Gündem

'İmralı ile müzakere başarılı olursa CHP yola devam edemez'

Tarhan Erdem CHP için 'Altı yıldan beri, Kürt meselesinde kalıcı, açık ve uygulanmaya başlanmış bir politika belirleyememiş bir partinin sorunlarını yönetemiyor oluşuna şaşılmamalıdır' dedi

20 Şubat 2013 10:19


Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Üyesi Ferdan Ergut  dünyadaki sosyal demokrasi kriziyle CHP’de bugün yaşanan sorunlar arasındaki ilişkiyi anlatırken “CHP’nin içindeki gerilimin, sürdürülebilir olduğunu sanmıyorum. Bu gerilimi, kaçınılmaz sonuna doğru götürecek olan da Kürt Sorunudur. Müzakere süreci başarısız olursa - ki hiç uzak bir ihtimal değil- CHP örgütsel bütünlüğünü bir müddet daha sürdürür. Fakat müzakere başarılı bir biçimde ilerlerse, yani Kürtlerin ulus-devletin kuruluş mantığını aşan tanınma talepleri karşılık bulursa CHP bu haliyle yola devam edemez” sözlerini kullandı.

Taraf gazetesinden Dicle Baştürk ile Ümit Aslanbay tarafından hazırlanan “CHP ve Sosyal Demokrasinin Krizi”  başlıklı yazı dizisinin bugün yayımlanan kısmı şöyle:


KONDA Genel Müdürü-Yazar Tarhan Erdem


Bildiğiniz gibi İmralı’yla başlayan bir müzakere süreci var. İmralı’nın yanı sıra yeni anayasa yapımına baktığımız zaman CHP’nin bu süreçlerin dışında yer aldığını görüyoruz. Neden böyle?

Bir partiyi, halkın tamamına yakınının kendini taraf sayarak içinde bulunduğu bir konunun dışında saymayı kabul edemiyorum. CHP, olaylar karşısında, halkın beklediği açıklık ve tutarlılıkta görüş belirleyip açıklamakta geciktiği için, bazı olayların dışında sayılabiliyor.

Siyasal partiler, önceden belirlenmiş temel ilkeleri varsa kararlarını daha çabuk ve kolay alabilirler. Bir parti, iyi düşünülmüş ve tartışılmış güncel bir programa sahip değilse ve olaylar karşısında konunun genişliğine uygun politikalar belirleyemiyorsa, konuların dışında görülebilir. CHP, durumunu doğru tanımlayıp bu görüntüden hızla sıyrılmalıdır.

Milletvekili Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusuyla Kürt milliyetinin eşit olamayacağı” yönündeki sözleri CHP’de yaşanan krizi iyice gözler önüne serdi. Krizlerin çıkış noktası tam olarak nedir?

Son günlerde Deniz Baykal’ın konuşmasının gösterdiği gibi, Sayın Birgül Ayman Güler yalnız değildir. CHP temel ilkelerini belirleyemediğinden, örgütünün içinde görülmesi doğal olan farklı görüş akımlarını izleyip yönetememektedir. Altı yıldan beri, Kürt meselesinde kalıcı, açık ve uygulanmaya başlanmış bir politika belirleyememiş bir partinin sorunlarını yönetemiyor oluşuna şaşılmamalıdır.

CHP, bu krizi nasıl aşabilir?

CHP, parti içi demokrasiyi kurmaya başlasa, yaşanan sorunların çözüm kapısı da aralanır. Parti yönetimi, toplanıp, önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinde, yarın belirleyip ilan edeceği en çok yüz ilçe dışındaki bütün belediye başkan adaylarını, ilan tarihinde kayıtlı üyelerin katılacağı ön seçimle belirleneceğini ilan etsin, ertesi gün partide toparlanma başlar. Bu karar genel başkandan en uzak köydeki üyeye kadar herkesi harekete geçirir, partiye canlılık verir; bunlardan daha önemlisi düşünsel birliktelik yaratılmaya da başlanır. Ülkemizin ve halkımızın acil ve büyük sorunu CHP’nin AK Parti karşısında güçlü demokratik bir siyasal partiye dönüşmesidir.

 

12 Eylül doğal süreci durdurdu

 

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Üyesi Ferdan Ergut


CHP’nin temel sorunu tarihle. Aslında, memleketin temel sorunu tarihle! CHP’nin değiştiğini iddia edenler (daha doğrusu değişmesini arzulayanlar) CHP’nin tarihini göz ardı ediyorlar. Kurumların da kendi tarihleri, hafızaları olduğunu görmezden geliyorlar. Öznelerin kurumları dönüştürme kapasitelerini çok önemsiyorlar, kurumların özneleri biçimlendirme kapasitelerini çok küçümsüyorlar.

Sonuç olarak CHP’deki lider değişimine giden sürece damgasını vuran, CHP’yi özgürlükçü bir hata sokmaya çalışanların mücadelesi olmadı. Sürece damgasını vuran ana dinamik, kişiler etrafında birleşen ve hangi programatik zeminlerde ayrıştıklarını (veya tekrar buluştuklarını) bilemediğimiz koalisyonların iç hesaplaşması oldu. Koalisyonların bu kadar çabuk kurulup, bu kadar çabuk yıkılmasının esas nedeni ise programatik ve ilkesel bir tartışmanın söz konusu olmamasıydı.

Kılıçdaroğlu liderliği böylesi bir iç mücadelenin içinden gelmediği içindir ki, bütün amacını parti bütünlüğünü korumaya adadı. Bana öyle geliyor ki, O’nun temel hedefi, “eski” CHP’nin teorik/pratik eleştirisi üzerinden “yeni” CHP’yi yaratmaktan çok, parti içindeki “yenilikçiler” ve “ulusalcılar”ı fedaratif bir yapıda tutmaktı. Daha fazlasını hedefleyemezdi.

CHP’nin aslında bu 100 yıllık uzun dönemli patikasının yanında bir de kısa dönemli (20 yıllık) patikası var. 1970’ler, yüzünü biraz olsun toplumsal sorunlara dönmeye başlamış CHP için belki de yeni bir patikanın başlangıcı olabilirdi. Ama 12 Eylül geldi ve süreç sert bir biçimde durduruldu.

Sonuçta, Baykal 12 Eylül’ün getirdiği bu zorunlu kesintiden de yararlanarak CHP’yi tekrar ana yatağına geri çekti ve “Cumhuriyet değerleri” ekseninde yeniden kurdu. Bu dönemde, Kürtler ve Şeriatçılar olarak iki ana düşman tanımlandı ve bu düşmanlar üzerinden yaratılan korku sayesinde yüzde 20 mertebesinde bir oy tabanı konsolide edildi. CHP’nin topluma sunduğu mesaj çok netti.

CHP’nin içindeki gerilimin, sürdürülebilir olduğunu sanmıyorum. Bu gerilimi, kaçınılmaz sonuna doğru götürecek olan da Kürt Sorunudur. Müzakere süreci başarısız olursa - ki hiç uzak bir ihtimal değil- CHP örgütsel bütünlüğünü bir müddet daha sürdürür. Fakat müzakere başarılı bir biçimde ilerlerse, yani Kürtlerin ulus-devletin kuruluş mantığını aşan tanınma talepleri karşılık bulursa CHP bu haliyle yola devam edemez.

 

Patikaya bağımlılık

 

Ferdan Ergut, CHP’yi analiz ederken, siyasi literatüre “patikaya bağımlılık” kavramını taşıdı. CHP hakkında hayli zihin açıcı görünen bu kavrama ilk Prof. Dr. Seyfettin Gürsel dikkat çekmişti. Tarihsel Sosyoloji’nin öncü isimlerinden Charles Tilly şöyle tanımlıyor bu kavramı: Bir olayın belirli bir momentte ve zamanda olması, sonucu etkiler. Nasıl olduğunu ortaya çıkarmak için, ne zaman olduğunu bilmemiz gerekir. Belirli zamanlarda yapılan seçimler sonraki dönemlerde olacak olanları belirler. Söylemeye gerek yok. Olamayacak olanları da belirler. O anlarda yapılan seçimler bazı patikaları açtığı gibi, pekala o dönemlerde olası olan ve “girilseydi” varlığını koruyabilecek olan başka patikaları da bir daha açılmamacasına kapar.

 

Sosyal demokrasiye güvenmek gerek

 

Eski CHP Gençlik Kolları Başkanı- Yrd. Doç. Dr. Yunus Emre


Sizce CHP neden İmralı ve yeni anayasa yapımı gibi süreçlerin içerisinde değil de dışında yer alıyor?

Bu CHP’nin tercihinden bağımsız olarak iktidar partisinin tekçi siyasal anlayışının bir sonucu. AKP’nin siyasal stratejisi diğer siyasal aktörlerle müzakere ederek orta yolu bulmaya değil karşıtlarıyla kutuplaşmaya ve bu kutuplaşmayı topluma projekt etmeye dayanıyor. Tabi böylelikle de CHP’yi dar bir alana hapsetmiş ve defansif bir konuma itmiş oluyor.

 


Sosyal demokrasi ekseninde nasıl bir CHP görüyorsunuz?

 

CHP’nin 1960’lardan günümüze sosyal demokrasiyle ilişkisinde gelgitler yaşandı. 1990’lar ve 2000’lerde gitgide sosyal demokrasinin izi silikleşti. 2000’lerin sonuna gelindiğindeyse bunun böyle gitmeyeceği görüldü ve yeni bir arayış başladı. Ancak bu arayış doğrudan sosyal demokrasiye yönelmedi. Parti içinde Türkiye’ye özgü sosyal demokrasiyi temsil edebilecek kişiler etkili olamadı. Bir taraftan katı bir milliyetçi söylem partiyi bir yana doğru çekerken diğer taraftan CHP’nin soykırım yaptığı türünden görüşler partiyi başka bir yana doğru çekti. Yani sorun CHP’nin sosyal demokrasiye yönelmesinde değil, arayışlarına bir doğrultu verememesinde, kendine ve sosyal demokrasiye yeterince güvenmemesinde.

 


Partide yaşanan bu kriz nasıl aşılabilir?

 

Daha güçlü bir sosyal demokrasi vurgusuyla aşılabilir. Ancak sosyal demokrasiyi doğru anlamak lazım. Kaba bir batı karşıtlığını ve ulusal popülizmi sosyal demokrasi olarak düşünen geniş bir kesim var. Sosyal demokrasi sınıf uzlaşmasına dayanan demokratik sivil toplumun gelişmesini temel ilke edinmiş ve eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlarda metalaşma süreçlerini tersine işleten yani doğayı ve insanı meta olmaktan çıkaran bir ideoloji. Bunların hepsini de reformist bir şekilde ve barışçıl yollardan yapıyor. Birçok gelişmekte olan ülkede sosyal demokrat rejimler kurulabildi ve insani gelişmişlik alanında inanılmaz başarılar yakaladılar. CHP bu modeli daha iyi tanımalı ve ona sıkı sıkıya sarılmalı. Parti içinde CHP’yi sosyal demokratlaştırmak isteyen önemli bir kesim var. Sonuç bu kesimin ne derece başarılı olabileceğine bağlı.

 

Kılıçdaroğlu’nun erteleme lüksü yok

 

Yazar Murat Utkucu


Kürt meselesinin çözümüne ilişkin görüşmelerin yürütüldüğü bu dönemde AK Parti’nin Neokemalizm ile suçlanması tuhaf gelebilir. AK Parti hükümeti, eski rejimin tasfiyesi için eski rejimden muzdarip bütün ötekilerin mazlumiyeti üzerinden siyaset yaparak yola çıktı. Sonra iktidarı ele geçirdikçe adım adım bu söylemini terk ederek doksan yıllık devlet geleneğinin tek mirasçısı oldu. Türk Sağ Sünniliği ile Kemalizm, bütün o karşılıklı agresif söyleme rağmen siyaseten aynı hat üzerinde konumlanmış görünüyor.

Bu anlayışa soldan dur diyebilmek için sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP’ye büyük iş düşebilirdi. Parti içindeki nasyonal kanadın gücü ve sınıfsal tabanı görülüyor. Henüz aydınlanmamış bir kaset operasyonuyla kendini partinin başında bulan Kılıçdaroğlu’nun direksiyonu sola kırmak gibi hedefi olduğu hissedilse de parti içi dengeleri gözetmek ve oy potansiyelini korumak kaygısıyla izlediği idare-i maslahat, derin ideolojik krize rağmen partiyi bir arada nasıl tutacağının hesabı içinde!

Meselenin çözümüne ilişkin milliyetçi refleksten uzak mesela Rıza Türmen gibi düşünen, kendini eski rejimin günahlarını savunmak zorunda hissetmeyen sol bir kesimin olduğu da vakıa. Bu müzakere sürecinin devamı CHP içindeki ayrışmayı hızlandırabilir. Deniz Baykal’ın yıllar sonra Meclis’te parti grubuna yaptığı konuşma bu ayrışmaya müdahil olmak, partideki nasyonal kanada “Yalnız değilsiniz” mesajı vermek ve genel başkanı hizaya çekmek bağlamında nasyonal sol muhtıra olarak okunmalıdır.

 

Yeni başkanın işi zor

 

Kürt Meselesi, artık deve kuşu tarzı “görmeyince yok sanmak” siyasetiyle idare edilemeyecek eşiğe gelmiş görünüyor. Bu aynı zamanda CHP’nin de sola çark eşiği. Artık bu eski devlet partisi, şizofrenisine son verip ne olduğuna karar vermek zorunda. Ya nasyonal ya sosyalist ama ikisi birden değil.

İkisinin aynı anda tarihte nasıl bir felaketin adı olduğu malum! Bu felaketin partideki baş müsebbibi eski başkanın ayar vermeye kalktığı bir dönemde, yeni başkanın işi hem zor hem de büyük. Yüz elli yıllık meselenin halli için CHP’ye ihtiyaç varken bu sorumluluğu erteleme lüksü yok Kılıçdaroğlu’nun.