28 Kasım 2024 12:20
T24 Haber Merkezi
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından valiliklere gönderilen yazıda, belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasına yönelik ifadelerin olduğunun söylenmesi üzerine başlayan tartışmalar sürerken, İstanbul büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu, bugünkü anaokulu ziyareti sonrasında sitem dolu açıklamalar yaptı. “Kamu kurumları iyilikte yarışır. Birbirini kıskanmaz” diyen İmamoğlu, “Cami yaptım, imam vermediler. Okul yaptım, ‘Açılışını yapamazsın’ dediler. Karakol yaptım, karakolun açılışını yapmaya gittik, polis yok ortada. Polis yok karakolda. Boş karakolu açtık. Allah kahretsin partizanlığı!” ifadelerini kullandı. Öte yandan İBB Başkanı, kendi diploması için "katakulli" diyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e de çıkarılan 48 saatlik KHK ile bakanlığa getirilmesini hatırlatarak, "Seni oraya atayanın diplomasına bak önce derim, ama o işe girmem" ifadelerini kullandı.
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Eyüpsultan Akşemsettin Mahallesi’ndeki Yuvamız İstanbul Çocuk Eğitim Merkezi’ni (ÇEM), Eyüpsultan Belediye Başkanı Mithat Bülent Özmen ile birlikte ziyaret etti.
İmamoğlu, kreş ziyaretiyle ilgili değerlendirme konuşmasını da ÇEM’in oyun bahçesinde yaptı.
İmal ettikleri bütün kreş yapılarını estetiği güçlü, çevreye değer katan, yeşil alanları ve çocuk parklarıyla nitelikli, kimlikli alanlar biçiminde ürettiklerinin altını çizen İmamoğlu, “105 kreşimizde de bu kimliği, bu niteliği görebilirsiniz. Kalıcı olmasını ve çok uzun yıllar hizmet etmesini arzuladığımız için bu şekilde imal ettik. Bir başka boyutu da depreme dayanıklı, güçlü bu yapılarımız, çevresiyle birlikte, inşallah 200 hedefimize ulaştığımızda, Allah korusun bir afet anında çocuklarımızın her türlü ihtiyacını görebilecek, jeneratöründen, içindeki bütün imkanlarına kadar aynı zamanda çocuklarımız için, anneler için o zor anlarda, o zor koşullarda, acil durum anında birer hizmeti, ihtiyacı alabilme noktalarına dönüşecek” şeklinde konuştu.
Şehrin evlatlarına yatırım yaptıklarının altını çizen İmamoğlu, “Biz bu yatırımı yaparken, sadece çocuklarımıza değil, geleceğimize yatırım yaptığımızı da biliyoruz. Zamanında hanımefendilere, özellikle annelerin çocuklara dair bu sürecinde aldıkları bu destekle, aslında hayata daha etkin katılmalarını ve fırsat yakalamalarını sağlıyoruz. Çünkü, iş imkanı elde edebiliyorlar, işe girme fırsatını elde edebiliyorlar ve bu fırsatla da kendi ev ekonomilerine katkı sunuyorlar. Dolayısıyla, bu alkışlanacak bir iş aslında, bu ödüllendirilmesi gereken bir iş. Ama gelgelelim, mevzu haline gelmesine sebep olan başka bir olay ya da uygulama… Yani, ‘Bizi yazılan yazıyla ilgili anlayamadılar, anlamamazlıktan geliyorlar…’ Neyse hakaret cümleleri de kurdular ama hani onlara girmeyeceğim. O bölümü ifade ederken, ben şunu söyleyeyim; bence onlar ne yazdıklarının anlayamıyorlar? Çünkü niyet başka, yazı başka” diye konuştu.
“Kamu kurumları iyilikte yarışır. Birbirini kıskanmaz. Kamu kurumları birbirinin ayağına basmaz, birbirinin önünü açar. İnsanına daha çok hizmet gitsin diye, birbirine yardımcı olur” diyen İmamoğlu, şöyle devam etti:
"Cami yaptım, imam vermediler. Okul yaptım, ‘Açılışını yapamazsın’ dediler. Ben bunları gördüm. Karakol yaptım, karakolun açılışını yapmaya gittik, polis yok ortada. Polis yok karakolda. Boş karakolu açtık. Ve bunları gördüm. Bu niye yapılıyor biliyor musunuz? Partizanlık. Allah kahretsin partizanlığı. Bu partizanlık denen işi, bu kötü bulutları, bu milletin tepesinden Allah yok etsin yani. Bırakın milleti rahat yahu. Millet birbirine gözü, gönlü açık bir şekilde bakabilsin. Birbirine insan gözüyle baksın yahu. ‘Her insanı severim Yaradan'dan ötürü’ demiyor muyuz biz Allah aşkına. Milletin başında kara bulutlar. Nedir bu? Her gün bir parmak sallayan bir akıl… Halbuki eğitim, bizim geleceğimiz. Eğitim varsa, geleceğimiz var sevgili dostlar. Eğitim varsa, gelecek var. Adalet varsa, memleketin bugünü de yarını da güvence altındadır. Eğitim ve adalet yoksa, Allah korusun bu memleketi. Bu kadar net. Onun için biz, elimizden ne geliyorsa eğitime destek oluyoruz. Ve zor koşullarda oluyoruz. İmkanlarımız daraltılmasına rağmen, imkanlarımız kısıtlanmasına rağmen, ısrarla bunları yaptık, yapmaya devam edeceğiz. İnşallah kreş açmaya da… Adına kreş demeyin de öyle deyin de böyle deyin de falan da filan da… Ne diyoruz? Çocuk Etkinlik Merkezi… Ya da milletimizin anlayacağı dille kreş. Ya da Yuvamız İstanbul. Adına ne dersen de çocuklarımız burayı seviyor.”
Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şunlar oldu:
- Siz, “Niyet başka, yazı başka” dediniz. Diğer taraftan Yusuf Tekin de “İsterlerse bize devredebilirler, biz devam ettiririz eğitimi” dedi. Diğer taraftan burada müfredat eleştiriliyor, içeride öğretilenler. İçeride ne öğretiliyor? Rahatsızlık neden sizce?
“Çocuklarımıza çok güzel şeyler öğretiliyor. Yani çocuklarımızla, bu yaşta ne öğrenmesi gerekiyorsa öğretiliyor. Bu memleketin o güzel şarkıları, türküleri, eğlenceleri, oyunları öğretiliyor. Çocuklara bu yaşta ne öğretilir? Hep güzellikler, düzene uymayı, birbirine saygı duymayı, kızıyla, erkeğiyle bir arada birey olabilmeyi öğreniyorlar, hayata başlıyorlar. Annemiz içeride söyledi: ‘Üç yaşında geldi ve konuşamıyordu benim çocuğum. Konuşma terapisi, şu, bu, dünya paraydı. Benim onu verme şansım yoktu. Buraya geldi, hızlıca, birkaç ay içinde benim çocuğum konuşmaya başladı. Konuşmayı öğreniyor. Çocuklarımız, birbiriyle, enerjisi yüksek hayata eee atılırlar. Ve sonra aradan aylar geçiyor, bu çocuklar sorgulamayı öğreniyor, soru sormayı öğreniyor. Belediye başkanına hesap sormayı öğreniyor. Ha bunları istemiyorsanız, ayrı. Ben istiyorum. Soru sorsun çocuklarımız. Bize hesap sormayı da öğrensin, hakkını aramayı da öğrensin.”
“Dünyanın en iyi eğitim metodu neyse, bu ülkeye yakışan, en iyi çocukların eğitim metodu neyse, burada o var. Ama ben, bu topraklara yakışmayan eğitim sistemini, birçok yerde görmüş bir belediye başkanıyım. O dönemde ilçe belediye başkanıyken, gezebiliyordum, oralarla ilgili uyarılarımı da yapmış birisiyim kaymakamına, Milli Eğitim’ine, şuna, buna. Gitsinler, önce oralara bir baksınlar. Bizim zaten bakacak her şeyimiz ortada. Buyursun gelsinler. Ben, Milli Eğitim Bakanı'nı davet ettim. ‘Gerekirse bize devretsinler, biz yaparız!’ Siz o kafayla yapamazsınız. Siz bu kafayla yapamazsınız. Açın zaten. Yapın, buyurun gelin, yapın. Gösterelim size. Ben olsam, gelirim bakarım ne yapıyorlar? Buyursun gelsin. Ama ettiği sözlerden sonra gelebilir mi, cesareti var mı; onu bilmem.
- CHP'nin 2007 yılında aldırmış olduğu bir karar var. Özellikle belediyelerin kreş, anaokulu açamayacağına yönelik bir karardı. Ve alınmış bir karar söz konusu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Kim aldıysa, ona sor kardeşim. Bugünün konusu değil. Yanlış alınmış, eksik alınmış. Baksınlar, çözsünler. Benim işim o değil. Benim işim bu. Bugüne konuşalım olur mu? 2007. Ben, 2007’de inşaat yapıyordum, Trabzonspor'da yöneticiydim. Onu sorarsan, anlatırım sana yani. (Belki bir düzenleme tekrardan yapılabilir mi, sorusu gelince) Yapsınlar. Doğru dürüst işler yapsınlar. 2016’da saçma sapan bir yasadan belediye başkanları içeri atılıyor tekme, tokat, sille. 2016’da niye o kararı aldılar? Ben de belediye başkanıydım. O günden beri karşıyım. Yani 2007. Yanlış, eksik; düzeltilir. Doğru var bugün. Bak anneler mutlu. Çocuklar mutlu. Hayata mutlu bakıyorlar.”
- SGK borçları tartışması devam ederken. “Sadece belediyelerin değil, iştiraklerin borçları da artık belediyelere ayrılan bütçeden kesilecek” diye bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıktı. Ne söylemek istersiniz?
“Sayın Bakan Mehmet Şimşek; artık bu konuda size sesleniyorum. Ortaya konuşmuyorum. Haksızlık yapıyorsunuz, hukuksuzluk yapıyorsunuz. Dedik ki size; oturalım, bunlar kararnameyle değil, belediyelerle oturun, konuşun, düzen kurun, sistem kurun… Kamu kurumu cezalandırılmaz. Türkiye'de 210 belediye CHP'liydi, şimdi 420’ye yakın. Yani bir günde bu borçlar olmadı. AK Partili de var, CHP'lisi de var, diğer partiler de var. Çağırın; böyle kararnameyle, para yazarak… 3 milyarın üzerinde para kestiniz İBB'den,2 ayda. Ne oldu yani? Al bu cepten, koy o cebe. Niye? Acaba İmamoğlu'na biraz daha zarar verebilir miyiz? Ayağına basabilir miyiz? Böyle saçma bir şey olur mu? Bu mu itibarlı? Ekonomiyi böyle mi düzelteceksiniz yani? Ben olsam ekonomiyi yöneten ve bir program yöneten, bugün bu ülkede yapılan hukuksuzluklar, boş gündemler, güven kaybına uğratılan birtakım hamlelere de dahi laf ederim; edin. ‘Ben itibarlı bir Maliye Bakanıyım ve bu ülkenin ekonomisini düzeltmeye çalışıyorum’ diyorsanız size sesleniyorum. Belediyelerin ayağına basmayın. Bu ülkenin itibarsızlığını büyüten birtakım hamlelere müdahale edin.”
“Ekonomi öyle tek başına hesap makinesi değildir yani. Ekonomi mahkemeden başlar, okullardan devam eder ve başka noktalara doğru gider. Ekonomi öyle hesap makinesiyle, maliye bilmeyle de düzelmez. Dün ekonomiyi de kötü yönetiyorlardı, yargıya da müdahale ediyorlardı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ uydurmasıyla hareket edip, ‘O gün öyleydi, şimdi biz faiz sebep, enflasyon sonucu düzeltelim, diğeri de düzelir’ derseniz, olmaz kardeşim. Sevgili Bakan, olmaz, enflasyon düşmez. Bak; faizi yüzde 50’de tutmaya çalışıyoruz, ama enflasyon düşmüyor. Piyasa faizi yüzde 65-70. Maliyeti yüzde 80. Düşmez. Niye? Yargıya müdahale olursa, düşmez. Yapılan güzel bir işe taş konursa, düşmez. Gidip, ‘belediyenin kasasına para girmeden onu nasıl olur götürürüz’ diye yaparsanız, olmaz. Bakın; 2019’da Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran seçiminde seçileceğini anladılar, 15 gün önce, 10 gün önce belediyenin kasasına parayı yolladılar. Tarihte yok. Ay sonu yapması gerekir. O günün parası 1 milyar 600 milyon lira. Onu bugün 10’la çarp yani. 16 milyar. 20 milyar de. 10 gün. Niye? Ekrem İmamoğlu seçilecek, anladılar, yolladılar, kuruş bırakmadılar kasada. Borcu olan tanıdıklarına paraları gönderdiler, sıfır parayla bize kasayı bıraktılar.”
“Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi gelmeden, ‘İmamoğlu'nun yönettiği İstanbul Belediyesi'ne gitmesin, buradan hop parayı alalım!’ Biz ne konuştuk Sayın Bakan? Oturalım, istişare edelim. Borçlar yapılandırılsın, insanlar bu paraları ödeyebilsinler. Bunlar kamu kurumu, kimsenin malı mülkü değil. Biz bu belediyeyi devraldığımızda, belediyenin 14 tane şirketi, belediyenin ihalesine bile giremiyordu. Niye? SGK borcu vardı, vergi borcu vardı. Hem de milyarlarca lira. İGDAŞ Genel Müdürlüğümüzü yaptı, şimdi Eyüpsultan Belediye Başkanımız. Görülmemiş bir şey. Seçime gidiyorlar, parayı kullanalım diye, İGDAŞ'ın 3 aylık gaz faturasını BOTAŞ’a ödemediler. Niye? Oradaki parayı hortumlayalım, aktaralım İBB'ye; oradan millete kullanalım, şey yapalım, seçimde kampanyamız güçlü olsun diye. Ayıptır.
“Devletin kuralları vardır. Bankada kuralları vardır, belediyede kuralları vardır, maliyede kuralları vardır, bakanlıklarda kuralları vardır… Bunları çiğne; ondan sonra ekonomi düzelsin! Milli Eğitim Bakanı, oradan laf yetiştirsin İmamoğlu'na. Ondan sonra ekonomi düzelsin. Düzelmez kardeşim. İmamoğlu'na laf yetiştir. İmamoğlu'na, efendime söyleyeyim, ‘adam gibi okul!’ Bir Milli Eğitim Bakanı, ‘adam gibi okul’ der mi? Ülkede hangi okullar adam gibi ya da adam gibi değil? Bir Milli Eğitim Bakanı böyle konuşur mu? Benim İstanbul Üniversitesi orada işte. 500 küsur yıllık okul. Mezunlarına buradan selam yolluyorum. Yani mezuniyetime ‘katakulli’ diyor. Biz, katakulliyi kime kullandıklarını biliyoruz 10 yıl kadar önce. 12-13 yıl kadar önce, 14 yıl kadar önce, 15 yıl kadar önce, bu memleketin onurlu subaylarına katakulliyi kim söylüyordu, biliyoruz. Abilerinden bunları öğrenmiş Sayın Bakan. Ama ben bir şey daha anlatayım, kurasızlık adına. Maliye Bakanına da bu gönderme olsun. Bir çevrenize bir bakın. Bakın bir şey söyleyeceğim. Özel konulara girmek istemem ama benim damarıma fazla değiyorlar, dokunuyorlar. Çok benim özel hususuma girdikleri zaman, bu işlere çok girmem. Yani ben de derim sana, ‘Seni oraya atayanın diplomasına bak önce’ derim, ama o işe girmem.”
“Ama şuna girerim mesela: Yusuf Bey, bakan değil mi? Yusuf Bey nasıl profesör oldu? Bu ülkede profesör nasıl olunur, vatandaşlarımız biliyor mu? Beş yıl doçentlik kadrosunda kalmanız gerekir. Peki Yusuf Bey, beş yıl kaldı mı doçentlik kadrosunda? Kalmadı. Nasıl profesör oldu? Beş yıl kalması gerekir. Kalmadı. Peki beş yıl kalmayan Yusuf Bey, sonra profesör oldu, ardından rektör oldu. Nasıl rektör nasıl olunur? Üç yıl profesör kalmanız lazım. Pat diye profesör, pat diye rektör oldu! Nasıl oldu biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. 48 saatliğine kararname yayınlandı, 48 saatliğine! 48 saatliğine kararname yazıldı, kararnamede 48 günlük profesör, rektör olarak atandı. O atandıktan sonra o kararname tekrar iptal edildi. Bunlar, ‘kararname çocukları.’ Bize hak-hukuk hatırlatıyorlar. Bunlar kararname çocukları. Bize hak-hukuku söylemeye çalışıyorlar. Utanın ya. Yani bari konuşurken utanın. Bir aynaya bakın, utanın. Utanma yok ki sizde. Çünkü her şeyi kolay elde etmişsiniz. Biz, tırnaklarımızla gece-gündüz çalışıyoruz bu millet için. Çalışmaya da devam edeceğiz. Onun için önce insan bir kendine bakacak. Yukarıdan aşağı bir kendini süzecek. Ben nasıl geldim buraya? 48 günde nasıl profesör oldum, sonra da rektör oldum! Böyle bir şey olmaz!”
“Sonra ne olacak? Şimdi binlerce akademisyen var; siz boşuna uğraşın. Bak; 48 günde profesör, 48 günde rektör! Binlerce akademisyen üniversitelerde. Yazık değil mi? Burada bulunanların oğludur, kızıdır, abisidir, ablasıdır, kardeşidir, amcasının kızıdır, dayısının oğludur… Yazık değil mi onlara yani? Onlar akademisyen değil mi? Peki bu ülkede, ‘Ben çalışırsam olur’ şiarını bir milletine vermeden olur mu bu işler? Olmaz. Onun için Sayın Bakan, bırakın belediyenin kasasından para kesmeyi, oturun belediyelerle konuşun. Biz de sizi alkışlayalım. Size söyledim: ‘Siz başarılı olun, bu memleketin ekonomisi iyi olsun, en önde sizi alkışlamayan namerttir’ dedim. Ben yaparım bunu. Çünkü ben, ülkenin ekonomisinin iyi olmasını istiyorum. Ama AK Parti düzeltmiş ama başkası düzeltiyor. Kim düzeltirse düzeltsin. Ama siz düzeltemeyeceksiniz. Çünkü bu kafayla düzelmez. Sayın Bakan, öyle çığırtkanlık yaparak -Milli Eğitim Bakanı'na bu sefer söylüyorum- ‘Ben burada kamikazelik yapayım, beni atayan, 48 günde rektör yapana ya da bakan atayana şirin gözükeyim, biraz daha madalya takayım…’ Boş işler o işler. Boş işler. Boş işler. Pıt diye gidersin! Pıt diye gidersin! Onun için bu memlekette nizam, intizam, kurallar, kurumlar kutsaldır. Bunlar çok önemli. Herkese eşit uygulanacak. Allah, bu memleketteki her insanı adaletsizlikten korusun. Bu memleketteki her insanı, eşit imkanlar alabildiği, fırsat eşitliği… Çok eksiğimiz var. Çok kapatmamız gereken işler var. İnşallah her birisini tek tek başarırız. Hep beraber, el ele başarırız.”
“Kreşimizin önünde başka sorularınıza da muhatap olmak zorunda kaldık. Tekrar kreşlerimizin, güzel evlatlarımıza, güzel eğitimler vermesini istiyoruz, arzu ediyoruz. Annelere daha özgür, daha huzurlu… Ben niye ‘Anne Kart vereceğim’ dedim 2019’da? Keyiften demedim yani. Millete yaranmak için de demedim. Ben, anneleri ziyaret ettim evde kardeşim. Diyor ki anne bana, ‘Sokağımdan başka bir yer bilmiyorum İstanbul'da. Çocuğumla eve hapsoldum. Bir yere çıkamıyorum.’ Ben gezdim. Ben, binlerce ev gezmiş bir belediye başkanıyım. Öyle koltukta oturmadım Allah'a şükür. Koltuğum sıcaklığında sevmem yani. Bana ait değil o, millete ait. Orayı ısıtmak için bizi seçmediler. Onun için başkanlarıma derim, ‘Çıkın kardeşim. Her gün çıkacaksınız 5 saat, 10 saat milletin arasında olacaksınız. Bu iş öyle. Bu işi yapıyorsan, öyle yapacaksın. Yoksa git otur evinde, başkası gelsin. O anneleri gördüm. Dedim ki, ‘Biz bu annelere bir serbestlik tanıyalım.’ Bu memleketin anneleri huzurlu olursa, çocukları iyi olur. Çocukları iyi olursa, memleketin geleceği iyi olur. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Onun için verdik. Helali hoş olsun.”
© Tüm hakları saklıdır.