18 Mart 2025 14:48
Güncelleme: 18 Mart 2025 15:15
T24 Haber Merkezi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na açılan davalar ve diploma krizine ilişkin olarak; "Şimdi gelmişler, bir yandan altı farklı davayla Ekrem Başkan’a siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Avrupalılar duyuyor, inanamıyorlar. Bir de “Diploma diploma neymiş o?” diyorlar. Vallahi Almanca’ya, İngilizce’ye tercümesi yok bunların burada yaptıklarının. Ekrem Başkan’a, kendisini geçmişte dört kez yenmiş, yapılacak ilk seçimde aday olursa beşinci kez yeneceğinden emin oldukları cumhurbaşkanı aday adayımıza saldırıyorlar" ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Özel, İBB Başkanı İmamoğlu'na siyasi yasak istemiyle açılan davaları ve "usulsüz diploma" iddialarını şöyle değerlendirdi:
"Şimdi gelmişler, bir yandan altı farklı davayla Ekrem Başkan’a siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Avrupalılar duyuyor, inanamıyorlar. Bir de “Diploma diploma neymiş o?” diyorlar. Vallahi Almanca’ya, İngilizce’ye tercümesi yok bunların burada yaptıklarının. Ekrem Başkan’a daha önce “Elini arkana bağlayarak yürüdün.” diye soruşturma açmışlardı. Daha beteri, 35 yıl önce üniversiteden aldığı diplomaya dava açtılar ve şimdi eli kulağında, yarın umuduyla bekliyorlar ki, bekliyorlar ki o diploma iptal edilsin.
Bakın, elimde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün Ekrem Başkan’ı çağırdığı gazete ilanı var. Ekrem Başkan’ı çağırdığı, sırf o mu? Bir yıl önce 50 kişi, o sene onunla bir 50 kişi, sonrasında bir 40 kişi. İlan veriyor İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nden. Diyor ki: “90-91 eğitim yılında yatay geçiş yoluyla öğrenci kabul edeceğiz. 14 Eylül 1990 Cuma gününe kadar bize başvurun.” Ekrem Başkan gazete ilanını görüyor, geçen yıl kendi okulundan kabul edilenleri de biliyor ve oraya başvuruyor. Bakın, başvuru yaparken gerekli belgeler var: 1 2 3 4. Diyorlar ya “Yazı Türkiye’ye aitti. Türkiye’deki üniversiteler içindi.” Diyor ki dört, “Yurt dışından yapılan başvurularda,” diyorlar ki: “Başvurdu ama o zaman denk miydi? Tanınıyor muydu?” Hiç onunla ilgilense der ki: “Denklik listesindekilerden, tanıma listesindekilerden,” hepsini YÖK ilan ediyor ama YÖK diyor ki: “Yurt dışından yapılan başvurularda adayın ayrılacağı yükseköğretim kurumunu tanıtan katalog veya benzeri dokümanların da eklenmesi” diyor. “Nereden geliyorsam bileyim, oranın özelliklerini tanıtanı da sen bana ver, ona göre karar vereyim.” diyor.
Bundan 35 yıl önce İstanbul Üniversitesi ilanla çağırmış, başvuruyu almış, değerlendirmiş, hatta “İki ders hariç geri kalan dersleri baştan alacaksın.” demiş. Sebebi: Burada dört saat verilen ders orada üç saatmiş. Buradaki içerik orada yokmuş, bu üniversitenin öğrencilerine yetişmen için. İki ders hariç tamamını almış, mezun olmuş, diploma almış. Şimdi bu üniversiteye, bu üniversitenin kapısında kuruluşu yazıyor, kuruluşu yazıyor, ambleminde, bugün kullandığımız rakamlarla, orada Roma rakamlarıyla: 1453. İstanbul’un fethedildiği sene kurulmuş üniversiteden bahsediyoruz. O üniversiteye şimdi diyorlar ki: “35 yıl önce yaptığın çağrıyı inkâr et. Birisi yüzünden hepsinin diplomasını iptal et.” Bu üniversitenin dünyada saygınlığı mı kalır? Türkiye’de saygınlığı mı kalır? Üniversitede kişisel namusuna da, kurumunun namusuna ve kurumsallığına da sahip çıkanlar duruyorlar. Onların üzerine inanılmaz baskılar kuruyorlar.
Düşünün ki Cumhuriyet Başsavcısı birkaç hafta önce yollamış, yazı yolluyor “Ne oldu? Hadi işlem yap.” diye. İşlem yap diye yolladığında haber oldu, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı diploma iptali yazmadı.” diye, hemen düzeltme yaptılar. “Diploma iptali dâhil bütün işlemleri yap demek istedik.” diye. Oradaki insanlar aynı Kartalkaya’daki yedi kişilik bilirkişi gibi, kişisel ve şahsi onurlarına sahip çıkmak üzere böyle bir rezalete alet olmuyorlar, direniyorlar. Kendilerini, tarih önündeki bu onurlu duruşlarını kararlılıkla sürdürmeye davet ediyorum. Onların arkasında kim olursa olsun, sizin arkanızda Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamı olacaktır. Namuslu bütün vatandaşlar duracaktır.
Bir iktidar ne zaman sertleşir? İktidar kendini güçsüz hissederse sertleşir. Siz hiç dünyada güçlü ülkelerin seçimler yaklaşırken cumhurbaşkanı adaylarını ya da başbakan adaylarını ortadan kaldırmak için onlara dava açtıklarını, 35 yıl öncesinin diplomalarına saldırdıklarını, kumpaslardan medet umduklarını, altı ay itiraz süresi olan kongrelere neredeyse yenisi yapılacakken saldırarak siyasi rakiplerini, anketlerde kendilerinden dört puan, beş puan öne geçmiş Türkiye’nin birinci partisini karıştırmaya çalıştıkları gibi yaptıklarını hiç gördünüz mü? İktidar kendini güçsüz hissederse saldırganlaşır, kendinden emin iktidarlar böyle şeylere tenezzül etmezler ama devleti idare eden bu iktidar yoksuluna bakamıyor, işsizine iş bulamıyor, enflasyonu düşüremiyor, kadınını, çocuğunu koruyamıyor. Yeni doğmuş bebekleri para için katlediliyor, seyrediyor, sorumluları cezalandıramıyor. Uyuşturucu çeteleri, mafyalar sokaklarda kol geziyor. Bu beceriksiz iktidar eliyle devlet kurulduğu günden beri en büyük aciziyetini yaşıyor. Bunlar buna karşı bana saldırıyorlar, sana saldırıyorlar, partiye saldırıyorlar. Ekrem Başkan’a, kendisini geçmişte dört kez yenmiş, yapılacak ilk seçimde aday olursa beşinci kez yeneceğinden emin oldukları cumhurbaşkanı aday adayımıza saldırıyorlar.
Biz bugüne kadar bunlara teslim olmadık. Birliğimizi, beraberliğimizi bozmadık. Dışarıdan gelen saldırılara direndik, içeride yapılan yanlışlara kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik dedik. Buradan partimin eski yeni bütün yöneticilerini, eski yeni bütün milletvekillerini, eski yeni tüm üyelerini kucaklarken, Cumhuriyet Halk Partisi’nde normal yollardan, legal yollardan partiyi ele alamayacak bir meczup odağın adliye koridorlarında birtakım meczuplarla, yalancılarla, birtakım sahtekarlarla, birtakım tuhaf uygulamalarla, iftiralarla aradıkları iktidarı onlara bu partinin asla ve asla teslim etmeyeceğini bilsinler. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’de iktidarı sandıkta arar. Kendi içindeki iktidar da mahallelerden başlayan sandıklarla, böyle saatin vidasından gelerek mahalleden, ilçeden, ilden ta kurultaya kadar gelinir. Öyle kayyum eliyle, bilmem neyle Atatürk’ün kurduğu partiye gelip oturacaksın. Bu parti seni o koltukta oturmayı bırak, tükürükle boğar, tükürükle boğar."
Gökçer Tahincioğlu: Sabahattin Ali cinayeti sadece bir devlet operasyonu değil, cezalandırma mekanizması; hem öldürüldü hem de unutturulmak istendi |
© Tüm hakları saklıdır.