Gündem

Hüseyin Gülerce, Fethullah Gülen'in 'taşhiyeciler' konuşmasını nasıl savunmuştu?

'Muhterem Gülen hatırlatıyor; demokrasi yokuşunun çileleri henüz bitmedi. Milletçe uyanık olmalıyız'

16 Aralık 2014 14:54

Yakın zamana kadar önde gelen isimleri arasında bulunduğu Fethullah Gülen cemaati ile yollarını hükümetle yaşanan çatışmanın ardından ayıran Hüseyin Gülerce'nin, 14 Aralık operasyonuna gerekçe gösterilen "Taşhiyeciler" grubuna ilişkin olarak yaklaşık 5,5 yıl önce kaleme aldığı yazı tartışılıyor. Bugün cemaati suçlayan Gülerce'nin tartışılan yazısında, "taşhiyeciler grubuna cemaat komplosu" iddiasının kanıtları arasında öne sürülen Gülen'in 2009'daki konuşması "komplo" değil "demokrasi uyarısı" olarak değerlendiriliyor. Gülerce, "şer şebekesinin yeni oyunları" bağlamında "Yarın Tahşiye diye bir şey icat edebilirler, Allah korusun... Ellerine de Kalaşnikofları verirler" diyen Gülen'in bugün suçlanan konuşmasını, "Muhterem Gülen hatırlatıyor; demokrasi yokuşunun çileleri henüz bitmedi. Milletçe uyanık olmalıyız" sözleriyle yorumluyor.

Cemaat yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonunda ifadesine başvurulan, gözaltında bulunan Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'yı "şov yapmak"la suçlayan Gülerce'nin 10 Nisan 2009'da Zaman'da yayımlanan "Gülen, neden uyardı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

 

Gülen, neden uyardı?

 

Muhterem Fethullah Gülen'in, yeni bir irtica kampanyası açılabileceği konusundaki uyarısı, geniş bir çevrede merak uyandırdı. Hürriyet'te Ertuğrul Özkök dün, "Hoca durup dururken bu konuyu niye yine gündeme getirdi? Neden böyle bir uyarı ihtiyacı duydu?" diye soruyor. Siyasetin önemli isimlerinden beni arayıp soranlar da oldu.

Sayın Gülen, kritik dönemlerde, bazıları rahatsız olsa da ülkemizin ve insanımızın geleceği adına her defasında ikaz ve tavsiyelerde bulunuyor. 12 Mart 1995'te İstanbul'da Gazi Mahallesi olaylarının hemen ertesinde Zaman'ın arka sayfasını boydan boya kaplayan "Ben de Alevîyim" başlıklı yazısını hiç unutmuyorum. Bu ülkede Sünnî-Alevî kavgası çıkarmak için komplo kuran insanların oyununu bu yazı bozmuştu. O olay bahane edilerek 27 Mayıs türü bir darbe planlayanların hesabı o gün boşa çıkarılmıştı. 28 Şubat sürecinde de ülkede tansiyonu düşürmek, dindar insanların sokağa dökülmesine fırsat vermemek için Sayın Gülen her saat, her gün sancı çekti.

Bugün Ergenekon davasının seyrinden, işte en son KKTC'ye uzanan kollarından anlıyoruz ki bu ülkede, meşrû idareye karşı insafsızca, zalimce, hemen her alanda tertipler, komplolar ve provokasyonlar hazırlanmış. "İrtica" tehlikesi icat etmek için, bir Sünnî-Alevî kavgası için, Türk-Kürt kavgası için, siyasî partileri içeriden karıştırmak, koalisyon yıkıp yeni hükümetler kurmak için; terör örgütleri kurmaktan tutun da darbe planları, hazırlıkları yapmaya kadar, her gün fitne fesat peşinde koşulmuş.

Sayın Gülen'e, haftalık sohbetlerinin yayınlandığı www.herkul.org sitesinde yer alan şu soru soruluyor:

"Yakın geçmişte ülkemizde çeşit çeşit vahşetler Müslümanlara isnat edilerek, "irtica tehlikesi" gündemlerin ilk maddesine konuldu. Artık Türkiye'de irtica oyununun sona erdiği söylenebilir mi?"

Gerçekten merak konusudur; devam eden Ergenekon davası sayesinde artık, devlet içindeki hukuk dışı yapılanmaların devri sona ermekte midir? Yoksa bu örgütler direnmeye, yeni oyunlar için hazırlıklar yapmaya devam etmekte midir? Demokrasimiz artık rahat bir nefes alabilir mi?

Sayın Gülen, şer şebekelerinin kolay pes etmeyeceklerine dikkat çekiyor. Yeni oyunlar hakkında, hem gönüllüler hareketi mensuplarını ve dinî cemaatleri hem de emniyet güçlerini, siyasîleri ve medyayı uyarmaktadır. Bunu yaparken de çok çarpıcı bir hatırlatmada bulunmaktadır:

"28 Şubat öncesinde bir kısım şaşkınlar zuhur etti. Giyim-kuşamdan ibadet tavırlarına kadar pek çok hareketleriyle aykırılık sergileyen bu insanlar, topluma figüran olarak sunuldu. Onlara bir kısım roller verildi; kimisi tarikat şeyhi kisvesine bürünüp medyada boy gösterdi, kimisi teokratik düzeni hâkim kılma sevdalısı bir gerici numarası yaptı, kimisi mürtecilerin ağına düşürülüp kandırılmış bir kurban rolü oynadı ve kimisi de karanlık güçler tarafından kiralanan bir tetikçi, kanlı katil olmasına rağmen irticâ piyesinde 'Allah'ın ordusu'nun sadık bir eriymiş gibi sahne aldı. Figüranlar, rollerini öyle gerçekçi ortaya koydular ki; herkes oynananın, bir oyun olduğunu unutup ülkenin elden gittiği zehabına kapıldı. Dün olduğu gibi bundan sonra da, dışarıdan da beslenen bazı şer şebekeleri samimi müminleri terörist gibi göstererek yeni bir irtica yaygarası koparabilirler."

Gülen, bu konuda yapılan hazırlıklar konusunda da net ifadeler kullanıyor:

"Yarın Tahşiye diye bir şey icat edebilirler, Allah korusun. Kitap okuyan Müslümanlarla, okudukları kitaplarla ayakta durmaya çalışanların içine adam sokmaya çalışabilirler. Kitapların sahibi zatın (Bediüzzaman Hazretleri) posterlerini evlerine asabilirler. Ellerine de Kalaşnikofları verirler. İki yerde eylem yaptırıp, 'demek ki fırsat bulunca bunlar da silaha sarılabilir' derler. Çuvaldızı bile olmayan insanlara (muhabbet fedaisi gönül erlerine) terörist damgası vurmak isteyebilirler."

Evet, muhterem Gülen hatırlatıyor; demokrasi yokuşunun çileleri henüz bitmedi. Milletçe uyanık olmalıyız...