İktisatçı-yazar Mustafa Sönmez, Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın liderliğinde AKP’den ayrılacak isimler tarafından kurulacak yeni partinin, Türkiye ekonomisinin kötüye gidişi ile ilişkisini ele aldı. “Ekonomideki kötü gidişat ile 1967 doğumlu ekonominin eski kaptanı Ali Babacan öne çıkarılarak yeni bir merkez sağ partinin temelleri atılmaya başlandı. Krizde toparlanma gecikiyor. Ekonomi dibe vuruş sonrası patlak bir top gibi zıplama becerisi gösteremiyor. Merkez Bankası’nı Saray’ın kontrolüne alıp faiz indirme, kamu bankalarını düşük faize, döviz artışına basınç uygulamaya memur etme ile canlandırılmak istenen ekonomi, pek dikiş tutacağa benzemiyor” yorumunda bulunan Sönmez, “Ekonomi ile ilgili güvensizlik belirten ekonomik aktörler ve örgütler çok düşük profille Babacan ile temas içindeler” değerlendirmesi yaptı.
Ali Babacan ile ilgili ekonomi dünyasından yapılan açıklamaları derleyen Sönmez, “Erdoğan’ın gazabından sakınmak için açık destekten çekinen iş dünyası temsilcilerinin Ali Babacan yol açtıkça seslerini yükseltmeleri bekleniyor. Ama bunun fincancı katırlarını ürkütmeden yapılması hiç mümkün değil. Çok kırılıp dökülme olabilir” yorumunda bulundu.
Mustafa Sönmez’in Al Monitor’de “İş dünyası Babacan’ı bekliyor” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Türkiye’de 17 yıldır iktidarda tek başına bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), son bir yıldır hızla kan kaybediyor ve bu kayıpta ekonomi en önemli etken. Krize giren ekonomiyle AKP karşısında muhalefet partileri güçlendi ve yerel seçimleri kazanmalarında seçmenin ekonomik şikayetleri önemli bir etken oldu.
Kriz, AKP içinde ne zamandır beklenen bir yeni parti doğumunu da kolaylaştırdı. AKP’de yıllarca ekonominin dümeninde duran 2015’ten sonra ise uzak tutulan Ali Babacan, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün desteğiyle bir parti kurmak üzere kolları sıvadı. Sarsılan ekonomi, Babacan’ı siyaset sahnesine çeken en önemli etken oldu denebilir ve şimdi bu girişimin ete kemiğe bürünmesi, ekonominin iç ve dış aktörlerinin, iş dünyası örgütlerinin desteği ile ilerleyecek gibi görünüyor.
AKP içinde örtülü bir didişme olduğu öteden beri biliniyor ama Erdoğan’a muhalif olarak ortaya çıkmaya kimsenin cesaret edemediği, çıkmak isteyenlerin de ağır baskıya maruz kaldığı görülüyor. Nitekim 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri için özellikle CHP üst yönetimi, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ismi üstünde fikir egzersizi yaparken, Gül’ü engelleme girişimi hiç de nazikçe olmadı. Gül, adaylık için nabız yoklarken evine eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar helikopterle iniş yaptı.
Gül, siyaset sahnesine cumhurbaşkanı adayı olarak çıkamadı ama yeni parti kurma girişimlerinin de dışında kalmadı. Özellikle ekonomideki kötü gidişat ile 1967 doğumlu ekonominin eski kaptanı Ali Babacan öne çıkarılarak yeni bir merkez sağ partinin temelleri atılmaya başlandı.
Krizde toparlanma gecikiyor. Ekonomi dibe vuruş sonrası patlak bir top gibi zıplama becerisi gösteremiyor. Merkez Bankası’nı Saray’ın kontrolüne alıp faiz indirme, kamu bankalarını düşük faize, döviz artışına basınç uygulamaya memur etme ile canlandırılmak istenen ekonomi, pek dikiş tutacağa benzemiyor. Temmuz 2019 sektörel güven endeksindeki iniş, icraata pek güvenilmediğini de gösterdi. Bu durum yeni parti girişiminin doğum şansını daha da büyütüyor. Buraya nasıl gelindi, kısaca anımsayalım.
2018 yazında başlayan ekonomik türbülans hızla bir krize dönüşünce, yaklaşan kriz öngörülmüş ve cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği seçimleri erkene alınmıştı. 24 Haziran 2018 seçimlerinde cumhurbaşkanlığına yüzde 52 dolayında oyla yeniden seçilen ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni uygulamaya sokan Erdoğan, elde ettiği olağanüstü “tek adam” yetkilerine rağmen krize gidişi önleyemedi, ekonomi dümenine hakim olamadı ve Mayıs 2018 itibarıyla yıllık yüzde 36’yı bulan ABD doları fiyatındaki artış, bunun etkisiyle enflasyon tırmanışı, herkesi derinden sarstı. Yıllığı yüzde 20’lere çıkan enflasyon, özellikle gıda enflasyonunun yüzde 30’lara tırmanması seçmen kitlesinde ağır bir geçim sorunu yaratırken iç talepte sert bir daralmayı, devamında da ekonominin her sektöründe üretimde küçülmeyi getirdi. İşsiz sayısı bir yılda 1,1 milyon artarak 4,2 milyona çıktı. Bu, her ay 93 bin, her gün 3 bin dolayında işsizin işsizler ordusuna katılması demek.
Seçmenin ekonomideki ağır türbülansa yanıtı gecikmedi ve 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP, milli gelirin yüzde 63’ünün yaratıldığı 21 büyük ilde yerel iktidarı CHP’li adaylara kaptırdı. Kayıplar arasında ekonominin başkenti İstanbul ile siyasetin başkenti Ankara’nın olması, AKP için ağır bir darbeydi. Erdoğan, İstanbul’un kaybını hazmetmek yerine, yargıya ağır baskı uygulayarak 23 Haziran’da yenilettiği İstanbul belediye başkanlığı seçimini hezimet denecek bir boyutta kaybetti ve AKP’nin kan kaybı hızlandı. Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’a göre, AKP’nin yerel iktidarı kaybetmesinden sonraki çekirdek seçmeni yüzde 38’den yüzde 27 oranına düştü. Bir başka araştırma şirketi PİAR’a göre ise AKP’lilere uygulanan bir ankette katılımcıların üçte biri yeni bir parti kuruluşuna sıcak baktıklarını söyledi.
Yeni partinin doğuşuna Erdoğan şimdiden ağır psikolojik baskı uyguluyor, parti kurmak isteyen Ali Babacan’ı “ümmeti bölmek” ile suçluyor ve bunun karşılıksız kalmayacağı tehdidini de her fırsatta savuruyor. Bu tehditler karşısında özellikle ekonomi ile ilgili güvensizlik belirten ekonomik aktörler ve örgütleri çok düşük profille Babacan ile temas içindeler.
Babacan’ın 2002-2014 dönemindeki performansından çok memnun olan büyük holdinglerin üst örgütü Türkiye İş İnsanları ve Sanayicileri Derneği TÜSİAD’ın, yeni girişime sempati ile yaklaştığı bildiriliyor. Habertürk’ten Fatih Altaylı, Babacan’ın TÜSİAD’ın önde gelenleri ile görüşmeler yaptığı ve uluslararası ekonomi çevrelerinden de destek mesajları aldığını şöyle ifade etti: “Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD üyelerini ziyaret etmiş, ekonomiyi değerlendirip üyelerle sohbet etmiş. Büyük ilgi ve iltifata mazhar olmuş. Yabancı yatırımcılar veya temsilcileri ile yaptığı görüşmelerde ise ‘Size ihtiyaç var’ cümlesi çokça söyleniyormuş.” Bu habere bir tekzip gelmedi.
Dünya gazetesi Başyazarı Osman Arolat da “Ali Babacan, kurulacak partinin ekonomi ağırlıklı manifestosunu ve programının ilkelerini hazırlamaya çalışıyor. Kadrosunu AK Parti ile sınırlı tutmayacağı, işadamlarından, liberallerden, hatta solcu bilinen isimlerden oluşturmaya çalışırken, bunların Batı yanlısı bir siyasal platformdaki potada eritilmesini amaçlıyor. Ama bütün bunları dışarıya fazla isim sızdırmadan, açıklamalar yapmadan yürütüyor” diye yazdı ve bu bilgileri “AK Partili bir akil adamdan” aldığını belirtti.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve AKP’nin kuruluşu ve gelişimine hep destek veren başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise Babacan girişimi konusunda henüz renk vermedi. Ama Hisarcıklıoğlu’nun Babacan ile ilgili, 11 Şubat 2015’te ettiği sözler akıllarda: “2001 bunalımı sonrası ardı ardına hayat verdiği reform ile Sayın Başbakan Yardımcımız Ali Babacan’ın başında olduğu ekonomi yönetimi ile kamu borcu ve enflasyon gibi sorunları, kronikleşmiş bu sorunları, 35-40 senelik bu sorunları aşabildik."
Ali Babacan’ın hamisi Abdullah Gül gibi Kayserili olan TOBB Başkanı’nın, Erdoğan ile Babacan çatışmasında nerede duracağı elbette çok merak ediliyor ama ekonominin yönetilememesi sorunu büyüdükçe çözüme kim yakınsa, orada duracağı pek sır değil. Bu, özellikle TOBB çatısı altındaki İstanbul Sanayi Odası, Ege Sanayi Odası, Ankara Sanayi Odası gibi büyük bileşenlerin tavırlarında net olarak görülebilecek.
Erdoğan’ın gazabından sakınmak için açık destekten çekinen iş dünyası temsilcilerinin Ali Babacan yol açtıkça seslerini yükseltmeleri bekleniyor. Ama bunun fincancı katırlarını ürkütmeden yapılması hiç mümkün değil. Çok kırılıp dökülme olabilir.