Stuttgarter Zeitung, mülteci akını nedeniyle Almanya'nın Schengen kurallarını geçici olarak kaldırarak Avusturya sınırında kimlik kontrolleri yapmaya başlamasını konu alan yorumunda kitle göçüne yol açan nedenler ortadan kaldırılana kadar Avrupa yönündeki mülteci akınının devam edeceğini yazıyor:
“Böyle olacağı belliydi. Federal hükümet on binlerce sığınmacının ülkeye akması ve eyaletlerden gelen eleştirilerin artması üzerine imdat frenine asıldı. Schengen anlaşmasını askıya aldı. Sınır kontrolleri yeniden başladı. Ancak bu önlemlerin Avrupa yönündeki kaçışı önleyeceği sanılmamalı. Kaçışın ana nedenleri olan savaş ve şiddet sona erene kadar çaresizliğin verdiği cesaretle Avrupa'nın kapısını çalanlar azalmayacaktır.”
Berliner Morgenpost gazetesi, Avrupa'nın Akdeniz politikasında yaptığı hataların bedelini sığınmacı akınıyla ödediğini belirtiyor:
“Mülteci dramından kısmen Avrupa'nın da sorumlu olduğundan şüphe yoktur. Balkan ülkelerine vize uygulaması kaldırıldı ve adamakıllı bir düzen kurulmadan Libya'daki rejime destek verildi. Avrupa'nın Akdeniz politikası tam bir yanlışlarla doluydu ve Suriye'deki iç savaşa da seyirci kalındı. Avrupa'nın dış politikası acınacak durumda. Avrupa Birliği'ndeki ortaklar arasında yapılacak görüşmeler çetin geçecek. Avrupa'yı hayati bir kırılma deneyi bekliyor. Almanya hükümetinin attığı adım doğru yorumlanmalı. Bu, çaresizlikten atılmış bir adımdı. Ama Berlin yönetimi çaresizlikten cesaret kazanacak ve ortaklarını adil ve dayanışma esaslı iltica politikasını benimsemeye zorlayacaktır.”
Neue Osnabrücker Zeitung'un mülteci krizini konu alan yorumu ise özetle şöyle:
“Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere sınır kontrollerinin yeniden başlatılmasını Avrupa'ya verilmiş bir sinyal olarak niteledi. Almanya'nın bu kararı içişleri bakanlarının kriz buluşmasına bir gün kala alması bunu açıkça gösteriyor. Berlin son günlerde net tavır takınamamıştı. Öyleyse verilen sinyali nasıl anlamak gerekir? Belki şöyle: Tarihi boyunca sürgün, göç ve kaçışa sahne olan Avrupa kıtası mülteci dramına nasıl karşılık vereceğini bilemiyor. İçişleri bakanının verdiği sinyal aynı zamanda, artık Birlik adını taşıyan Avrupa'nın problemi birlikte çözmesi gerektiği anlamına da gelebilir. Birlik iyi günlerinde olduğu gibi kötü günlerinde de sadaka değil bir dayanışma ortaklığı olduğunu unutmamalıdır. Bu kural Berlin kadar Londra ve Budapeşte için de geçerlidir.”
Magdeburg'da yayımlanan Volksstimme gazetesi mülteci sayısına paralel olarak Alman kamuoyundaki kaygıların da arttığını ve mültecilere gösterilen dostane davranışın yerini tepkiye bırakabileceğini vurguluyor:
“Almanya aylardır istese de istemese de tam bir göç ülkesi görüntüsü veriyor. Avrupa ve bütün dünya Almanya'yı bonkörlüğünden dolayı alkışlıyor. Anketler ve sohbetler ise küçümsenemeyecek bir azınlığın memnun olmadığını gösteriyor. Kuşkular artıyor. Binlerce yabancının toplumla kaynaştırılmasının başarılacağından şüphe duyuluyor. Almanlar, ‘ya biz ne olacağız?' diyorlar. Bu kesimi toptan siyasi yelpazenin sağ ucuna itmek onların soru ve korkularını ciddiye almamak olur. Hatta onları Nazilikle suçlamak düşüncesizlik ve haksızlıktır. Romantik çokkültürlülük dizelerinin modası geçmiştir. Mültecilerin entegrasyonu için büyük çaba harcanırken, eleştirilerin de doğru değerlendirilmesi gerekir. Aksi takdirde sosyal barış tehlikeye girer. Çünkü demokrasi öncelikle, vatandaşın belli bir süre için seçtiği milletvekillerinden farklı düşünebilmesi demektir.”