Yaşam

'İlk görüşte aşk değildi'

Çekingen bir erkek, kendine duyulan ilgiden habersiz genç üniversiteli bir kız...M.Ali Talat ve Oya Talat birlikte geçirdikleri 31 yılı anlatıyor.

02 Mayıs 2009 03:00

Çekingen bir erkek, kendine duyulan ilgiden habersiz genç üniversiteli bir kız, ta ki yıllar geçtikçe beğenisi artıyor, Oya hanımın sınıf arkadaşı, M. Ali Talat’a. Bundan sonrası ise başı gibi sıradan değil, ilk görüşte aşk yaşanmayan bu tanışıklıkta zaman bir sürpriz yapıyor onlara. Birlikte geçirdikleri her gün aşk hanelerine işleniyor…

Her zaman utangaç olduğunu söyleyen M. Ali Talat’ın sevdiği kadına açılma hikâyesi ise bizleri şaşırtmayacak türden. Reddedilme korkusu yaşayan Talat, evlenme teklifi etmeden önce yudumladığı biradan cesaret umuyor. Şimdi her 29 Ekim'de mutlaka bir bira içip o günü daha özel anıyorlar…Çünkü 29 Ekim aynı zamanda onların evlilik yıldönümleri. Eros’un geç mesai yaptığı bu birliktelik şimdilerde 31 yaşında.

M. Ali Talat, herkesin tanıdığı bir siyasetçi KKTC’nin Cumhurbaşkanı. Oya Talat ise kadın hakları savunucusu ve başarılı bir kimyager. Her Pazar gününü deniz kenarındaki küçük evlerinde karşılıyorlar. Sabah gazetesinden Tuluhan Tekelioğlu’na verdikleri röportajda, evlilikleri ve yaşama dair edindiklerini anlatıyorlar.

İşte o röportaj:

- Biriniz Kıbrıs'ın güneyinden, diğeriniz kuzeyindensiniz..

- O.T: Ben Baflıyım. Limasol'da doğdum. 1952'de doğduk. Eşim benden üç ay büyüktür. Doğduğumdan beri bildiğimiz, gördüğümüz sürekli bir çatışma ortamı, aynı ortamın içine biz de çocuk doğurduk.

- Ölüm tehlikesi yaşadınız mı?

- O.T: Tabii, saldırılara maruz kaldığımız bir dönemdi. Böyle kapalı bir ortamda yaşamaya başlayınca neredeyse okula gitmemek gibi bir durum bile olabilirdi. Babamın görevi nedeniyle Ercan'a yakın bir bölgeye tayin olmuştuk. Orada bir ortaokulda okudum. Sonra Mağusa'da lisede kimya öğretmenimin teşvikiyle kimyager olmak istedim. Aslında iyi de bir atlettim, 100 ve 800 metrede birinciliklerim vardı. Ama ODTÜ'yü kazanınca kimya bölümüne girdim.

- ODTÜ'de mi tanıştınız Mehmet Ali Talat ile?

- O.T: Evet. Tam hatırlamıyorum ama Kıbrıslıların derneğinde bir araya gelmesi söz konusuydu o günlerde.

‘Aşık değildik aynı örgütün içindeydik’

- İlk görüşte aşk mı?

- O.T: Aynı örgütün içindeydik. Belki bir takım beğenilerin giderek çoğalması ile sevgimizi aşka döndürdük. Yani ilk görüşte aşk değil.

‘Birbirimizi ilk nerede
gördüğümüzü hatırlamıyorum’


- Hatırlıyor musunuz birbirinizi ilk nerede gördüğünüzü?

- O.T: Hatırlamıyorum.

- M.A.T: Ama ODTÜ'de olduğu kesin. İlk görüşte etkilenme değil. O sıralarda bir siyasi biçimlenme yaşıyoruz. Belki ben biraz öndeyim Oya'dan.. Çünkü o zamana kadar insanların iyiliği, güzel yaşamak adına daha mutlu olmalarını arzulama dışında, bunun nasıl sağlanacağıyla ilgili ideolojik bir duruşum yok. Liseyi yeni bitirmişim. 68 kuşağı faaliyette, dolayısıyla onun etkisindeyim. Kıbrıslı Öğrenciler birliği var, çalışmalarına gıpta ediyoruz, kararlılıklarına, dünya görüşlerine. Ama 1971 Mart'ında 12 Mart muhtırası verildi. Bütün dernekler kapandı. ODTÜ'ye başladığımız dönemde jandarma operasyonu bizi rahatsız etti, neden operasyon yapılıyor, öğrencilerin üzerine ateş ediliyor?

- O.T: 5 Mart, ODTÜ'nün silahlarla yurtların tarandığı gün... Ağlıyoruz kız yurdunda. Kurşunlar geçiyor. Delik deşik olmuştu ODTÜ.

- M.A.T: Dolayısıyla o güçlükler içinde oluşuyor bizim dünya görüşümüz. Darbe gibi muhtıra veriliyor, ben o sırada İstanbul'a gidiyordum. Trenden indiğimde muhtıra verilmişti. Sonra biliyorsunuz her şey yasaklandı. Örgütlenme demokrasiye dönüşle birlikte 1973'te başladı. Seçimlerde CHP'yi destekledik.

- M.A.T: Kıbrıslı Türkler Ankara ve İstanbul'da örgütlüydü. Ankara tamamen dağılmıştı. Ortak arkadaşların da yardımıyla ilk derneğimizi kurduk 1973 sonunda.

- O.T: Üye olmak isteyen arkadaşlar var, görüşmeye başlıyoruz. O gece Mehmet Ali'yi gördüğümü hatırlıyorum, güzel konuşan, iyi teşbih yapan, gözlerinin içi gülen, sevecen ve az da utangaç olarak da hatırlıyorum. Örgütlenme için başı çeken bir Kıbrıslı Türk erkeğiydi.

‘Hem güzel hem akıllı bir kızdı ilgimi çekti’

- Ne zaman evlenmeye karar verdiniz?

- M.A.T: Önce tamamen sosyal ve siyasi çerçevedeydi ilişkimiz, zaman içinde ilgimi çekti. Bir kere bir yandan güzel bir kızdı, öte yandan akıllıydı. Diğer kızlardan daha aktif olarak işin içindeydi. Meraklı, okuyan biriydi. Artık 76 sonuna doğru, Oya ile eş ilişkisi düşünmeye başladım.

- Harekat sırasında Ankara'da mıydınız?

- M.A.T: Son yılım, mezun olup dönemedim tabii. Bütün Kıbrıslılar Dışişleri'ne gidip bilgi almaya çalışıyorduk. Bir grup erkek Kıbrıs'a gitmek için bastırıyorduk: CHP ile yakın ilişkimiz olduğu için o dönemde bize yardım etmeleri gerektiğini de düşünerek. Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık'tı, onu da Yukarı Ayrancı'da parti binasında gördüğümü hatırlıyorum. Ne vapur, ne uçak seferleri var. Sonuçta kabul ettirdik. İkinci harekat başlamadan önce 1 Ağustos'ta arkadaşlarım ve annem çıkarma gemisiyle Girne kalesinin yakınlarına kadar geldik. Girne, Türklerin kontrolündeydi artık. Annem evine gitti, ben doğru birliğe gittim askerlik için teslim oldum.

‘Eşim evde çok konuşmaz’


- Mehmet Ali Talat'ı mesafeli ve ciddi mizaçlı biliyoruz. Evdeki halini merak ediyorum.

- O.T: Çok konuşmaz. Soru sormanız lazım onu konuşmaya başlatmak için. Okumayı çok sever . Bilgisayara da oldukça bağımlı.

- M.A.T: Biraz abartıyor.

- O.T: Yok hayır, deşmeniz lazım. Deşmeye çalışırım. Durup dururken çok şeyi paylaştığını söyleyemem. Çok duygusal birisidir: çok hassasiyetleri olan birisidir.

- Çocuklarınızla olan ilişkisi?

- O.T: Çocuklar büyürken biraz yalnızlık çektim. Düşünün eğitim bakanı olduğu dönemde 'Ülkenin çocuklarının hepsinin sorunu için çalışıyorsun; arada bir de seninkilerin sorununu sor,' diye sitemkâr konuşmalarım oldu.

- M.A:T: Ama Eğitim bakanı olarak teklif geldiğinde dedim ki 'Bunu iki kişiye sormam lazım, biri eşim diğeri de babam.' Annem vefat etmişti. Gün içinde, vakit buldukça yanına giderdim. Dedim ki Oya'ya. 'Çocukların yükü, evin yükü sana kalacak.' Ama her sabah hâlâ çocukların kahvaltısını ben hazırlarım. Yazın domates salatalık, hellim, bazen kızartırım bazen kızartmam... Bir de kışsa eğer, domatesin olmadığı dönemde meyve soyarım..

- Mevsim dışı domates yemiyor musunuz?

- M.A.T: Yemeyiz. hormonlu, lezzetsizdir, seralarda yetiştiği için hormonsuz olsa bile ilaç kalıntısı vardır. Onlara dikkat ediyorum. Tarımdan çok zevk alıyorum. Kendi yetiştiklerimizde hiç katkı kullanmayız.

- O.T: Girne'deki bahçemizde bizim yiyeceğimiz meyveler sebzeler var. Cumhurbaşkanlığının geniş yükünü çekecek kadar meyveleri yetiştiriyoruz.

-Üç sene önce by pass ameliyatı geçirdiniz. Şimdi nasılsınız?

-M.A.T: 2006'da bir damarım değişti.

-O.T: İlk aylarda biraz hassasiyeti arttı. Rehabilitasyon süreci bayağı sıkıntılıydı. İnsanın kalp ameliyatı geçirmesi demek ölüp yeniden doğması gibi bir şey. Hiç unutmam ilk adımlarını atıp o hissettiği yorgunluğu.

-M.A.T: Yoğun bakımdan çıktıktan sonra Kofi Annan aradı. Sandım ki sadece geçmiş olsun diyecek. Dedi de tabii ve Papadopulos'la görüşmeyi anlattı. Adamcağız tam bilmiyor herhalde, benden de gizliyorlar. Annan'la Papadopulos Paris'te görüşmüş, kötü bir sonuç çıkmıştı. Çok öfkelendik biz. Bunu benden gizli tuttular. Kalp atışlarım hızlanmaya başlamış. Ama ne olduğunu öğrenmiş oldum.

‘Kadınlara karşı hâlâ utangacım’

- Pek çok Kıbrıslı İngiltere'ye gitti yaşamaya veya Türkiye'de kaldı. Siz neden Kıbrıs'a döndünüz?

- M.A.T: Eğitimime devam etmek için İngiltere'ye gitmeyi planlıyordum. Manchester Üniversitesi'nden kabul almıştım. Babam ziraatle uğraşıyordu. Limon bahçesi vardı. Fakat harekat olunca bütün işlerimiz bozuldu. Çünkü limon işini Rum tüccarlar yapardı, yani onlar alır ihraç ederdi. Gelir kaynağımız kuruyunca mecburen Türkiye'ye döndüm, ODTÜ'de masterımı yaptım. 76 sonunda Oya'ya başka açıdan ilgi duymaya başladım. Kıbrıs'ta yalnızım. Ne yapacağım, çevre yok, o çevrede ilişkim olabilecek kızlar yok. Daha tutucu bir yapı var.

- Bir Türk kızı ile ilişkiniz olmadı mı hiç?

- M.A.T: Hayır olmadı, Türkiye'den arkadaşlarımız vardı ama bizim elektrik mühendisliği bölümünde hep erkektik zaten. Birazcık da utangaçtım, Oya reddederse diye biraz bekledim, hâlâ da utangacım, ama şimdi yaşımız ilerledi bir kadınla konuşurken gençliğimde olduğu gibi değilim. Eskiden gerçekten mahcup olurdum.

- O.T: Bir yıldan fazla iltifat etti. Anlamazdan gelir yüz vermezdim. Telefon edip, 'Bugün çok güzel görünüyorsun, çok da güzel kokuyorsun, parfümün ne?' dediğini hatırlıyorum.
- M.A.T: 76 sonuydu artık. Cesaretimi topladım ve teklifimi yaptım.

- O.T: Kızılay'da bira içilen bir yer vardı. Orada bir Arjantin ısmarladı ve bir değil 10 bardak içmiş gibi de etkilendi. 'Ben sana hiçbir zaman güllük gülistanlık bir hayat vaat etmiyorum, bizim yaşantımızda zorluklar var, gün gelir belki hapsede düşerim, gün gelir belki bu görüşlerimiz nedeniyle değişik şeylere muhatap oluruz, yoldaşım olmanı istiyorum,' dediydi. Bunları konuşarak beraberlik kararı aldık. Master için Almanya'ya gittim ama mektupları kalmama izin vermedi.

- Mektup mu yazıyordunuz?

- M.A.T: Evet.

- O.T: 'Ben yalnızım. Memleket hizmet için bizi bekler,' diyerek tavladı beni. 29 Ekim 1978'de evlendik.

- M.A.T: 78'den bugüne 31 yıl.

- Her 29 Ekim kutlamaları sizin için daha özel olmalı?

- M.A.T: Bazen hayal ediyoruz, tören bizim için yapılıyor diye....

- Talatlar'da aile kavgasına ne yol açar?

- M.A:T: Genelde incir çekirdeğini doldurmayan şeyler. Ne bileyim köpeğe bağırmak gibi. O kadar yüksek bağırırmışım ki sokaktakiler Oya'nın kendisine bağırdığımı düşünürmüş.

‘Eşimle birlikte çok ağladık’


O.T: Duyanlar, Cumhurbaşkanı karısına bağırıyor sanacaklar...

Kıbrıs zor zamanlar yaşıyor. Rumlar AB'ye girdi, Annan Planı kabul edilmedi. Eşinizin eve geldiğinde hiç ağladığını gördünüz mü mesela?

- O.T: Evet beraber de ağladığımız oldu.

- M.A.T: O sırada biz muhalefetteydik. Kıbrıs'ın AB'ye girişi sırasında, O çok büyük bir olaydı aslında. Yani eğer ihanet olarak nitelendirebilecek kadar büyük bir aymazlıkla karşılaşmıştık. Gerek Türkiye'den gerek buradan. Çünkü uzun yıllar biz uyarıyorduk. Rumlar AB'ye girecek, girdikten sonra hem bizsim ensemizde boza pişirecekler, hem de Türkiye'nin önünü kesecekler. Koskoca Türkiye, Rumların insafına kalacak böyle bir şeye kimsenin hakkı yok. Sonuçta Rumlar törenle girdi AB'ye. Herkes de onları seyretti. Nitekim Annan Planı'nı kabul etmediler. Biz o sırada eylemdeydik. 2002 yılı sürekli sokaklardaydık. Önce bankalar krizi, çok büyük ekonomik sorunlar, bunları teskin etmek için çalışıyorduk muhalefet olarak. Halk isyan etmiş, meclisi basmışlardı. O gün meclisteydim. Derviş Eroğlu başbakan, o kendi odasında saldırıya uğrayabilirdi. Avluya göstericiler doldu. Camlarına taş atıyorlardı başbakanın. Öyle günler yaşadık.

‘Kıbrıs konusunu en iyi
 tahlil eden Erdoğan’dır’


- Hocamız Ahmet Taner Kışlalı bize 'İnsan 18 yaşında komünist, 30'unda liberal, 50'sinde muhafazakâr olabilir,' derdi. 57 yaşındasınız. Değiştiğinizi düşünüyor musunuz?
- M.A.T: Biz değişmedik. Dünya görüşüm hâlâ aynı noktada. Ama ideolojiler değişti. Bizim çok üstün gördüğümüz sosyalist sistem yıkıldı. Solcuyum ama bu tabii 1976'daki düşüncelerim ile aynı değil, çünkü o zaman inandıklarımın bugün yıkıldığını gördüm. Felaket bir dönem yaşadım aslında. Özellikle Gorbaçov'un sonu Yeltsin'in başı benim için büyük alt üstlüklerdi siyasi düşüncelerimde. Yani düşünün ki o dönemde, Kızılordu'nun darbe yapmasına sevindiğimi hatırlarım. Yeltsin'e karşı ya da o ekibe karşı. Bugün solun doğal olarak toplumun daha geniş kesimini kucaklayan bir ideoloji haline gelmesi, aslında o sistemin yıkılmasından sonra gerçekleşti. Yoksa o günlerde benim Cumhurbaşkanı olmak gibi ya da partimin iktidar olacağı gibi bir düşüncem yoktu.

- Böyle bir beklentiniz yok muydu?

- M.A:T: Başbakan olduğumda bile Cumhurbaşkanı olmak gibi bir hedefim yoktu. Eğitim Bakanı olarak atandığımda atölyemi kilitledim, çıkıp eğitim bakanı oldum. Gardırobumda tek olan takım elbisemi giydim ve Oya acilen iki takım daha aldı.

- Bir idolünüz oldu mu hayatta?

- M.A.T: En beğendiğim Lenin'di gençlik yıllarımda. Eylem adamı olan Lenin'di devrimi gerçekleştiren. Sonraki yıllarda sevdiğim politikacılar oldu. Örneğin Tony Blair, İrlanda sorununu çözme konusunda gösterdiği cesaret müthiş bir cesaret, hiçbir İngiliz politikacı bunu başaramadı, en güçlüleri bile. Tony Blair, İrlanda sorunun büyük ölçüde çözdü. Kıbrıs sorununu doğru algılayacak, doğru yerine oturtan ilk politikacı Sayın Erdoğan'ındır. En doğru olarak tahlil eden ve ona uygun politika üreten dolayısıyla Ak Parti'dir. Bunlar beni etkiliyor ve görüyorum ki yapılabiliyor bir şeyler.

'Denktaşlaşıyorum' dediğiniz oluyor mu?

- Siz hep çözüm taraftarı olarak çalıştınız. Denktaş'a karşı çok mücadele ettiniz. Şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğundan baktığınızda, bazen 'Denktaşlaşıyorum,' dediğiniz oluyor mu?

- M.A.T: Şu oluyor: Bakın şimdi Denktaş'ın bir üslubu vardı. Bu üslup genelde Kıbrıs Rum tarafını eleştirmeye ve suçlamaya yönelikti. Tabii ki Rum tarafından da Denktaş'a yönelik eleştiri ya da saldırılar vardı. O günün şartlarını bir tarafa bırakacak olursak, şimdi de doğal olarak değişik görüş sahibiyiz. Rumlarda müthiş bir takıntı var, ne olsa Türkiye'ye yoruyorlar. Türkiye'nin kabahati gibi ortaya koyuyorlar ve bunu politikalarının ana ekseni haline getirdiler. Eleştiri veya suçlama yaptıklarında doğal olarak cevap veriyoruz. Bu karşılıklı atışmalar zaman zaman bazı çevreler tarafından Denktaş'ın döneminde olanlara benzetiliyor, halbuki doğru değil. Denktaş herkesin bildiği gibi bizim şu anda peşinde olduğumuz çözümü istemeyen, Annan planını tamamen reddeden bir yaklaşımdaydı. Biz Annan Planı'nın çerçevesinde bir çözümün peşindeyiz. Arada büyük fark var. Ama Rum tarafı bizi Annan Planı'nın gerisine getirmeye çalışırsa da buna 'Hayır' diyoruz. Hayır dediğimiz zaman da 'Aa Denktaş gibi,' denebiliyor, halbuki ilgisi yoktur. Böyle bir benzetme yapmak haklı bir yaklaşım olmaz.

‘Cumhurbaşkanı seçilmezsem
siyaseti bırakırım’


- Cumhurbaşkanı olduğunuz devletin, dünyada tanınacağını, torunlarınız görür mü sizce?

- M.A.T: Biz de göreceğiz. Bu takıntıdır bende. Çözüme ulaştığımızda Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti diye olacak adreslerimiz. Bu yıl sonu, gelecek yıl başında bir referandum hedefliyoruz ve o sorunun çözümü olacak diye düşünüyorum. Bu fırsat kaçırılabilir mi elbette kaçırılabilir, ancak bazı bedelleri olur. Bize de olabilir, Rumlara da olabilir. Kim suçluysa bu hedeflenen barışı kaçırmaya, başaramamaya kim neden olursa o bunun için bedel ödeyecektir.

- Bu günlerde sizi en çok ne kızdırıyor Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin (CTP) yenilgisi mi?

- M.A.T: Evet beni elbette kızdırıyor, ama bütün partilere eşit uzaklıkta duran bir konumdayım. Ancak kişisel olarak CTP'nin başarısı ya da başarısızlığı beni etkiliyor. CTP'de bazı yıpranmışlıklar oldu. Halkın bütün beklentilerine cevap veremedi. Bunun bir sürü nedeni var ama, bürokrasinin çok ciddi sorumluluğu var. İnsanlar devlet dairelerine geldiklerinde muhatap olacak, kendilerini nezaketle karşılayacak bir bürokrasiyle karşılaşmadılar. 'Bugün git yarın gel' gibi, adeta gelenlere suçluymuş gibi davranıldı.

- Gelecek sene Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamazsanız, partiye mi döneceksiniz bahçe işlerine mi?

- M.A.T: Cumhurbaşkanı düzeyine geldikten sonra tekrar partiye dönmek sanıyorum çok doğru olmaz. Siyasette aktif değil, bir danışman gibi çalışırım.

- Yaşınız genç ama?

- M.A.T: Genç mi görünüyorum, 60 değiliz ama, başka düşüncelerim var. Olanları toparlayıp yazıya dökmek, hatıra gibi de değil, 'neler olmuştu, nerelerde yanlışlar yaptık' gibi, bunları içeren bir şeyler karalarım.

- Türk gazetelerinin hepsini okuyor musunuz? Okuduğunuz köşe yazarları kimler?

-M.A.T: Sürekli okuduğum köşe yazarı yok. Konusuna göre bütün yazarların başlığına bakarım. Türkiye gazetelerini hepsini almam. Kıbrıs'la ilgili yazılan bütün yazılar geliyor zaten. Bizim 9-10 tane yerel gazetemiz var. Daha ziyade onları ayrıntılı gözden geçiriyorum.