaka “ayrımcı uygulama” ibaresine dilekçede yer verilmesini tavsiye ederek başvuruyu işleme almadığını belirtmiştir.
"İkincil travma"
Böylesine ağır bir insan hakları ihlali karşısında, TİHEK’in gösterdiği son derece formel tepki, aynı zamanda bu kurumun insan haklarını korumakta yetersiz ve isteksiz olduğunu, şekilsel olarak var olduğunu kanıtlamaktadır. TİHEK’in yanıtı yalnızca hukuken değil, ahlaken de sorunludur. TİHEK’in olaya ilişkin yaklaşımı mağdurlarda ikincil travma etkisi yarattığı kanaatindeyiz.
"İstifa edin"
Bu derece ağır bir insan hakları ihlaline karşı, yukarıda belirtilen tepkiyi gösteren bir kurumun, ayrımcılığın yaygın ve sistematik bir hal aldığı ülkemizdeki diğer başvurulara nasıl tepkiler gösterdiği de kamuoyunun malumudur. Kurulduğu tarihten bu yana insan hakların korunmasına yönelik hiçbir etki yaratmayan TİHEK, bu haliyle varlığına gerek olmadığını kendi kararlarıyla ortaya koymaktadır. Biz aşağıda imzası olan insan hakları örgütleri olarak; Diril çiftinin durumlarıyla ilgili olarak etkili bir soruşturma ve kovuşturma yapılması hususunu sorumlulara bir kez daha hatırlatıyor ve tüm TİHEK üyelerini istifaya davet ediyoruz."
İhlaller sıralandı
Açıklamaya konu, Şimuni Diril ve Hürmuz Diril'in oğlu adına yapılan başvuruda, iki ismin, Şırnak Beytüşşebap’ta 11 Ocak.2020 tarihinde kaçırıldıkları, 20 Şubat 2020’de ise Şimuni Diril'in cansız bedenine ulaşıldığı belirtildi.
Başvuruda, aradan geçen zaman zarfında Hürmüz Diril'in akıbetinin belirginlik kazanmadığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: "Başvurucuya göre, ne annesinin öldürülmesi konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin anladığı manada etkin bir soruşturma yürütülmekte, ne de halen kayıp olan babasının akıbetinin belirlenmesi için özenli bir çaba ortaya konmaktadır. Bu vahim olayların ardından bir yıl geçmesine rağmen, failler belirlenmemiş; kamu davası açılmamış; zorla kaybedilen Hürmuz Diril ölü ya da diri olarak bulunmamıştır. Her geçen gün, faillerin cezasız kalması yönünde onlar hanesine bir artı olarak yazılmaktadır.
Başvurucunun annesi Şimuni Diril'in naaşı çiplak bir şekilde ve vücudunda sayısız kirik ve bere olduğu halde bulunmuştur. Bu vahim cinayetin aydınlatılması için gerçek bir çabanın gösterilmemesi bütün aile üyeleri üzerinde ilave bir travma yaratmaktadır; Hürmuz Diril'in ölü veya diri bir şekilde bulunması için ciddi bir çaba gösterilmemesi; babalarının akıbetine ilişkin olarak sonu gelmez bir belirsizlik içinde yaşıyor olmaları, başvurucunun ve ailesinin tarifi mümkün olmayan büyük bir elem yaşamalarına neden olmaktadır. Bu belirsizlik hali Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Sözleşmenin 3. Maddesi çerçevesinde tanımladığı şeyliyle bir işkence ve insanlık dışı muamele niteliğindedir.
Babasının akıbeti belirsizliğini koruduğu sürece başvurucunun maruz kaldığı bu işkence de son bulmayacaktır. Başvurucuya göre, devlet kurumlarının, katillerin ve kaçıranların bulunması için yeterli çaba göstermemeleri, mağdurların dini inançlarını ve onlara atfedilen siyasi görüşleri temel alan ayrımcı saiklerden besleniyor olabilir. Yukarıda kısaca arz edilen nedenlerle, gerek Hürmuz Diril'in “aranması” konusunda bugüne kadar yapılanlar ve gerekse Beytüşşebap Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü 2020/24 nolu soruşturmanın kurumunuzun incelenmesine alınması bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır."
İlgili taraflara başvurun
TİHEK’ten, başvuruya verilen yanıtta şunlar kaydedildi: "6701 sayılı Kanun'un l'inci maddesine göre Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, “insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit m altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermek, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmek” üzere kurulmuştur. 6701 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun “ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek” le görevli olduğu düzenlenmiştir.
Aynı Kanun'un 17'nci maddesinin birinci fikrasında, ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişinin Kuruma başvurabileceği düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fikrasında ise "İlgililer, Kuruma başvurmadan önce bu Kanuna aykırı olduğunu iddia ettikleri uygulamanın düzeltilmesini ilgili taraftan talep eder. Bu taleplerin reddedilmesi veya otuz gün içerisinde cevap verilmemesi hâlinde Kuruma başvuru yapılabilir.
Ancak Kurum, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, bu şartı aramadan başvuruları kabul edebilir." düzenlemesi yer almaktadır. Başvuru dilekçelerinizin incelenmesi sonucunda Kanuna aykırı olduğunu iddia ettiğiniz uygulamanın düzeltilmesini ilgili taraf veya taraflardan talep etmediğiniz veya talep ettiğinize ilişkin belgeleri başvurunuza eklemediğiniz anlaşılmıştır."
Yol da gösterdiler: "Bu ifadeyi de dilekçeye koyun"
Verilen yanıtta, teknik ayrıntılarla ilgili yol da gösterilerek şöyle denildi: "Kanun'un 17'nci maddesinin ikinci fikrası uyarınca başvuru dilekçelerinizde iddia ettiğiniz ayrımcılık yasağını ihlal eden uygulamanın düzeltilmesini ilgili taraflardan talep etmeniz gerektiği, talebinizin reddedilmesi veya talebinize 30 gün içerisinde cevap verilmemesi durumunda Kurumumuza başvuru yapabileceğiniz ve başvuruda bulunurken ayrımcılık yasağını ihlal eden uygulamanın düzeltilmesi amacıyla ilgili taraflara başvurduğunuza ilişkin belgeleri başvurunuza eklemeniz gerektiği değerlendirilmektedir. Ayrıca ilgili taraflara başvururken “ayrımcı uygulama ibaresine” dilekçenizde yer vermeniz önerilmektedir."