'Tarihi eser kaçakçısı' olarak yargılandığı davadan beraat eden ünlü iş adamı Halil Bezmen, suçlanmasına neden olan ve 15 yıldır konteyner içinde bekleyen 'mallarını' açık artırmaya çıkaracak. 11 Nisan'daki müzayede öncesi ilk kez konuşan Bezmen; "Paraya ihtiyacım var o yüzden kendime sakladığım, bağlı olduğum tabloları satıyorum" dedi..
1980'lerin ikinci yarısında hareketlenmeye ve değişmeye başlayan sanat ortamımızda en önemli koleksiyonerlerden biriydi Halil Bezmen. Biriktirdiği sanat eserleri, bazı müzelerimizde yer alacak kadar değerliydi. İşlerinin kötü gitmesiyle sahip olduğu koleksiyonun büyük bir kısmını kaybetti. Bezmen koleksiyonerliğin inceliğini çok iyi biliyordu.
Kendisi aynı zamanda Türkiye'nin en ünlü sanayicilerindendi, Mensucat Santral, Türkiye'nin ilk markasıydı. Bezmen, İSKİ skandalının ardından iflas etti, tarihi eser kaçakçılığıyla suçlandı, 500 milyon dolara yakın servetini sıfırladı ve Amerika'ya gitti. Bütün davalardan beraat ederek beş yıl önce Türkiye'ye dönen Bezmen, tarihi eser kaçakçılığından suçlandığı için 15 yıldır Haydarpaşa Gümrüğü'nde konteynerler içinde saklanan 420 kalem antika eşyasına da kavuştu. "Paraya ihtiyacım var" diyen Bezmen, 11 Nisan'da Sofa Otel'inde Beyaz Müzayede tarafından yapılacak 'Halil Bezmen Koleksiyon' isimli müzayedede bir dönem 'tarihi eser kaçakçısı' damgasını yediği bu antikalarını satışa çıkaracak.
Sabah'ın Halil Bezmen'le yaptığı röportaj;
Kötü olarak hatırlanıyorum * 'Tarihi eser kaçakçısı' damgasını yedikten sonra neler kaybettiniz?
Maddi kayıplarım malum... Onun dışında kardeşlerimi, babamı, karımı, dostlarımı kaybettim. En önemlisi, kendi ismimi kaybettim. Bugün Türkiye'de kötü bir insan olarak hatırlanıyorum; halkın gözünde kesinlikle aklanamadım. Beraat ettiğim filan da gazetelerde yazılmadı.
* Ne zaman beraat ettiniz?
2006'da. El konulan 420 kalem malımın hiçbirinin tarihi eser olmadığı ortaya çıktı. Tarihi eser olmadığını mahkeme, bilirkişiler saptadı, hatta üç kez bilirkişiler değişti. Ancak bunun Yargıtay'dan onanması lazımdı. Bu Yargıtay işi iki yıl sürdü. Yargıtay'da da onandı, mahkeme gümrüklere "Malı iade edin" dedi. Bu sefer gümrükler dedi ki, "Devlete vergi borcun var mı?" Vergi borcumun kalmadığı ve SSK borcumun da bulunmadığı araştırıldı. Bir yıl da o sürdü... Sonunda geçen ay, yani tam 15 yılın sonunda, "Borcunuz yok dava bitti. Buyrun mallarınızı" dediler...
Mallar iyi, sadece küflenmiş * 15 yıl önce ne olmuştu da size 'tarihi eser kaçakçısı' damgası vurulmuştu?
Amerika'ya gitmeye karar verdiğim gün, bütün eşyalarımı bir konteynere koydum ve Haydarpaşa'ya yolladım. Tam gemi yola çıkarken, 'burada tarihi eser kaçakçılığı' yapılıyor diye mallarıma el konuldu. Hakkımda da tutuklama emri çıktı. Bana ait olmayan ama üzerime yüklenen borçlardan dolayı zaten iki yıldır mücadele veriyordum. Hayatın benim için pek tadı kalmamıştı. Devamlı kötü adam olarak sunuluyordum. Başa çıkamadım. Medya güçlü. Sen tek adamsın. Neticede yaşamanın tadı kalmamıştı. İntiharın eşiğinden döndüm. Yeni hayata başlamak üzere Türkiye'yi terk ettim.
* Şimdi de el konulan mallarınızı geri aldınız. 15 yılda sağlam kalmışlar mı?
Bunlar iyi muhafaza edilmiş sayılır. Ellerinden geleni yapmışlar. Hepsi konteyner içinde durmuş. Bir rutubet olmuş, o kadar. Mallar iyi durumda.
Vagnier'in 'Cariye' tablosu* Konteynerden neler çıktı?
50 küsur tablo var. 450 tablodan oluşan bir koleksiyonum vardı. Fabrikalar kapanırken gelirlerim kayboldu. Yaşamak için bunların bir kısmını satmak zorunda kaldım. Bir kısmını da devlet geldi, 'senin vergi borcun var' dedi, el koydu. Aslında öyle bir hakkı yoktu, benim borcum değildi. Anonim şirketin borcuydu. Neyse, bu elimde kalanlar, yani 50 küsur tablo benim kendi seçtiğim ve en beğendiğim, kendime sakladığım, bağlı olduğum tablolardı. Benim içlerindeki en beğendiğim ve değerli olan Türkiye'de bulunmuş Fransız ressam Vagnier'in 'Cariye' isimli Osmanlı döneminden kalma yaklaşık değeri 1 milyon TL olan bir tablo. Geri kalanlar değerli antika ev eşyaları.
* Başka neler var?
Bu eşyaların arasında Ardeko ve Arnuvo eşya koleksiyonum var. 40 sene evvel başlanmış bir koleksiyon olduğu için bugün piyasada bulunamayacak nefislikte ve nadirlikte Fransız, Alman ve Avusturya malları var. Vazo, mermer heykel, saat, 1930'dan kalma bir radyo, 1930'dan kalma bir laterna ve şık eşyalar var. Evin gümüşleri, çatal bıçakları, tabakları var. Bunların hepsi çok şık. 420 kalemin tahmini değeri 2 milyon TL civarı...
* 'Cariye' dışındaki tablolar da değerli mi?
Ben o yıllardaki ilk koleksiyonculardan biriyim. Bu yüzden her şeyin en iyisini seçebilme şansım vardı. O zamanlar, müzayede bile yoktu. Sanat eserlerini Londra'dan getiriyordum. Hatta pek çok Osmanlı eserini yurtdışından toplayıp Türkiye'ye kazandırdım. Tabii ki hepsi değerli parçalar. Erol Akyavaş, Zeki Faik, Bedri Rahmi, Nejat Devrim, Hamit Güreli, Cemal Tollu gibi sanatçıların tabloları var. Oradaki sanatçıların ikinci sınıf bir eserini asla bulamazsınız. 450 tablonun arasında Osman Hamdi'ler de vardı tabii ki ama kalmadı. Bugüne kadar onları satarak geçindim. Sanat eserlerini yıllarca toplayan ben, sonrasında tarihi eser kaçakçısı durumuna düştüm, bu bana çok koydu! Ben sadece sanat aşkı olan bir işadamıydım
* Ekonomik kriz satışları etkiler mi?Kriz döneminde tabloların fiyatları neredeyse yarı yarıya etkilenir. Dolar yükseldi, bu yüzden TL üzerinden satılacaklar.
* Niye satıyorsunuz?
Paraya ihtiyacım var. 1.500 Euro'luk bir dairede kirada oturuyorum. Buradan kazandıklarımla ev alacağım kendime. Ufak tefek gelirlerim kaldı, idare ediyorum işte... Zenginliğimi yaşadım, yeter. Mütevazı ve huzurlu bir hayat yaşıyorum.
* Üzülüyormusunuz? İçim acımıyor. Onu aştım artık. Bu eserleri alanlar güle güle kullansın diyebilecek durumdayım. Sade bir hayat yaşıyorum. Zenginlikler için biralan bırakmadım hayatımda...
* Siz de müzayedeye gidecek misiniz peki? Hayır, müzayede sırasında orada olmayacağım ama öncesinde düzenlenecek olan kokteyle katılacağım.
* Kendinize birşey ayıracak mısınız? Üç-beş parça. Çünkü öyle bir hayat yok artık. Öyle bir zenginlik yok. Nereye koyacağım ki...
Çektiğim acılarla zenginleştim * 15 yıl önceki kadar öfkeli misiniz, yoksa geçti mi?
Bütün bu işleri başıma açan medya grubuna, Uğur Dündar'a karşı öfkem yok. Onlara neredeyse teşekkür etmek durumundayım. Bu eşyalara devlet el koymamış olsaydı, saklamamış olsaydı, bunlar çarçur olacaktı tıpkı diğer mallarım gibi. Halbuki şimdi bu müzayede ile toplu bir para geçecek elime ve ben bununla ev sahibi olacağım. Maddi açıdan bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Manevi açıdan ise çektiğim bunca acı ve ızdırap, birkaç kez intiharın eşiğine getirdi beni. Yine de "Bu onların yüzünden oldu!" denebilir mi? Bu benim kaderimdi. Bu yollardan geçmek varmış. Bakın, bu sayede iyi bir yazar oldum. Çektiğim acılar benim zenginliğim oldu. Aslında bir teşekkür borçluyum.
Neler olmuştu?Tarihi eser kaçakçılığı, evrakta sahtekarlık, vergi kaçırma ve hileli iflas suçlamalarıyla yargılanan İSKİ skandalının kahramanı Halil Bezmen, 1995 yılında yurtdışına kaçmıştı. Bezmen'in, vergi borcu sebebiyle haczedilmemeleri için Amerika'ya kaçırmak istediği iddia edilen 106 parça kıymetli tablosu Haydarpaşa Gümrüğü'nde ele geçirilmişti. Halil Bezmen ile o dönemki eşi Selma Bezmen'in (Türkeş) şatafatlı yaşam tarzları da çok konuşuluyordu. Milyon dolarlık mücevherlerin yanısıra Halil Bezmen'in kaçak olduğu dönemde eşine New York'ta Central Park manzaralı 900 bin dolara aldığı daire de gündemi hayli meşgul etmişti. Bezmen 57. Hükümet döneminde çıkarılan Af Yasası'ndan yararlanarak 2003 yılında tutuklu bulunduğu Amerika'dan Türkiye'ye getirilerek Metris Cezaevi'ne konuldu. Aynı yıl hakkında açılan tüm davalardan da beraat etti. Daha sonra sırasıyla 'Neden? Halil Bezmen', 'Sıfır Vakfı' ve 'Vahşi Aşk Öyküleri' adlı kitapları yazdı.