24 Haziran seçimlerine 20 günden az bir süre kaldı. Cumhurbaşkanı adayları dolu dizgin ülkenin her yerinde seçim çalışmalarına devam ediyor. Siyasal iletişim uzmanı Dr. Gülfem Sanver, iktidar parttisi AKP'nin ilk kez söylemlerinde ciddi oalrak zayıflama yaşadığını belirterek, "Muhalefetin sistem değişikliği tartışmaları ile seçmenin kafasını karıştırdığını düşünüyorum" dedi.
Dünyada siyasal iletişim alanındaki en önemli kuruluşlardan biri olan Amerikan Siyasi Danışmanları Derneği tarafından verilen Pollie Ödülü'ne 2015 yılında layık görülen Element Strateji Yönetimi ve Danışmanlık’ın kurucusu Dr. Gülfem Saydan Sanver, liderlerin seçim performanslarına ilişkin değerlendirmede bulundu.
DW Türkçe: Sürpriz bir erken seçim kararı sonrasında, kısa süre içinde kendini halka anlatmaya çalışan cumhurbaşkanı adaylarının performanslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gülfem Saydan Sanver: Erken seçim kararı açıklandıktan sonra, adayların seçim propagandası yapmak için 66 günü kalmış oldu. Ama Türkiye’de 81 il var. Yani liderlerin bir kente ayıracakları bir günleri bile yok. Aslında seçimlerin meşru olabilmesi için hazırlık süreçlerinin de adil ve eşit olabilmesi gerekiyor. Oysa bir baskın seçim kararı alındığı için daha ilk günden adaylar eşit şartlarda yarışmıyor diyebiliriz. Bununla birlikte bir aday zaten hapiste, diğer muhalefet adaylarına da çok ciddi bir medya ambargosu var. Bu adil olmayan tabloya rağmen, ezber bozan lider ilgi toplamayı başarıyor. Bu aşamada, en çok ezber bozan liderin Muharrem İnce olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı sahaya inmesi, Demirtaş’ı ziyaret etmesi, cesur ve net açıklamaları seçmenlerin ilgisini kazandı.
İnce’nin üslubu için “Erdoğan’a benziyor” yorumları yapılıyor. İnce ve Erdoğan'ı karşılaştırdığınız zaman nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz?
Seçimlerde yarışırken, rakibinizdeki eksikleri topluma gösterebilme becerisine sahip olmanız lazım. Erdoğan’da hem 16 yıllık iktidarın getirdiği bir yorgunluk var hem de AKP seçmeninde bir heyecansızlık var. İşte İnce, şu an Erdoğan’da olmayan coşku ve enerjiyi yakalamış gözüküyor. Muharrem İnce’de Erdoğan’ın 2002 seçimlerindeki tutkusu var, o coşkusu var. Örneğin Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu da Erdoğan’ın kızgınlığına karşı, sürekli sakin duruşuyla bir ilgi yakaladı. Çünkü rakibinizin anti tezi olduğunuzda, fark edilme oranınınız çok yükseliyor. Seçmen farklı bir lider profili gördüğü zaman, her zaman baktığı liderdeki eksikleri fark etmeye başlıyor.
Bu noktada AKP seçmeni açısından bakıldığında, Erdoğan’ın ve AKP’nin seçim performansını nasıl görüyorsunuz?
AKP 2002’de ilk çıkış yaptığında bir ‘uzlaşma partisi’ görünümündeydi. Erdoğan dışında da partinin vitrinini süsleyen Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener gibi güçlü isimler vardı. Zaman geçtikçe Erdoğan bu isimlerin hepsini eledi. AKP, çoğulcu bir partiden tek kişinin yönetiminde olan bir partiye dönüştü. Siyaset bir ekip işi ama Erdoğan son dönemde ekibi dağıttı. Bu nedenle yalnızlaştı ve bu nedenle daha çok yoruluyor. Bir yandan Cumhurbaşkanı olarak devleti yönetirken, diğer yandan partisini yönetmeye çalışıyor, teşkilatları toparlamaya çalışıyor. Her yere hakim olmak için çok fazla çaba sarf ediyor ve bu seçim performansına yansıyor. Böylelikle ‘metal yorgunluğu’ ya da ‘TAMAM’ gibi iletişim kazalarının önü açılmış oluyor.
Türkiye'de ilk kez bu seçimlerde, hapiste bir cumhurbaşkanı adayı da yarışacak. Selahattin Demirtaş’ın çok kısıtlı imkanlarına rağmen yürüttüğü seçim çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Bence Demirtaş, hapishaneden yapabileceğinin maksimumunu yapıyor. Hatta tahmin edilmeyecek kadar iyi bir performans sergiliyor. Hapiste tutulmasına rağmen mağdur edebiyatı yapmıyor, aksine çok dik duruyor. Gençlere yönelik, mizahi üslubunu devam ettiriyor. Ama şöyle bir sorun var: Demirtaş’ı tanıyan seçmen açısından ufacık bir tweet çok ciddi etki yaratabiliyor; ama daha önceki seçimlerde ilk kez oy veren gençlerden çok oy alabilen Demirtaş mevcut fiziki şartlar içerisinde yeni, genç kitlelere ulaşamıyor. İlk kez oy verecek seçmeni yakalayabilmesi için daha fazla iletişime ihtiyacı var. Zaten dikkat ederseniz, HDP de seçim kampanyasını büyük oranda batı metropollerindeki genç, beyaz yakalıları kendine çekmek için kurgulamış durumda. Yani mevcut oylarını korumanın yanında, yeni kitlelerden oy almaya çalışıyorlar.
İyi Parti lideri ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, bir kadın olarak erkeklerin egemenliğindeki Türkiye siyasetinde sizce nasıl bir çizgiye oturdu?
Hem kendi geçmişi ve geldiği siyasi akım, hem de karakteri nedeniyle Meral Akşener hiçbir zaman kendini ‘kadın siyasetçi’ olarak konumlandırmadı. Toplum Akşener’e baktığında, ‘kadın lider’ görmüyor, ‘Meral Akşener siyasetçi’ diyor. Dolayısıyla kadın olmasının Akşener’in oy potansiyeli açısından artı veya eksi bir faktör olacağını düşünmüyorum. Akşener hep nötr ve güçlü bir profil çizmek istiyor. Akşener aslında bu seçimde ne yapacağı en çok merak edilen liderdi. Çünkü “Erdoğan’a alternatif olabilir mi?” şeklinde bir merak uyandırdı ve bir çıkış yakaladı. Ancak Muharrem İnce’nin adaylığı ile birlikte, toplumun Akşener’e olan ilgisi, önemli ölçüde İnce’ye kaydı. Özellikle CHP içinde Akşener’e yönelen oylar, İnce üzerinden CHP’ye geri döndü. İYİ Parti zaten Millet İttifakı içinde olduğu için baraj sorunu yaşamadan Meclis’e girecek. Ama Türkiye’de iktidara oynayabilecek bir parti olabilecek mi, o konuda ciddi şüphelerim var.
Muhalefet kanadında son günlerde ‘parlamenter sisteme geri dönüş’ üzerine tartışmalar var. Sizce CHP ile İYİ Parti arasındaki bu görüşmeler, seçmen üzerinde ne tür bir etki yaratıyor?
Ben açıkçası şu anda muhalefetin parlamenter sisteme dönüş kurgusu üzerinde vakit harcıyor olmasını çok anlamsız buluyorum. Çünkü seçmenler sistemler üzerinden değil, günlük hayat problemleri üzerinden oy veriyorlar. Dolayısıyla şu anda muhalefetin konsantre olması gereken konu, “ben seçmene sorunları çözeceğimi nasıl anlatırım?” olmalı. Seçmenler günlük sorunların çözümü için net reçeteler ister. İşte bugünlerde en çok ekonomi konuşuluyor, görüyorsunuz. Muhalefetin şu anda bütün gücünü ekonomiyi nasıl iyileştireceğine dair bir çözüm için kullanması lazım. Ama parlamenter sisteme dönülecek mi, kaç yılda dönülecek gibi tartışma alanları, seçmenin ilgisini kaybetmekten başka bir işe yaramayacaktır. İktidar ilk kez söylemlerinde ciddi olarak zayıflamışken, muhalefetin sistem değişikliği tartışmaları ile seçmenin kafasını karıştırdığını düşünüyorum.