Anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin uzlaşıya vardıklarını açıkladığı anayasa değişikliği metni ile ilgili olarak "15 Temmuz gecesi, darbeciler karşısında ‘sivil siyaset’ kazandı; ama eğer rejim değişikliği için anayasa gündemi bu şekilde sürdürülürse, ‘demokrasi zaferi’nden söz edilemeyecek. ‘Yeni’ anayasal düzen ise, ‘15 Temmuz Anayasası’ olarak anılacak" dedi.
7 Kasım 1982’de oylandığı halde, 12 Eylül 1980 tarihli darbe ürünü olması nedeniyle, ‘12 Eylül Anayasası’ olarak anılır genellikle.
Bunun nedeni, darbeyi yapan MGK üyelerinin Anayasa’nın özü ve genel çizgileri üzerinde belirleyici konumu. Fakat bu irade ve/ya eğilim sınırlı kaldı; iki açıdan:
1961’in devamlılığı: 1982 metni, 1961 Anayasasına tepki özelliği taşısa da, yasama-yürütme ve yargı yapılanması ve ilişkilerinde –Senato’nun kaldırılması dışında- köklü değişiklikler yapmadı.
İzlenen usul: Usul, MGK tarafından belirlendi; Danışma Meclisi’ni oluşturmada da MGK tercihleri belirleyici oldu.
K. Evren ve MGK üyelerinin sloganı, “bir kez daha 12 Eylül öncesi ortam ve koşullarına dönülmemesi” idi. Buna karşılık, anayasal doğum anında bile ‘reddi miras’ sınırlı kaldı…
Kendilerinin ‘yeni’ dedikleri ise, çabuk eskidi; zira 1987’de başlayan değişiklikler, bu kez, ‘12 Eylül mirası’nı aşamalı olarak büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Nereye kadar? Anayasal metamorfoz (başkalaşım) deyimini kullanma eşiğine kadar.
15 Temmuz’da yapılmak istenen:
15 Temmuz döneminde gündeme oturtulan ‘anayasal tasarım’ ise, 1961 ve 1982 reddiyesi ile sınırlı kalmadı. Hatta, temelleri Osmanlı’da atılan Cumhuriyet kazanımlarına tepki ve onların reddi anlamını taşıyor. Bir hedef farklılaşması açık.
Kapalı kapılar ardında pazarlık
Bunun için farklı bir usul izleniyor: ‘Darbe yönetimi’ bile, elden geldiğince açık ve kurumsal bir usul izliyordu. Şimdi ise, ‘kapalı kapılar arkasında’ ortaya çıktığı beyan edilen ‘pazarlıkta’, sadece iki taraf dışında pek bir şey bilinmiyor.
Fail ve aktörlerin yer değiştirmesi:
Asıl fark, ‘fail ve aktörlerin yer değiştirmesi’dir. Şöyle ki;
1982 Anayasası ve 12 Eylül Darbesi mimarları aynı… Fail ve aktör karışımı söz konusu; gerekçeleri şu: “Anayasal kurumlar işlemez hale gelmiş, anarşi ve terör toplumu iç savaş eşiğine getirmişti; amacımız, Türkiye’yi etkili anayasal kurumlara ve toplumsal düzen ortamına kavuşturmak…” Özeti: Başkalarının kötü yönetiminin sonuçlarını ortadan kaldırma yükü ve etkili yönetimi kurma sorumluluğu bize düştü; zaten bunu sağlayınca biz yönetimden çekileceğiz…
Anayasa’ya yöneltilen eleştiriler karşısında ise, K. Evren’in, “şartlar değiştikçe Anayasa da değiştirilebilir” sözleri belleklerde…
Kısacası; 1982 Anayasası yapıcıları ile darbe failleri aynı olduğu için, ‘12 Eylül Anayasası’ damgası, açıklanabilir ve anlaşılabilir.
Ne var ki, 15 Temmuz failleri ile (2017 baharında tamamlanması amaçlanan) ‘yeni anayasa’ aktörleri farklı olduğu halde, ‘15 Temmuz’, her ikisi için de milat olacak ve ‘anayasa mimarları’, ‘15 Temmuz anısı’nı yaşatma misyonunu üstlenmiş olacaklar.
Oysa 15 Temmuz öncesi ve sonrası yöneticileri aynı. Bu nedenle;
Yönetim sorumluluğunu başkalarına atamazlar; tam tersine, “biz çok iyi yönettik” diyorlar.
Anayasa’ya da atamazlar: (“Anayasa’nın amir hükümleri ihlal edildiği için 15 Temmuz’a gelindi” demeseler de, 1982 Anayasası’nı, ‘15 Temmuz Darbe Girişimi’ nedeni olarak gösteremiyorlar.
Kalıcılık adına: “Bugünü değil, önümüzdeki on yılları düşünerek rejim değişikliği” yapıyoruz demeleri ise, 12 Eylül mimarlarının esnek yaklaşımının tersine, ‘Anayasa değişikliği’ kalıcı olacak anlamında. Belki geçici olan sadece, 2019’a kadar olan dönem.
Geçiş dönemini; MGK, ‘anayasal kurumların parçası’ olmaktan çekilmek şeklinde anılıyordu; AKP-MHP ittifakı ise, geçiş dönemini, ‘anayasal kurumlar düzeni’ne tam hâkimiyet için hazırlık dönemi olarak görüyor.
Darbeyi ‘önledi’, iki ay dayanamıyor
Bu çerçevede bir başka fark ise, 12 Eylül darbecileri, rejim değişikliği öngörmeyen bir anayasa sürecini, iki yıl iki aya yaydı; şimdi darbeyi önlemekle övünen yönetim ise, iki ay bile dayanamıyor. Yani şunu söyleyememe sabırsızlığı içinde: “20 Ocak 2017’de kaldıralım OHAL’i ve anayasa tartışmasını başlatalım…”.
Özetle; evet, 15 Temmuz gecesi, darbeciler karşısında ‘sivil siyaset’ kazandı; ama eğer rejim değişikliği için anayasa gündemi bu şekilde sürdürülürse, ‘demokrasi zaferi’nden söz edilemeyecek. ‘Yeni’ anayasal düzen ise, ‘15 Temmuz Anayasası’ olarak anılacak.