Sertab Erener,15 yıl önce sahnelere adım attığı zamanki insan olmadığını, çok değiştiğini söylüyor.
Aralık ayında yayınladığı konser DVD’si “Otobiyografi” ile hayatını bir diske sığdıran Sertab Erener, Elele dergisine verdiği röportajda 15 yıl önce sahnelere adım attığı zamanki insan olmadığını, çok değiştiğini söylüyor. Et yemediğini ve böcek gibi hayvanları asla öldürmediğini belirten Erener, aşkta sahiplenmediğini, çocuk yapmak da istemediğini açıklarken “İçimdeki memeliyi susturdum” diyor.
Her akıllı kadının varmak istediği noktada Sertab Erener. İşinde başarıya ermiş, yaşamının hamurunu kendi şekillendirmiş, ‘ben’ dediği varlığa, çıkıp tepeden bakabilmiş… Elbet seyahati henüz bitmemiş... Kendi içine yolculuğa çıkan her insanın dediği gibi; “Bu ölene kadar süren bir değişim. Gelişim bitti, tamam ben oldum demiyorsun, diyemiyorsun hiç” diye özetliyor içinde bulunduğu hali.
Sertab, bu yolculukla değişmiş. Özgürleşmiş. Ne kendine, ne de çevresine bağımlı. “Sesimi bile alsanız elimden, dünya başıma yıkılmaz” diyor. Varlığını yaptığı işle, aşık olduğu adamla, yaşadığı alanla anlamlandırmıyor ve sınırlamıyor. “İçimdeki memeliyi susturdum” diyor, çocuk yapmak istemiyor. İşini elinden alsanız dahi varlığını sorgulamıyor. Yaşamak için ölüm makinesine dönüşen insanlığın alışıldık rutinlerine karşı çıkıyor, hayvan öldürüp yemeyi reddediyor, vegan besleniyor.
Et gırtlağımdan inmiyordu
Mesela Demir’le Bodrum’da köyde yaşıyoruz ve burnumuzun dibinde inekler var. O ineklerin gözlerinin içine bakıp sonra onun kesilmiş etini yiyemeyeceğim. Yiyemiyorum. Ya da böceklere dokunamazdım eskiden. Şimdi her böceği elime alabiliyorum. Çünkü aramdaki mesafeyi kaldırdım. Çünkü o da yaşayan bir varlık, bana zarar vermek için orada değil. Ben durup dururken onun tepesine basıp öldürüyorsam bunun refleks olarak korkunç bir şey olduğunu izlemeye başladım kendimde. Ve yavaş yavaş kaçıyorsun bundan, o kadar otomatiğe bağlamışsın ki. Bu kadar zaman boyunca yapmışsın, sivrisineği ezmişsin... Öldüren bir makine gibi hissetmeye başladım kendimi. O yüzden de her yaptığımda yavaş yavaş acı çekmeye başladım. Eti yerken gırtlağımdan inmiyordu. Bu bir çeşit arınma. Ne oluyorsa oluyor, bu süreç seni başkalaştırıyor.”
Bodrum evi, İstanbul işi artık Sertab’ın. “İstanbul’u Demir’le bir çalışma merkezi haline getirdik. O merkeze geliyoruz, bir haftalık on günlük programlarımızı yapıyoruz. Günleri ayarlıyoruz ve buraya geldiğimizde başka hiçbir şey yapmıyoruz ve düşünmüyoruz” diyor.
Sıra Grammy ödülünde
Aklının açılımlarını bir kenara bırakmak çok zor Sertab’ın. Çünkü olmazı olduran, duvarları yıkan da bu açılımlar aslında. Türkiye sınırları içinde yapılan müzikle ilgili bilinen tüm ‘olmaz’ları yıkıyor Sertab. Demir Demirkan’la birlikte hazırladıkları türküleri dünyaca ünlü müzisyenlerle birlikte icra ederek İngilizce versiyonlarını dünya müzik sahnesine sunmaya hazırlanıyor şimdi. Bu albümle, ‘olmaz’ denilen kaç yıllık Eurovision hayalimizi gerçekleştirdiği gibi, Grammy’yi de kucaklamayı istiyor. Kişisel gelişime aklını takan bir kadın olarak derdi hırs, övgü ve elinde tutacağı bir heykel değil elbette. Mesele hep daha iyisini yapmak, ‘zor’ eşiğini yükseltmek, yine kendini bir adım öteye taşımak. İşiyle ilgili kendine hedefler koyuyor ve olacağına, yapacağına yüzde 100 inanıyor. Ve yapıyor.
Öte yandan da bu ilkbaharda çıkarmayı öngördüğü albümü için şimdi çok ama çok çalışıyor. “Bugüne kadar 15 yıldır benimle yürümüş ve bana destek vermiş herkes bu albümde olacak. En önemlisi de Sezen’le çalışıyor olmam. Bu arada Demir’le de beste yapmaya devam ediyoruz...” diye anlatıyor hazırlık sürecini.