İngiltere'nin başkenti Londra'da kadınların oy hakkı için mücadele veren tarihi figürlerden Millicent Fawcett'in heykeli geçtiğimiz hafta büyük bir açılışla halka sunuldu. Fawcett, 1918'de 30 yaşın üstündeki kadınlara seçimlerde oy verme hakkı tanıyan yasanın çıkarılmasında rol oynayan çok sayıda kadından biriydi.
İngiliz Parlamentosu'ndaki erkeklerinse, o dönem kadınlara oy hakkı verilmesine bazı itirazları vardı.
Bazıları kadınların büyük şapkalarından rahatsızdı, bazıları da duygusal iniş çıkışlarından.
Avam Kamarası kayıtları, parlamento üyesi erkeklerin karardan aylar önce yaptığı açıklamaları ortaya çıkardı.
"Erkeklerin oyları ve güçleri zaten var; tanrı aşkına, bırakın böyle kalsın.
"Kadınlar tarafından halihazırda yeterince kontrol ediliyoruz ve yeterince kaygılanıyoruz. Şimdiki durumu değiştirmek için bir neden göremiyorum."
"Parlamento'da kadınların olmasının açıkça görülen dezavantajları var. Bir de o şapkaları ne olacak?
"Zavallı kısa bir adam o kocaman şapkalarını takan yan yana iki kadının arkasında nasıl duracak?"
"Kadınlar duygusal dalganmalardan etkilenmeye meyilli.
"Duygusal yaradılışları nedeniyle ne pratik dünyaya ne de Avam Kamarası'na uyabilecek durumdalar... Hatta bu yasanın verecekleri büyük gücü ne yapacakları konusunda da güvenmek zor."
"İstatistikler hali hazırda hem doğum hem de evlilik oranlarının düştüğünü gösteriyor.
"Böyle bir zamanda ülke nüfusunda büyük bir yıkıma yol açabilecek bir politikayı devreye sokabilir miyiz?"
"Kadınlar gereğinden fazla duygusal ve her yeni şeyi , başkalarının fikirlerini kolayca onaylamaya meyilli.
"Bu niteliklerle kadınlar imparatorluğu içeride ve dışarıda temsil edebilecek mi?"
"Kadınların içgüdüleri ve sezgileri erkeklere göre daha kuvvetli. İyi birer rehber olabilirler ama Parlamento, duygulara, tutkulara ve eğilimlere aklen karşı çıkmak için var."
"Kadının idealizmi ve öldürücü mantığının erkeklere göre daha güçlü olduğunu özel hayatlarımızda da deneyimliyoruz. Ama ben derim ki, bu nitelikler Parlamento için değerli değil yıkıcı olurdu."