Çevre

İklim Haber ve KONDA anketi: İklim endişesi son 5 yılın en yüksek seviyesine yükseldi

04 Mayıs 2023 13:30

İklim Haber ve KONDA Araştırma işbirliğiyle yapılan, "Türkiye'de İklim Değişikliği Algısı ve Enerji Tercihleri 2022" isimli çalışma, Türkiye'de her 10 kişiden sekizinin iklim değişikliğiyle ilgili kaygılı olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, Türkiye'nin iklim değişikliğine yönelik yeterli önlemler almadığını söyleyenlerin oranı yüzde 82 olmasına rağmen, her üç kişiden sadece  biri seçimde kullanacağı oyu iklim politikalarına göre belirliyor.

Anket çalışmasının öne çıkan bulguları ise şunlar:

  • Toplumun yüzde 83'ü iklim değişikliğinden dolayı kaygılı olduğunu ifade ediyor. Bu oran, son 5 yıl içerisinde yapılan araştırmalar içerisinde 1. sırada yer alıyor.
  • Her üç kişiden biri oy tercihlerini siyasi partilerin iklim değişikliğine yönelik politikalarına göre belirlediğini söylüyor.
  • Toplumun yüzde 82'si iklim değişikliğine yönelik Türkiye'nin yeterli düzeyde önlem almadığını düşünüyor.
  • Her 10 kişiden dokuzu iklim değişikliğine yönelik Türkiye'nin en az Avrupa kadar önlem almış olması gerektiğini ifade ediyor.
  • Her üç kişiden ikisi iklim değişikliğinin başlıca sebebinin orman kayıpları olduğunu düşünüyor.
  • Katılımcıların en çok karşı çıktığı enerji kaynakları nükleer enerji ve kömür santralleri olurken, en çok tercih ettiği kaynaklar ise güneş ve rüzgar enerjisi oldu.

İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliğine yönelik düşüncelerini öğrenmek için 2018'den beri gerçekleştirdiği araştırmanın kapsamını bu yıl genişletti.

Türkiye çapında 2 bin 252 kişiyle telefon üzerinden gerçekleştirilen anket; iklim değişikliğinin etkileri ve buna yönelik alınması gereken önlemler, enerji türleri ve Türkiye'nin bu olguya dair tutumu hakkında vatandaşın görüşlerine mercek tuttu.

Eğitim düzeyi ile kaygı seviyesi doğru orantılı

Kasım 2022’de görüşülen her on kişiden sekizi iklim değişikliğinden dolayı kaygılı olduğunu belirtiyor. Kaygı duyan insanların oranı, son 5 yılda gerçekleştirilen çalışmalara kıyasla yükselmiş durumda. Bu kaygı seviyesini etkileyen tek faktörün eğitim düzeyi olduğu öne çıkıyor. Aynı zamanda, katılımcıların yüzde 78’i iklim değişikliğinin beşeri faaliyetlerden kaynaklandığını düşünüyor. Toplumun sadece yüzde 2’si iklim değişikliğinin gerçek olmadığını düşünüyor.

Bu yıl ankete eklenen “Partilerin/adayların Çevre/İklim/ Enerji konusundaki politikaları oy tercihinizi etkiliyor mu” sorusuna her üç kişiden biri olumlu cevap veriyor. Eğitim düzeyi arttıkça, olumlu cevap verenlerin oranı da artıyor.

Toplumun yüzde 39’u iklim değişikliğine yönelik Türkiye'nin herhangi bir önlem almadığını düşünürken, yüzde 43’ü ise önlemlerin yetersiz olduğu kanısında. Katılımcılara alınması gereken önlemlerin düzeyinin ne kadar olması gerektiği sorulduğunda ise yüzde 62’si Avrupa’nın aldığı önlemlerden daha fazla olması gerektiğini söylerken, yüzde 28’i ise bu düzeyin en az Avrupa'nınki kadar olması gerektiğini belirtiyor.

Toplumun talebi yeşili korumak ve yeşil enerjiye geçiş yapmak

Her üç kişiden ikisi iklim değişikliğinin sebebinin ormanların tahribatı olduğunu düşünüyor. Bu oranın, iklim değişikliğine karşı endişe düzeyi ortada olanlarda bile yüksek olduğu görülüyor. Katılımcıların yüzde 40’ı petrol, gaz ve kömür gibi fosil yakıtların iklim değişikliğine sebep olduğunu belirtiyor. Katılımcıların yüzde 33’ü ise iklim değişikliğine kömürlü termik santralların neden olduğunu ifade ediyor.

Son üç araştırmada kişilerin “Türkiye iklim değişikliğine karşı ne yapmalı” sorusuna en yüksek oranda verdiği cevap yeşil alanları korumak oluyor. Bireysel mücadelede en çok öne çıkarılan seçenek ise ağaç dikmek. İkincisi ise güneş ve rüzgardan üretilen elektriği kullanma talebi.

Kategorileri fark etmeksizin bütün katılımcıların fikir birliğine vardığı husus, son yıllarda düzensiz hava olaylarının arttığı olgusu. Mayıs 2019’dan bugüne yapılan araştırmalardaysa iklim değişikliğini aşırı hava olaylarına bağlayanların oranı yüzde 89’a çıkmış durumda.

En çok karşı çıkılan nükleer enerjiyken, en çok tercih edilen ise güneş enerjisi

Türkiye’de toplumun büyük bir kısmı Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile kömür, petrol ve doğalgaz fiyatındaki artışlardan etkilenmemek adına güneş enerjisinin ve rüzgar enerjisinin tercih edilmesini istiyor. Kırsal alanda yaşayanların yeşil enerjiye geçme konusunda daha talepkar olduğu öne çıkıyor.

Katılımcıların en çok karşı çıktığı enerji türü nükleer ve kömür enerjisiyken, en çok tercih ettikleri enerji türü ise güneş ve rüzgar enerjisi oldu. Aynı zamanda toplumun yüzde 76’sı “daha fazla kömür madeni açılmamalı” diye görüş belirtirken, kömür yerine çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarını tercih etmek gerekir diyenlerin oranı son bir yılda yüzde 66’dan yüzde 79’a çıkıyor. 

Geçen yıla göre bu yıl da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 2053 için net-sıfır karbon emisyonu hedefi hakkında bilgisi olanların oranı değişmezken, bu hedefi tasvip edenlerin oranı yüzde 27 artarak yüzde 63’e çıkmış durumda.

Erdoğan’ın açıklamasını en çok tasvip eden topluluklar ise sofular ve dindar muhafazakârlar. Ayrıca, Erdoğan’ın bu açıklamasından haberi olmayanların yüzde 58’i bu hedefi yine de destekliyor.

Uzmanlara göre, toplumun iklim değişikliği konusundaki bilinçliliği şaşırtıcı

Araştırma sonuçlarını değerlendiren İklim Haber Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru, Türkiye toplumunun, iklim değişikliği konusundaki bilinçlilik düzeyinin beklenti dışı olduğunu belirtti:

Türkiye halkı iklim değişikliğinin varlığını inkar etmiyor (yüzde 98); iklim değişikliğinin insan etkisiyle olduğunu düşünüyor (yüzde 78); iklim değişikliğinden endişe duyuyor (yüzde 83). Ve bu oranlar her yıl düzenli olarak artıyor. Böyle bir halkın parçası olmak ister miydiniz diye sorsaydınız, emin olun ABD’li veya Alman bir iklim aktivisti üzerine atlayabilirdi. Ancak öte yandan bu ülkede hâlâ termik santral inşa ediliyor; termik santrallarda kullanmak üzere linyit gibi kalitesiz bir kömürü çıkarmak için en değerli ormanlar yıkıma uğruyor; üstelik bu farkındalık düzeyine nazaran tüm bunlara verilen tepki çok sınırlı. Ortada çevre-iklim-enerji politikalarını mantıklı ve anlamlı bir biçimde harmanlayarak tutarlı bir politik söylem oluşturma konusunda önemli bir eksiklik olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde, toplumsal cinsiyet ile birlikte çevre-iklim-enerji konularının önümüzdeki dönemin politik tartışmalarına ve rekabetine damgasını vuracağını söylemek kahinlik sayılmaz herhalde.