Tarih çok sayıda ideal şehir kurma girişimleriyle doludur. Ancak bunların çoğu başarısızlığa uğramıştır. Böyle bir şehir yaratmak gerçekten mümkün mü?
Hindistan’ın en zengin ve en yeşil şehri olan Chandigarh, ülkenin en kötü günlerinde doğan bir rüya olmuştu. 1947’de İngiltere’den bağımsızlığını alan Hindistan bu süreçte ikiye bölündü ve 14 milyon Hindu, Sih ve Müslüman yerlerinden edildi. Etnik gerginlik ve düşmanlıklar nedeniyle bir milyona yakın insan hayatını kaybetti.
Pencap eyaletinde bu bölünme, eski başkent Lahor’un Pakistan sınırları içinde kalması anlamına geliyordu. 1949’da Pencap’ın yeni başkenti olarak Chandighar şehrinin kurulmasına karar verildi. Bu ayrıca barış, demokrasi ve bölünmüşlüğü aşmış yeni bir sosyal düzeni temsil eden modern bir model şehir olacaktı.
Peki bu şehir nasıl olmalıydı, kim planlayacaktı? Hindistan’ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru, İsviçreli Fransız mimar Le Corbusier’den yardım istedi. İdeal bir şehir kurmak çoktandır onun da hayal ettiği bir şeydi.
Corbusier’in ölümünün 50. yılı nedeniyle, geçen Aralık ayında Paris’teki bir galeride, Chandighar’daki binaları ve yaşamı yansıtan fotoğraflar sergilenerek mimarın ideal bir şehir kurma hayalinin gerçekleşip gerçekleşmediği sorusu gündeme getirildi.
Şehirler organik büyür
Dünya nüfusunun hızla arttığı ve köyden kente göçün yoğunlaştığı günümüzde bu soru daha büyük önem kazanıyor. Bu koşullarda, mevcut şehirleri mi geliştirmeli, yoksa yenilerini mi kurmalı sorusu soruluyor.
Ancak tarih başarısızlığa uğramış ideal şehir kurma girişimleriyle dolu. İlk şehirlerin nerede, nasıl, ne için kurulduğunu tam olarak bilmesek de organik bir şekilde büyüdüklerini görüyoruz. Sivil, askeri ve dini heykellerle süslü şehir merkezleri kurulması kararı alınıp uygulandıktan bir süre sonra burada yaşamın sekteye uğradığı, şehrin yok olup gittiğini gösteren çok örnek var.
Örneğin Firavun Akhenaten MÖ 1346’da yeni bir başkent kurulması emri verdiğinde kimse bundan heyecan duymamıştı. Amarna yeni bir şehir olmakla kalmamış, Mısır’ın antik dini kültürünü de rafa kaldırmıştı. Tutankamun’un babası ve Nefertiti’nin kocası olan Akhenaten kendi tek tanrılı dinini yaratmış, eski tanrılara tarihe gömmüştü.
Başarısız örnekler
Yeni şehrin hızla kurulması kadar bu da şoke ediciydi bölge halkı için. Amarna şehri aceleyle beş yılda tamamlandı. Ama Akhenaten’in ölümü ile eski tanrılar geri geldi, yeni şehir yıkılmaya terk edildi.
Bunda 3000 yıl sonra Hindistan’da Moğol imparatoru Ekber Şah başkentini Agra’dan Fatehpur Sikri’ye taşıdı. Amarna’nın tersine burası özenle inşa edilmişti. Renkli taşlardan güzel heykeller yapılmıştı. Buranın tek sorunu su kıtlığıydı. Bütün ihtişamına rağmen bu şehrin başkentliği sadece 15 yıl sürdü. 1585’te Ekber Şah Lahor’a taşındı. Bugün binaların çoğu hala ayakta olsa da onun rüya kenti o günden beri bir hayalet şehir.
Venedik Cumhuriyeti 1593’te bir ideal şehir kurmaya karar verdiğinde ne su sıkıntısı vardı ne de dinle ilgili anlaşmazlıklar. Ama Palmanova şehri merkeze açılan geniş caddelerine ve dokuz uçlu yıldız şeklindeki mükemmel görünümüne rağmen başarısızlıkla sonuçlandı. Askerler dışında kimse burada yaşamak istemiyordu. 1611’de çıkarılan bir yasa ile, Venedik’in 70 mil kuzeydoğusunda kurulan bu şehre, serbest bırakılan mahkumlar gönderildi.
Palmanova bugün hala ayakta; ama bütün geometrik güzelliğine rağmen, ideal bir şehir olmaktan çok merak uyandıran bir yer olarak görülüyor bugün. Bu şehirde eksik olan şey de sıradan halkın, tüccar ve zanaatkârların şehri sahiplenerek buradaki hayatı canlandıramamış olmasıydı.
İdeal şehir planları genellikle rafa kaldırılmak zorunda kaldı. Bunlardan biri de 1666’da Londra’daki büyük yangının ardından Christopher Wren’in Rönesans tarzı yeni bir şehir kurma arzusuydu. Ama tüccarların, bankerlerin ideal şehri beklemeye zamanı yoktu. Planlar rafa kaldırıldı yine.
Tarih yoksunluğu
Az sayıda da olsa başarılı olan girişimler de var. Büyük Pedro’nun hayalindeki St Petersburg, Baltık Denizi’nin kenarındaki sıtmalı bataklıkların kurutulup Rusya’nın başkenti olması hedefiyle inşa edildi. Daha sonra Moskova başkent olsa da, 18. yüzyılda başlayan varlığı süresince Petrograd ve Leningrad adlarıyla da anılan St Petersburg’un güzelliği hala büyüleyicidir.
Brezilya devlet başkanı Juscelino Kubitschek’in emri üzerine kurulan başkent Brasilia 1956-60 yılları arasında tamamlandı. Şehrin geleceğe ait görünümüne rağmen işçileri hala kenar semtlerdeki gecekondularda yaşamaya devam ediyor.
İngiltere’de yeni kurulan şehirlerden sonuncusu ve en büyüğü olan Milton Keynes belki de en iyisi. Geniş caddeleri olan şehir içinde yaşayanlar tarafından da benimsenmiş. Ama Londra’daki yaşantıyı arayanlar bunu orada bulamıyor elbet. Diğer birçok ideal şehir gibi burası da organik şehirlerin sahip olduğu tarihten ve kültüründen yoksun.
Dünyadaki ideal şehir örnekleri içinde anıtları, kendi ihtiyacını karşılayan semtleri, diğer Hint şehirlerinden daha fazla sayıdaki ağaçları ve geleneksel ile moderni birleştiren yaşam tarzı ile Chandigarh en başarılı olanlardan biri.
Her ne kadar tarih bize ideal şehirlerin kağıt üzerinde plan olarak kalmasının daha doğru olacağını gösterse de Chandigarh bunun tersini kanıtlayan nadir bir örnek.