T24 - İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, "Psikolojik terör var, bilimsel terör var, terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var" dedi.
Bakan Şahin, PKK'nın masum göstermeye çalışan, bunun gayreti içinde olan insanların terör gerçeğini bir kenara bırakarak terörle mücadele edenlerle mücadele ettiğini ifade ederek, bir terörle mücadele bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapının bulunduğunu kaydetti. Terörü besleyen arka bahçedeki otların iyi teşhis edilmesi gerektiğini ifade eden Şahin, şöyle konuştu:
“Bunlara karşı başka bir sistem var. Bizim sistemimiz. Onlarda kural yok. Hukukta kural, düzen, hak, iyiyi kötüden ayırt etmek, suçluyu suçsuzdan ayırt etmek var. Hatta kandırılmış, korkutulmuş, kaçırılmış ve terör örgütüne yerleştirilmiş olanlara yönelik insani bir yaklaşımla mücadele var. Bir tarafta hukuksuzluk, bir tarafta hukuk çerçevesinde yapılan bir mücadele var ancak terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, gece arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil, sadece silahlı terör değil. Bunun bir başka ayağı daha var. Psikolojik terör var, bilimsel terör var. Terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var.”
Şahin, birilerinin saptırarak, kendine göre gerekçeler uydurarak, makulleştirerek teröre destek verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor. Terörün arkadan dolanarak arka bahçede yürüttüğü faaliyetler ki arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Almanya'dır, Londra'dır, her neyse, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur.
Çağın gereği ne kadar sivil toplum kuruluşumuz varsa o kadar demokratik bir ülkeyiz oma oraya da sızmak lazım terör açısından, sızılır, sızarsınız, sızmışlardır. Masum dernektir, bakarsınız kültür derneği, bakarsınız eğitim derneği. Şimdi dağdaki ile belki kırsaldakiyle mücadeleniz kolay bana göre ama bu arka bahçede ayrık otu ile tereler birbirine karışıyor. Hepsi yeşil renkte görünüyor. Birbirine karışıyor, kimisi zehirli, kimisi faydalı. Hangisinin faydalı, hangisinin zehirli olduğunu ancak yeyince anlıyorsunuz.”
'O psikolojik harekatın farkındayız'
Terör örgütünün arka bahçesindeki mücadelenin daha zor olduğuna dikkati çeken Şahin, bunu bir cerrah hassasiyetiyle ayırt etmek durumunda olduklarını söyledi.
Sanata karşı olmadıklarını belirten Bakan Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
Önce o arka tarafı ayırt etmekte neticede zorlanıyoruz. O ayırt etmekteki zorluktan
yararlanarak 'ben de maydanozum, ben de iyi otum, ben iyi iş yapıyorum' diyor. 'Bir şey söylüyorum, bana karışma, ben de bu bahçedeyim' diyor. Yani demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak terör her yere bir şekilde ayrık otu gibi uzanmış vaziyette. Ve bir tarafta terör yapısı bir tarafta onunla gayrihukuki, illegal yapı. Bir tarafta onunla mücadele eden sizler, hukuki yapı hukuk çerçevesinde öyle de olmaya devam edecek, şikayetimiz yok. Bir tarafta da terörün silahsız yapısı. Silahlıya destek veren yapı. Yani yardımcı kuvvetler. Yerine göre sadece şarkı söylüyor ama üç şarkının arasında bir tane de seyirciye bir şeyler söylerken arada bir güzel cümle sarfediveriyor. Ne alırsan al, ne anlarsan anla. Sanat icra ediliyor sahnede. Ne yapacaksın, sanata karşı değiliz ama işte bunları bir cerrah hassasiyetiyle ayırt etmek durumundayız, bunları hepimiz bilmek durumundayız. Terör, terörle mücadele, bir de mücadele edenle mücadele eden bir yapı var. O psikolojik harekatın farkındayız.”
O kadar hınç var ki devlete karşı, kendi paçavra ara sözleşmelerinde, devlet olmayan bir organizasyon. Yani Türk devletine düşmanlar, bunu anladık da kendilerinin kurmak istedikleri organizasyonda bile devleti kullanmayacak kadar devlet düşmanlığı var. Ne o zaman peki, devlet nedir, ne yapar? Devlet düzendir, devlet hukuktur, devlet hiyerarşidir, devlet mülkiyettir, devlet namustur, devlet özgürlüktür, eğitimdir, sağlıktır, devlet hayatın ta kendisidir. O halde devlet olmayan organizasyon, kim güçlü ise o anda, onun devleti. Gücü yeten yetene, kim egemense onun devleti. Birbirini yiyen insanların topluluğu. İnsan insanın kurdudur. Kim kimi yiyebilirse, kimin ağzı, dişleri kuvvetliyse, devlet o. Ve bunun peşine takılan sempatizanlar. Bir gün o gerçeği yaşasalar, bir gün değil bir saat, 10 dakika yaşasalar biliyorum ne yapacaklar ama kurtuluşu yok, şakası yok çünkü gidenlerden kurtulanların ifadeleri her şeyi ortaya koyuyor. Ben söylüyordum, şimdi itirafçılar söylüyor. Domuz etinden Zerdüştlüğe kadar, bilmem hangi ulustan, kardeşlikten, çok özür dilerim eşcinselliğe kadar, her türlü namussuzluğun, ahlaksızlığın, gayriinsani durumun olduğu bir ortam. Girişi var, çıkışı yok. Girişi korku, çıkışı ölüm. Böyle bir yapı.”
'Ne diyorlarsa tersine çevirmek lazım'
Bunların “ara sözleşme” diye yazdıkları bir metin olduğunu, orada madde numarasının da bulunduğunu ifade eden Şahin, şunları kaydetti:
“Bir maddesinde dernekler, bir maddede siyasi partiler bu yapının parçası. Değilse kalk, açıkla başta TBMM olmak üzere. 'Bizim için böyle yazmış birisi, nereden çıktı bu, ne alakası var' de. Çık, 'yırtıyorum onu' de yiğitsen, özgürsen, özgür değilsin. Akıllarına göre, benim Kürt kardeşlerimin hepsini köle gibi görüp 'zaten onlar otomatik üye, meclis grubu dahil siyasi yapı ayrılmaz bir parça' olarak gören bir yapı. Ondan sonra da özgürlükten bahsedeceksin, ne özgürlüğü, kendin özgür değilsin ki. Özgürsen inkar et, eğer samimiysen. Ondan sonra da barışın dili, barış, kardeşlik, özgürlük. Hangi özgürlük? TBMM kürsüsünden daha özgür, özgürlüğün ifade edildiği bir yer mi var? Dokunulmaz bir yer. O kürsüdesin.
Bu ülkede hiçbir vatandaş için daha öteye bir kürsü yok. Daha öteye bir meclis yok. Buna tahammül eden, buna toleranslı bakan, buna 'özgürlük' denen bir yapıdayız. Allah'a şükür de öyleyiz ve dünyaya da bir örneğiz. Fikrin varsa gel söyle. Kimse bir şey demiyor, demez. Bu ülkede toplumun büyük çoğunluğu fikrini söylediğinde senin peşinden gidiyorsa, senin kuralların, senin siyasetin egemen olsun. Bir taraftan bağıracaksın 'özgürlük, barış' diye bir taraftan bakacaksın senin peşinden gelen halk yok, onun sıkıntısını yaşayacaksın. Ama 'ben varım' diyeceksin, 'ben de olmalıyım' diyeceksin. Hem demokraside olacaksın hem antidemokratik arayış içinde olacaksın.
Onların zaten arka bahçelerinin, bu siyasal yapının temsilcilerinin, hatta hepsinin dilini tersten okursak çok rahat anlarız. Ne diyorlarsa tersine çevirmek lazım. Ben böyle buldum bunların niyetlerinin ne olduğunu, dünyalarının ne olduğunu. İyi dedikleri her şey kötüdür, kötü diyorlarsa iyidir. 'Barış' diyorlarsa orada savaş vardır. 'Demokrasi' diyorlarsa orada zulüm vardır. 'İnsan' diyorlarsa orada insana yönelik tuzak vardır. 'Sevgi' diyorlarsa kin ve nefret vardır. Ne diyorlarsa tersidir. Tersten okuyunca onların düzü anlaşılır.”