Kültür-Sanat

İdil Biret: Taksiciye "Meclis'te olmalıydınız" dedim, "Beni bu kadar küçümsüyor musunuz" diyerek kızdı

"Müzik entelektüel bir şey değildir, sevmek için fazla teorik bilgilere ihtiyaç yok"

15 Mayıs 2016 13:49

Dünyaca ünlü Türk piyanist İdil Biret, Moda'da bir taksi şoförüyle arasında geçen diyaloğu anlattı. “Geçen gün Moda’dan taksiye bindim" diyen Biret, "Taksi şoförü çok geniş kültürü olan bir beydi. Beethoven’ın eserlerini biliyordu. ‘Siz Meclis’te olmalıydınız, Meclis’te sizin gibi kimseler olmalı’ dedim. Şoför Bey arabayı durdurdu, bana döndü ve ‘Siz beni bu kadar küçümsüyor musunuz? diyerek kızdı." ifadesini kullandı.

Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'a konuşan İdil Biret, müziğin entelektüel bir şey olmadığını belirterek, "Chopin mükemmelliyetçi. Her şeyde zarafet, güzellik, armoni arayan bir adam. O yüzden daha fazla klasik döneme yakın. Romantizmin dalgalanması onda pek yok. Haklı olarak vatansever; çünkü o devirde Polonya işgal ediliyor. Paris’te her şeye rağmen sürgün bir yerde. Kafasında yarattığı bir Polonya var. Belki de o hakiki bir Polonya değil. Her kompozitörün kendi yarattığı dünya vardır, kendi hassasiyetleri vardır. Liszt gerçek bir romantik, hayati çelişkilerle dolu... Bir taraftan din adamı olmak istiyor bir taraftan ona hayran olan pek çok kadın var. Onun hayatında çelişkiler var. Depresyona giriyor... Bir taraftan da son derece sade bir taraftan da snob" dedi.

İdil Biret'in açıklamaları şöyle:

- ‘Bir Virtüözün Piyano Maratonu’nda hangi bestecilerle koşacaksınız?

 

Bach, Schubert, Liszt, Fauré, Bartok, Prokofiev, Ravel, Stravinsky var programlarda. Schubert’in eserlerini son zamanlarda pek çalmıyordum, şimdi yeniden çalacağım. Hayran olduğum bir müzisyen. Schubert’in oda müziği eserlerini bütün gün dinleyebilirim.

- Bugün ne dinlemeyi tercih ettiniz?

Oda müziği, özellikle Schubert, Haydn ve Mozart. Schubert hakiki bir romantik besteci ancak yazı tarzı klasik devre daha yakın. Romantik müzikten fazla klasik devrin eserlerini dinlemeyi tecih ediyorum.

- Neden? Duygusal baskı mı yapıyor?

Evet. Durmadan Schuman, Schubert dinleyemezsiniz. Onları dinlerken bir yerde karanlıklara girebiliyorsunuz, ama müzik olarak fevkalade. Anlatacak kelime bulamıyorum...

- Öyleyse o eserleri yorumlarken içiniz parçalanıyordur...

Aslında eserleri yorumlarken birçok parçaya bölünüyorum. Düşününce korkutucu gelebilir çünkü bir kısmım çalıyor, bir kısmım emir veriyor, bir kısmım yol gösteriyor... Kafamda çaldığın eserin şeması var, o şemayı gözümün önünde tutmalıyım ki rotayı çizebileyim. Müziği çalmak yalnız nota değil, nüanslar var.

- Bir esere çalışırken bestecinin ne anlatmak istediği mi yoksa o besteden sizin ne anladığınız mı önemli?

Besteciyi anlayacaksınız. Ben bestecinin bir enstürmanıyım, hatta o esnada bir medyumum... Eseri kim yazdıysa onun ne yazmak istediğini anlamak lazım.

- Hiç esere ihanet ettiğiniz olmadı mı? Eserle aranızda kıskançlık oluyor mu?

Hayır. Hiçbir zaman esere ekleme yapmamak lazım. Herkesin dinamizmi, enerjisi başka, tınısı da başka... Bazı tınılar fevkalede yuvarlak güzel bazıları daha sert olur, bu durum vücudunuzu nasıl kullandığınıza bağlı. Vücudunuzu, nefesinizi nasıl kullandığınız tını açısından çok önemli. Enerjiyi doğru kullanmak zaman alıyor.

 

"Notalar gözümün önünde"

 

- Bedeniniz müziğinizi nasıl etkiliyor? Eliniz, parmağınız size cevap verecek...

Kafamda şu sesi istiyorum dediğiniz zaman onu yapabilmelisiniz. Bunun için teknik çok önemli. Nefesi iyi kontrol ettiğiniz zaman müthiş güç görünen yerleri rahatlıkla yapıyorsunuz. Enerjinizi ve nefesinizi ekonomik kullanacaksınız; her şeyi birdenbire sarf etmeyeceksiniz, en son notaya kadar dinamizminizi götürebilmeniz için. Bütün notayı gözünüzün önüne getirebilmek, çaldığınız eseri oturup yazabilmek gerek.

- Piyano ile vücudunuz nasıl bütünleşiyor?

Piyano çalmadan önce bütün notaları önceden hissetmem, anlamam lazım. Notaları önceden hissetmeliyim. Piyanoya dokunmadan parmaklarımın ucunda notaları hissetmeliyim.

- Ses, nota somut olarak size nasıl görünüyor? Çünkü bazıları notaları renk olarak gördüğünü söylüyor.

Yazılı olan notaları görüyor ve aynı zamanda duyuyorum. Duyduğum sesleri notaya dökebilirim. Çaldığınız eser sizin vücudunuzda, kafanızda olacak.

 

Müzisyenlere ikinci iş önerisi

 

- Bugünkü Türkiye hangi notada? Memleketin bugünkü tınısı ne?

Hindemith’in 1945’te yazdığı Piyano Konçertosu’nun (New York Carnegie Hall’da çaldığı) son kısmı olan “medley” gibi; yani karışık...

- Peki, bugünkü Türkiye’ye bakınca hangi sesi duyuyorsunuz?

Disonans, yani armoniye oturmamış bir ses duyulan. Memleketin daha inandırıcı olmasını istiyorsanız sanata önem vermelisiniz. Her şey ticari olmamalı. Dünyanın her tarafında opera salonları var. İstanbul’da yok. İstanbul’da Devlet Senfoni Orkestrası’nın doğru düzgün konser salonu bile yok. Orkestra durmadan bir yerden bir yere taşınıyor, bunları görüyorum. Yetenekli genç müzisyenlerimiz var, onların konser verme imkânı yok. Bu mesleği yapanlar hakikaten kahraman. Genç sanatçıların turne yapmaları lazım. Sanatçılar turnelerle müziği anlatıp tanıtacaklar. Klasik müziğin korkulacak bir şey olmadığını söyleyecekler.

Müziğin ticarileşmesi, maddiyatın ön plana çıkması. Kariyer yapmanın en ön plana geçmesi gibi problemler var.

- O zaman müzisyen adaylarına ne öneriyorsunuz?

Maalesef mutlaka ikinci işlerinin olmasını tavsiye ediyorum.

 

"Müzik entellektüel bir şey değildir"

 

- Nasıl klasik müzik dinleyicisi olunur? Anlatır mısınız, mesela ilk kez bir klasik müzik CD’si elimize aldık, önce bestecinin hayatını mı araştıracağız? Yoksa müziğin akışına mı bırakacağız kendimizi...

En güzeli son söylediğiniz, kendinizi müziğe bırakın. Dinleyin. Önce sevip sevmediğinizi anlayın sonra bestecinin hangi eseri bana hitap etti, neden bu eseri sevdim diye düşünülmeli. Bestecinin hayatını okumak ve yasadığı devri tanımak tabii önemli. Müziği sevmek için fazla teorik bilgilere ihtiyaç yok. Aslında ilk önce müziği entelektüel bir şekilde değil de sevdiğiniz için dinleyebilmek çok önemli.

- Öyleyse müzik entelektüel midir?

Müziği entelektüelize etmek bazen tehlikeli. Ben çok korkarım müziği entelektüelize etmekten... Müzik entelektüel bir şey değildir. Müzik, o anda aldığınız temastır. O an önemli. O anı öyle duyarsınız...

Dinleyiciler genelde kendilerine yakın ritimleri seviyor. Kendine yakın ritmi duyunca sanki sevdiği yakın bir akraba evine gitmiş gibi oluyor.

 

"Chopin mükemmeliyetçi, Liszt bir romantik"

 

- Chopin’in dünyasında ne gördünüz, ne duydunuz? Bestecilerin hayatını okudukça sizi çarpan tarafları neler?

Chopin mükemmelliyetçi. Her şeyde zarafet, güzellik, armoni arayan bir adam. O yüzden daha fazla klasik döneme yakın. Romantizmin dalgalanması onda pek yok. Haklı olarak vatansever; çünkü o devirde Polonya işgal ediliyor. Paris’te her şeye rağmen sürgün bir yerde. Kafasında yarattığı bir Polonya var. Belki de o hakiki bir Polonya değil. Her kompozitörün kendi yarattığı dünya vardır, kendi hassasiyetleri vardır.

- Liszt?

Liszt gerçek bir romantik, hayati çelişkilerle dolu... Bir taraftan din adamı olmak istiyor bir taraftan ona hayran olan pek çok kadın var. Onun hayatında çelişkiler var. Depresyona giriyor... Bir taraftan da son derece sade bir taraftan da snob.

- Mozart?

İnanılmaz derecede eser üretiyor. Onun anlatılanın dışında bir yönü var, ezoterik bilgisi var pek bahsedilmeyen.

- Bach?

Muazzam bir besteci. Hayranlığım sonsuz...

- Beethoven?

Kafasında hep müzik var... Sesi duyardı fakat dış dünyadan değil içinden duyardı sesi.

- Peki, siz hep müzik duyar mısınız?

Ben de oturduğum yerde müzik duyarım. İstediğim anda istediğim müziği duyabiliyorum; tabii eseri biliyorsam duyuyorum. Beethoven bunu en uca götürmüş biri. Bütün eserlerini kafasında duyuyor. Notayı duyarsınız fakat notayı bir enstrüman olarak duymazsınız nota olarak duyarsınız... Sesi duyarsınız.

- Öyleyse diyelim ki bir ortamda sıkıldınız hemen Chopin’e sığınıp içinizden dinliyor musunuz?

Evet, bazı yerlerde sıkıldığım zaman ‘şu senfoniyi dinleyeyim’ derim ve başlarım kafamda dinlemeye... O zaman da tatsız bir şey oluyor, karşımdaki bir şey diyor, anlamıyorum çünkü orada değilim... Eskiden çok yapıyordum şimdi daha dikkat ediyorum.

- O kaçamak anlarınızda en çok hangi besteciyle buluşursunuz?

Bach, Mozart veya Brahms senfonileri olabilir. Kendi yarattığım müzik de olur bazen. Dikkat etmek lazım çünkü bazen insan beraber şarkı söylemeye başlıyor o zaman sizi tam deli zannederler, tavsiye etmem.

- Siz hangi döneminizi yaşıyorsunuz?

Çocukluğumdaki spontaneyi bulmaya çalışıyorum.

- Çünkü hep çok sistemli ve disiplinlisiniz, acaba o yüzden mi sponteneyi arıyorsunuz?

Olabilir...

- İdil Biret önce “harika çocuk” oldu sonra üstün yetenekli olarak nitelendi, ama siz çok mütevazısınız...

Gayet normalim emin olun.

- Tatilde mavi yolculuk yaptığınızı biliyoruz ancak yakın bir arkadaşınızdan duydum ki o tekne ‘Uluslararası Müzisyenler Teknesi’ymiş...

Eskiden daha çok müzik insanı o teknede buluşur, tatil yapardık. Şimdi azaldık... En fazla 15 kişi olurduk, her memleketten müzisyen olurdu. Hiçbir zaman tam tatil yapmadım, yapamıyorum çünkü bir yandan çalışıyorum. Çok tatil iyi bir şey değil, refleksleriniz tembelleşiyor. Çalışmadığınız zaman adaleler gevşiyor.

 

Bir anı

 

İdil Biret’in evinden ayrılmak üzereyken tam kapı ağzında henüz başından geçen bir anısını paylaştı: “Geçen gün Moda’dan taksiye bindim. Taksi şoförü çok geniş kültürü olan bir beydi. Beethoven’ın eserlerini biliyordu. ‘Siz Meclis’te olmalıydınız, Meclis’te sizin gibi kimseler olmalı’ dedim. Şoför Bey arabayı durdurdu, bana döndü ve ‘Siz beni bu kadar küçümsüyor musunuz?’ dedi.”

 

Konser programı

 

İdil Biret, New York’un Carnegie Hall salonunda Yale Senfoni Orkestrası ile birlikte Alman besteci Paul Hindemith’in piyano konçertosunu seslendirdi. Bu özel konserde Biret, Atatürk’ün isteği üzerine ülkemiz müziğine katkı için Türkiye’ye davet edilen Hindemith’in 1945 yılında bestelediği “Piyano ve Orkestra İçin Konçerto”yu seslendirdi. Toshiyuki Shimada’nın yönettiği orkestra Biret’e eşlik etti. Öte yandan, İKSV’nin düzenlediği 44. İstanbul Müzik Festivali kapsamında “İdil Biret: Bir Virtüözün Piyano Maratonu” konser dizisi yapılacak. Konserler, 2 Haziran’da Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da, 5 Haziran’da Süreyya Operası’nda ve 8 Haziran’da Aya İrini Müzesi’nde dinleyicilerle buluşacak.