21 Ekim 2024 14:29
T24 Ankara
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu, cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağına yönelik soruya, “Günü geldiğinde milletimizin adaylara da milletimiz karar verecek. O iş de bir kısım elitlerin yön vereceği bir şey değildir” yanıtını verdi. İmamoğlu, erken seçim tartışmalarına ilişkin olarak, önlerinde seçimi kazanacak bir iktidar olmadığını söyleyerek, “Kaybederse bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz, kendi hatalarımız, uyuşmazlığımız ya da hazırlıksız olmamızla kaybederiz” dedi. İmamoğlu, “ahmak” davasından ceza almaması için CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturacağı iddiaları için de “Ben öyle bir fırsatçı insan değilim, öyle bir gündemin parçası olmam. Partimin genel başkanı var. Sıradan dava bile denmeyecek bir mesele var ortada. Ben görevimin başındayım. İstanbul’a hizmet ediyorum. Böylesi bir kavramla değil ama bir süreç gelişir, oluşur ya da dönemimin sonu olur, başka bir vesile olur. Oluşana kadar İstanbul’a hizmet etmeyi çok önemli buluyorum ve başarılı olmayı istiyorum. Öyle bir gündemim yok” yanıtını verdi. İmamoğlu, istinaf mahkemesindeki 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası aldığı dava için, “Yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum. İstinaf Mahkemesi’nde adalete olan inancımı korumak istiyorum” yorumunu yaptı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara'da düzenlediği toplantıda gazete, televizyon ve internet medyasının temsilcileriyle bir araya geldi. Toplantıda, İstanbul'daki çalışmaları ve Türkiye Belediyeler Birliği’ndeki faaliyetleri hakkında bilgi verirken, gündeme dair önemli konulara da değindi.
İmamoğlu sözlerine, “İmamoğlu Ankara’ya ısınıyor diye bir özel kapsamı yok. Ankara’ya 5 yaşında gelmiştim ilk kez. O günden beri Ankara’ya sıcak bir insanım. Her şeyden önce geldiğimde, Anıtkabir’e uğradığımda dua ettiğimde kendimi memleket adına çok huzurlu buluyorum” diye başlayan İmamoğlu, “Atatürk’ün bir emaneti bu şehir ve medeniyet şehri olduğunu bilen birisiyim. ‘İmamoğlu Ankara’ya açılıyor’ yorumlarının gerçekten samimi cevabı az önce söylediklerim. Ankara’ya çok defa geldim, gittim. Tarihi bir kısım toplantılara ya da olayların geliştiği anlara da şahitlik ettim. İlk kez de sizlerle geniş kapsamda bir aradayız” diyerek başladı.
İstanbul’da yaptığı çalışmaları özetledikten sonra gündemdeki gelişmeleri de değerlendiren İmamoğlu, “Toplum olarak bugünlerde ağır travmalarımız var. Böylesine bir çaresizliği daha önce hiç yaşamadığımızı düşünüyorum. ‘Her zor zamanımızda nasıl olsa birileri bu ülkenin sevdalıları, bu ülkenin okumuşları bir yerlerde çözümler çalışıyordur, yalnız değilizdir’ diye düşünmüşüzdür. Ancak son zamanlarda art arda patlak veren can yakıcı meseleler toplumsal kaygıları derinleştirmiştir. Milletten uzak olmayan herkes, tehlikeli bir psikolojik eşiğe geldiğimizi fark etmiştir. Artık bireyin, kamunun koruyucu ve kollayıcı gücünü, adaleti hissetmediği bir dönem yaşıyoruz. Bu, tehlikeli bir safhadır. “‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum” Bebeklerin canına kastedilirken ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Gasp, cinayet, tecavüz suçluları salıverilip aynı suçları tekrar işlerken ‘Nerede bu devlet’ demek istiyorum. Hâkimi, savcısı, polisi belgesellere konu olan kötü koşulları ve görüntüleri, bazen rezillikleri yıllarca yaparken ‘Nerede bu devlet?’ Bakanken kendi bakanlığına mal satacak kadar fütursuzlaşanlar, mafyalar, bahis çeteleri, uyuşturucu çeteleri, gösteriş budalaları utanç verici işlerini rahatça sergilerken ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Devlette üst düzey resmi görevi olan memurların, havalimanlarından ülkeye kaçak altın soktuğu günlere nasıl denk geldik, bunları niçin yaşıyoruz, tüm bunlar olurken ‘Nerede bu devlet’ diye buradan sormak istiyoruz” dedi.
Ağır bir çürüme ve çöküş yaşandığını ifade eden İmamoğlu, “Nereye el atsanız elinizde kalıyor. Sağlık sistemi, eğitim, vergi adaleti, hukuk ve hürriyet... İşte biz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, legal hayatlarımızı hayatın her alanındaki illegal yapılara teslim etmemek, bu konuda güçlü bir toplum var etmek zorundayız. Bu mücadelede koruyucu güç, sağlıklı bir devlet yapısıdır. Yenidoğan bebeklerin yaşam hakkı, alçakların para hırsıyla elinden alınıyor ve gerçekten artık yüzümüz gülmüyor, suratımız asık bir biçimde birbirimize bakar durumdayız. Anne-babaların binbir emekle yetiştirdiği gençlerin geleceği, mülakatla ellerinden alınıyor. ‘Değiştireceğiz’ dedikleri mülakatı, artık bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen hala kılın kıpırdatılmaması ve insanların bu şekilde yüreğinin yanması, hepimizi acıtıyor” diye konuştu.
“Vatandaşın kimseye muhtaç olmadan insan onuruna uygun bir biçimde kendi emeğiyle geçinme hakkı elinden alınıyor” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:
“Milletin ‘artık yeter’ dediğini her yerde yaşıyoruz. Bu böyle gidemez. Bir avuç imtiyazlı dışında kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkede cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi, herkesin güvencesi kılmak zorunluluğumuz vardır. Bu düzeni değiştirmek tüm yurttaşlara vazifedir. Bir yandan da uluslararası alanda yaşanan gelişmeleri dikkatle ve ne yazık ki kaygıyla takip ediyoruz. Dönem dönem hızlı giden bu dünya akışında treni nasıl kaçırdığımızı gördük. Şimdi de benzer bir durumu genç yurttaş ortalamamıza yaşatmamak zorundayız. Bir yandan jeopolitik dengeler yeniden şekilleniyor, ekonomiler büyük bir sınav veriyor. İnsanlık özellikle çevresel tehditlerin ciddiyetini her geçen gün daha fazla idrak ediyor. Burada büyük bir seferberlik durumuna ihtiyacımız var. Dünya bir düzensizlik ve belirsizlik döneminde. Sıcak çatışmaların geri döndüğünü, kuralsızlığı had safhada olduğunu ve uluslararası alanda da adaletsizliğin yaşandığını, farklı ortamlara farklı müdahalelerle hareket edildiğini ve bunun çok büyük bir eşitsizlik ortamı yarattığını hep beraber yaşıyoruz. Benim dünyadaki dönüşümü anlamak için kullandığım kavram eşitsizlik. Olağanüstü bir eşitsizlik döneminden geçiyoruz ve bu bildiğimiz bütün dengeleri altüst ediyor ve edecek. Bu dengeleri hep beraber tariflemek, anlamak ve buna göre tedbir almak durumundayız.”
Uluslararası hukuk ve insan hakları konusundaki adaletsizlikler konusunda Gazze’deki savaş üzerinden değinen İmamoğlu, tüm bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için birlikte çalışarak yol ve yöntemler bulma zorunluluğunu ifade etti. İmamoğlu, “Filistin’de soykırım boyutuna dönüşen bir saldırı, bir insanlık suçudur ve ne yazık ki bütün dünyanın izlediği bir insanlık suçu dönemini bize yaşatmaktadır. Türkiye’nin çözüm süreçleri içinde yer alması gerektiğine inanıyoruz ve yerel almadığı ortamda doğru sonuçların oluşmayacağını biliyorum. Şu an Türkiye’nin bu süreçlerin tamamen dışında bırakılmış olması da üzücüdür. Türkiye’nin Filistin meselesinde herhangi bir rol oynayabilmesinin ön şartı, Netanyahu hükümetinin insanlık dışı uygulamalarıyla mücadele ederken Hamas’ın da hamisi rolünden kurtulmasıdır. Aşırı sağcı Netanyahu hükümetiyle sağlıklı bir ilişki kurulması mümkün değildir. Ancak Netanyahu tek başına İsrail de değildir. ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin dünya için bir manifesto olduğuna inanıyorum” dedi.
İmamoğlu, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP’nin erken seçim talebinin olup olmadığına yönelik soruyu yanıtlayan İmamoğlu, bugün itibariyle önlerinde seçimi kazanacak bir iktidar olmadığını söyleyerek, “Kaybederse bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz, kendi hatalarımız, uyuşmazlığımız ya da hazırlıksız olmamızla kaybederiz. Buna fırsat vermeyecek muhalefet yapısını kurmak, toplumsal muhalefeti güçlü bir şekilde bir araya getirmeliyiz. İktidarın ulusal ve uluslararası alanda yarattığı tahribatı taşıyacak gücü yoktur, durumu idare ediyor. Bu süreçten sonra tek sorumlu biziz. Bir dahaki genel seçimden sonra sayın Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olarak görmek istemem. Ama ondan önce nerede olacağı beni ilgilendirmiyor” dedi.
İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden adaylığı konusunda sorulan soruya, “Hukukun işlemesi şarttır. Meşru bir düzenle adaylıkların oluşması gereklidir. Bu bağlamda günün geldiği noktada hukuka dair bir engeli olmadığı yerde herkesin hakkı olacağı gibi, sayın Erdoğan’ın da aday olması haktır. Erken seçimin siyasi partiler tarafından körüklenen, her gün gündeme atılan bir mesele olmasından ziyade halkın nabzının bunu belirlemesini daha güçlü buluyorum. Bu bağlamda bir zemin oluşuyor, ama ne zaman vücut bulur bilemem. Bir muhalif partisinin her gün erken seçim demesi yerine, benim partimin her gün ülkenin sorunlarına çözüm önerilerini anlatan bir parti olmasını daha değerli bulurum. Ki şu an partimizin yoğun bir program çalışması söz konusu. Böylesi bir süreç hem toplumu motive eder hem muhalefet açısından güven verici olur” yanıtını verdi.
İmamoğlu, “Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylıkta ismi geçenlerden biri de sizsiniz. Cumhurbaşkanı adayı mısınız?” sorusuna ilişkin olarak, “Günü geldiğinde milletimizin adaylara da milletimiz karar verecek. O iş de bir kısım elitlerin yön vereceği bir şey değildir. Benim partim var, partimin alacağı karar mekanizmaları işleyecek. Cumhurbaşkanına da millet karar verecek” dedi.
Şu anda sınıfta kalmış bir iktidar olduğunu ve ülkeye sınıf atlatan bir muhalefet olmak istediklerini dile getiren İmamoğlu, “Sınıf atlayabilseydik 2023 seçiminde kazanırdık ama kazanamadık. Ne hikmetse bu konuya ilişkin soru duymuyorum. Adaylık boyutu kirlendi. Her gün yazılan çizilen pozisyona evrildi. Bu bizi yorar. Biz zaten yola çıkmış durumdayız. Bu sisteme karşıyız. Yeni bir demokratik düzeni kurma konusunda kararlıyız. Yeni güçlü demokratik bir halkçılık, kapsayıcı kutuplaştırmayan toplum var etme duygusuyla hareket ediyoruz. Her şehre, her beldeye vizyon koyabilen ülke var etmek istiyoruz. Bu yolun, yol arkadaşı, yolcusu, öncüsü olmak, her konumda mücadele eden birisiyim ben. 2023 seçimlerini kaybetmemizden bir gün sonra hedef koyan birisiyim” diye konuştu.
İmamoğlu, cumhurbaşkanı adayı olup seçildiği taktirde parlamenter sisteme geçilip geçilmeyeceğine yönelik soruya da “Seçime gidildiğinde bu seçimle seçilecek cumhurbaşkanı. Atılacak adımlar, en hızlı şekilde bu mevcut sistemden çıkmaktır. Yeni anayasa diyorlar. Bu ülkenin sorularının çözülmesi için yeni anayasaya mı ihtiyaç var? Bugün karar al, yarın uygula, ne anayasası. Bu ülkenin gerçekten iyi bir anayasa düzeni için bugünü temsil eden doğru bir parlamentoya kavuşması lazım. Umarım doğru bir süreçte iyi bir çoğunlukla hukukun üstünlüğü kavramlarına geleceğe ülkemizi hazırlayacaktır” yanıtını verdi.
15 Temmuz 2016'daki darbe girişimini organize eden Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen’in ölümüne ilişkin soruya da yanıt veren İmamoğlu, şunları söyledi:
“Kara dönemin baş aktörünü Allah’a havale ediyorum. Allah bildiği gibi yapsın, başka bir önemi yok benim için. Başka örgütlerin başka oluşumların üreme ve türeme kapasitesi vardır bu ülkede. Hala ülkenin kurumlarına sızan, güzel dinimizi alet ederek mekanizma oluşturan yapılar vardır. Bunların karşısında hala susanlar vardır. Türkiye’yi niçin hala uçurumun kenarında gezdirmelerine fırsat veriyorlar? Bu ülke kurumlar ve kurallar ülkesi olmayı başaramayacak mı? 15 Temmuz’un ardından böyle yapılara yaslanmayı bırakmayacaklar mı?”
İstanbul Barosu'nun yeni başkanı İbrahim Özden Kaboğlu’nun anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili, "Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir" açıklamasına dair soruya da cevap veren İmamoğlu, Kaboğlu’nun açıklamalarını “talihsiz” olarak niteledi.
Anayasanın ilk 4 maddesinin gayet olumlu bir biçimde tarif edildiğini ifade eden İmamoğlu, “Bu 4 maddenin mevzu edilecek pozisyonu ve durumu yoktur. Bu bağlamda yapılan açıklamayı talihsiz olarak görüyorum. Seçimlerde baronun bir tercihi var, ona saygı duyuyorum ama açıklama talihsiz. Kaboğlu’nun bugünden ürettiği polemiğin baronun kapsayıcı anlayışına ters olduğunu düşünüyorum. Kişisel olarak hukukla, yargıyla ilgili konularda kişisel fikrini açıklayabilir, ama baro başkanı olarak baronun bakışını temsil eden açıklamalar yapmasını tavsiye ediyorum. Açıklamaya üzüldüm” diye konuştu.
İmamoğlu, 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası aldığı İstinaf sürecindeki “ahmak davası”na ilişkin soruya verdiği yanıtta, şunları söyledi:
“Bu sürecin adil ve objektif bir şekilde işleyeceğine inanmak istediğimi dile getirmek istiyorum. Ne yazık ki, ilk mahkemede böyle olmadı. Ben İstinaf Mahkemesi’nde adalete olan inancımı korumak istiyorum. Teamüllere uygun olmayan şekilde hâkim değiştirildi. Hâkim Samsun’a sürüldü. Daha acısı son İBB Meclisi’nde bir üye ‘hakimi Samsun’a neden sürdüğümüzü ben anlatacağım’ dedi. Aslında eylemin dile vurmuş hali. Dil sürçmesi değil. Hukukumuz evrensel standartlarda olsa bir siyasinin aklına bu cümlenin gelmesi mümkün değil. Bu aklına geliyor ve ifade ediyorsa trajik bir durumdur.”
Kendisinin kimseye ahmak demediğini, kendisine ahmak diyene sözünü iade ettiğini söyleyen İmamoğlu, “Hâkim çırpınıyor. HSK’ya başvuruyoruz ‘ifadesini alın’ diye. HSK’nın çoktan çağırıp kendisini ifadesine başvurması gerekirdi. Ne yaşadın sayın hâkim demesi lazım. Bunu demiyor. Hâkim bu davada 2 yıldan fazla ceza verilemez demişse, der ama buna başsavcının verdiği tepki ne, HSK’nın duyarsızlığı ne? Yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum. 2019 yılından beri bu konunun gündemde tutulması, yaşandığı dönemden yaklaşık bir buçuk yıl sonra bir soruşturmaya, daha doğrusu yargıya sevk edilmesi komik bir durum” diye konuştu.
“Bazen yurt dışında soranlar oluyor, nasıl anlatacağımı bilemiyorum, utanıyorum, anlatamıyorum” diyen İmamoğlu, “Bu kadar komik durum var ortada. Hükümetin temsil eden, hukuk kanadından tutun hükümeti temsil eden hiç kimse olumlu anlamda, ‘biz de yargıdan bu utanç verici duruma son vermesini bekliyorum’ diyemiyor. Ben yargıçlara güvenmek istiyorum. İstinafta bu işin sonlanarak gündemden çıkmasını istiyorum” ifadelerini kullandı.
Aldığı cezanın onaylanması ihtimaline karşı “CHP Genel Başkanlığı’na getirilebileceğine” yönelik iddialara ilişkin de konuşan İmamoğlu, “Ben öyle bir fırsatçı insan değilim, öyle bir gündemin parçası olmam. Partimin genel başkanı var. Sıradan dava bile denmeyecek bir mesele var ortada. Ben görevimin başındayım. İstanbul’a hizmet ediyorum. Böylesi bir kavramla değil ama bir süreç gelişir, oluşur ya da dönemimin sonu olur, başka bir vesile olur. Oluşana kadar İstanbul’a hizmet etmeyi çok önemli buluyorum ve başarılı olmayı istiyorum. Öyle bir gündemim yok” dedi.
İmamoğlu, “yargısal tacize uğradığınızı söylediğiniz davaya ilişkin eylem planlarınız ne olacak sorusuna da, “Daha ilk derece mahkemeden beri dedikodular sürüyor. Bu kadar dedikodu gezer mi, benim kulağıma gelen adalet bakanının kulağına gitmiyor mu? Bizi köşeye sıkıştırarak buradan nasıl bir siyasi menfaat elde edilebilir? Bu millette karşılığı olmadığını en iyi bilmesi gereken partiden bahsediyoruz. Bundan faydalanma şansları yok, hangi akılla bunu sürdürüyorlar açıklamakta güçlük çekiyorum. Millet büyük oranda, ‘güçlü rakip olma potansiyeli olan kişiden korkuyorlar, böyle tedbir buluyorlar’ diye konuştu. Bu millet mağdur edilenin yanında olduğunu, bunun en güçlü cevabını 23 Haziran 2019’da verdi. Bundan siyaseten nemalanma gayreti içinde olsam, dilim başka olur” yanıtını verdi.
İmamoğlu, gündemi sarsan “Yenidoğan Çetesi”ne ve soruşturmada ismi yer alan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Ahmet Atilla Yılmaz’a yönelik soruya da şu yanıtı verdi:
“Bebek ölümlerinde sorumlu bir partili varsa hesabını verecek. Uzak duracak bizden. Bir meclis üyemiz üzerinden gönderme yapıyorsanız, suçu kesinleşmiş pozisyonda değil, direkt ölümlerle ilişkili bir pozisyonu da yok. Ama ona rağmen istifa etmesini gerektiğini kendi de biz de öyle düşündük. Bu istifa mekanizmaları süreç içinde kim varsa yerine getirir, aklanır geri döner, aklanmaz parti tedbirini alır.”
İmamoğlu, “Yenidoğan Çetesi”ne ve gündem olan diğer olaylara ilişkin CHP’nin yeterince tepki göstermediği eleştirisine ise, “Yeterince cevap vermedik kısmına katılmıyorum. Muhalefetin yapacağı şeyler kriz anlarında bellidir. CHP bir komisyon kurmuştur, hatta bu komisyon İstanbul’a geldi. Beni cumartesi aradılar, hatta sağlık tesislerinin alanına gittiler, mağdur ailelerle görüştüler. Bu görüşmelerin sonucunda da genel merkezde de tahmin ediyorum bugün, bunun görüşmeleri yürütülecek. Genel başkanımız akşam Ankara’da olacak diye biliyorum. Muhalefetin ortaya koyacağı tepki, uyarı, bugüne kadar ortaya konan araştırmaların ötesinde değil. Sorumluluk iktidarda, sağlık kuruluşlarında. Sorumlu kurumlar belli. Sağlık müdürlüğü, bakanlık, ilgili alanlar. Adalet, İçişleri bakanlığı gibi bakanlıklar işin içine girecek” yanıtını verdi.
İmamoğlu, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel, pozisyonunu teknik direktör olarak tanımlayarak, ‘Sağ açık Mansur Yavaş, sol açık Ekrem İmamoğlu, ‘Aman birbirinize pas atmayın’ denir mi?’ diye konuşmuştu. Aranızda bir rekabet var mı?” sorusuna da yanıt verdi.
Mansur Yavaş ile aralarında rekabet kavramının gündem olmadığını dile getiren İmamoğlu, “Mansur Bey’in başarısıyla gurur duyarım. Bizim belediye başkanlarımızla olan diyaloğumuz, irtibatımız, dayanışmamız 2019 ilk aylardan itibaren başlamıştır. Bütün buluşmaları koordine ederek 5 yıl boyunca 11 büyükşehir belediye başkanı muazzam bir dayanışma ağı oluşturduk. Sanki bir yarış varmış gibi algılanmasına çok üzülüyorum. Böyle bir durumumuz yok. Mevki işine hiç sıcak değilim, daha doğrusu pozisyon meselesine. Biz takım arkadaşıyız, yol arkadaşıyız. Bu işin sağ açığı, sol açığı olmaz. Bunu ben genel başkanımla da paylaştım. Yol arkadaşlığı meselesinde hedef tektir, biz o hedefe koşan insanlarız” dedi.
İmamoğlu’na DEM Parti ile Cumhur İttifakı arasındaki diyalog iddiaları ile “yeni çözüm süreci” tartışmalarını nasıl değerlendirdiği de soruldu.
Kürt meselesinin memleketin önemli bir meselesi olduğunu dile getiren İmamoğlu, “İktidara yakın kesimler ‘çözüm süreci denilmesini istemeyerek yeni bir tabir bulmak istiyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına bu meseleyi taşımış olmak gerçekten bizim için sıkıntılı. Çoktan bunu çözmeliydik. Ne yazık ki olmadı, ne yazık ki çözülemedi. Bu konu meclisteki el sıkışma üzerinden yorum yapılacak bir mesele de değildir. Tabi ki bir el sıkışma değerlidir. Ancak bunu alkışlamak yerine ‘bugüne kadar niçin el sıkılmadı?’ diye eleştirmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Oy vermeyenlerin tamamı vatan haini ilan eden, her gün vatan haini yapan propagandası yapan siyasilerin topluma çıkamaması lazım. Türkler, Kürtler ve diğer etnik kökenler bu milletin ayrılmaz bir parçasıdır. Bizim milli birliğimiz, sadece ülkemiz için değil yakın coğrafyanın güvenliği için de önemlidir. Ülkenin birliği, beraberliği için düşman aramaya gerek yok. Birlik beraberliği engelleyen, zorlaştıran ne var ise bunun masaya yatırılması, birlikte konuşulması gerek. Mecliste ve toplumsal düzeyde konuşulması, tartışılması gerekiyor” dedi.
Hiçbir vatandaşın kendisini azınlık diye tarif etmesini kendisine yakıştıramayacağını söyleyen İmamoğlu, “Azınlık diye vatandaşımız olamaz, asil vatandaş olur. Azınlık hakları, böyle bir şey olmaz reddediyorum. Öyle bir hukuk devleti olmalıyız ki, o vatandaş huzurla, güvenle bu memleketin parçası olacak. Seçim tartışmalarını bu masaya pazarlık olarak getirilecekse hiç getirmesinler. Zarar verirler yarın yeni bir dönemin başlamasına. Samimi çözümün yolu da bellidir. Şu anda boşuna hapis yatanlar, belediyeler kayyum atamalar gibi, birçok düzenleme hızlıca bir hafta içerisinde yapılır, çözülür. Umarım yapılır. Avuçlarım patlarcasına alkışlarım” diye konuştu.
İmamoğlu, Türkiye’nin Suriye ve mülteci politikasına yönelik soruya ilişkin olarak, “İlk Beylikdüzü’nde brifing aldığımı dün gibi hatırlıyorum. Aklı selim dışında öyle zikzaklar içeren süreçler yaşandı ki, belki de dış politika konusunda en kötü süreci yaşadığımız durum Suriye sürecidir. Komşunda Şam’da cuma namazı kılmayı hedef koyarak gözdağı verildi. Sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün, özellikle Arap coğrafyasına dair ülkesine ve milletine geleceğe dair tavsiyelerini okuyup, bütün Suriye’deki süreçlerin üstesinden gelerek, Suriye’de yaşayanların da huzurunu tesis etmesi için sağlıklı bir yol haritasının oluşmasını sağlanmalıdır. Batı diyor ‘sen sığınmacılarla aramızda bariyer ol, hatta bir kısım beğenmediğimiz sığınmacıları geri yollayalım, siz alın.’ Meksika’da buna dair net söylediğim şudur: Hiçbir ülke bu işin tek başına yükünü çeker hale getirilmemelidir. Biz Avrupa’nın bariyer ülkesi olmamalıyız. Avrupa’nın etkili bir şekilde devrede olması şarttır” ifadelerini kullandı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediyeler üzerinden gündeme getirilen SGK borçlarıyla ilgili soruya da, şu yanıtı verdi:
“SGK borcunuz var diyerek, seçimden üç ay sonra haciz başlatmanızı rutin uygulama diye anlatamazsınız. Konuyla ilgili olarak TBB genel sekreterimizle bakan yardımcımızı görevlendirdik. Belediyelerin sıkıntılarının röntgenini çekip, hangi gelirlerin artırılması gerektiğini tespit etmek gerekiyor. Çözüm istiyorsanız, istişare edersiniz. Çağırırsınız TBB’yi. ‘Bunu nasıl yapalım, nasıl tahsil edelim’ diye sorarsanız. İBB olarak aman aman borcumuz yok. Ama özellikle ilçe ve beldelerin ezildiğini biliyorum. Borçların tahsil edilme sisteminin doğru dürüst bir sisteme evirmemiz lazım. Gelirlerin artırılması için mekanizma kurulmalı.”
Ahmet Ümit: Artık ciğerim yanıyor, ‘Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nı yazmak zorundaydım!
|
© Tüm hakları saklıdır.