Gündem

Hürriyet yazarı: Yalan ve siyasal İslam bir paranın iki yüzü gibiler

"Cihangir’deki plakçının basılmasının ardından havuz gazetelerinde 'Kabataş' yalanının bir benzeri piyasaya sürüldü"

22 Haziran 2016 13:39

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, İstanbul Cihangir'de Radiohead etkinliği düzenleyen Velvet Indieground adlı plakçıya düzenlenen saldırıyla ilgili olarak, "Cihangir’deki plakçının basılmasının ardından havuz gazetelerinde 'Kabataş' yalanının bir benzeri piyasaya sürüldü. Gerçi bu yeni yalanları, Kabataş yalanı gibi güçlü bir cinsel fantezi de içermiyor. Kabataş’ın renkli fantezi dünyası, artık uydurandan mı kaynaklanıyordu bilemeyeceğim ama bildiğim şu ki, 'yalan' ile 'siyasal İslam' bir paranın iki yüzü gibiler. Biri yazı, diğeri tura" dedi.

Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Rejim üzerindeki örtüyü atıyor" başlığıyla yayımlanan (22 Haziran 2016) yazısı şöyle:

Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara karşı dayanışma göstermek için "nöbetçi genel yayın müdürlüğü" yapan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve Erol Önderoğlu'nun tutuklanması Türkiye'deki rejimin otoriter ve baskıcı yönünün giderek daha da artacağının bir işaretidir.

Hükümet uygulamalarına muhalefet edenleri tutuklamak amacıyla ihdas edilen Sulh Ceza Hâkimliği kurumu da böylece işlevini yerine getirmiş oluyor.

Tutuklama kararı veren yargıcın, adli kontrol uygulamasını “suç ve şüpheli açısından yetersiz” bularak tutuklama kararı vermesi, adalet tarihine eklenecek bir utanç sayfasıdır.

Tutuklanan kişilerin kim oldukları kamuoyu tarafından biliniyor.

Böyle bir suçlamadan korkarak kaçacak olsalardı zaten gönüllü olarak nöbetçi genel yayın müdürü de olmazlardı.

Tutuklama gerekçesi “terör örgütünün propagandasını yapmak”!

Yani özü itibariyle düşünce özgürlüğü ile ilgili bir durum.

Ve bugün AB’ye vize kalkmıyorsa, bunun sebebi de bu tür iddiaların Türkiye’de insanlara kolayca yöneltilebiliyor olması ve mahkemelerin de bununla ilgili kolayca tutuklama kararı verebilmesi.

Sulh Ceza hâkiminin yaptığı iş, aslında “terör örgütü propagandasını” cezalandırmak değil.

Yapmak istedikleri, toplumda korkuyu büyütmek ve rejimin nihai amacı olan yere ulaşabilmek.

Korkuyu büyütecekler ki herkes sinecek, susacak, “Sıra bana gelmesin” diye muhalefetini göstermeyecek.

Bunu şimdilik mahkemeler eliyle yapıyorlar.

Yakın bir gelecekte, böyle hedef gösterilenlerin “meczuplar” tarafından bizzat cezalandırıldıklarını da göreceğiz.

Bakın Ankara ve İstanbul’da Hürriyet’e saldırıp camı çerçeveyi indirenlere ceza verildi mi?

Ceza verilmediği gibi o eşkıyaların başındaki, bakan yardımcılığı görevine bile getirildi.

Çünkü bu baskıcı rejim de kendinden önceki benzerleri gibi amacına ulaşmak için her yolu kullanacak tıynette.

Kafalarının gerisinde uzun süredir sakladıkları şeyi yavaş yavaş ortaya çıkarıyorlar.

Demokrasi tramvayı son durağa yaklaşırken, rejim, üzerindeki örtüyü artık tamamen kaldırıp gerçek yüzünü ortaya koymak üzere.

İslamcı bir baskı rejimi, tüm kurumlarıyla üzerimize çullanmaya hazırlanıyor.

 

"Yüzde yüz bile haklı olsanız demokrasi uzlaşmayı gerektirir"

 

NBC televizyonunda her gece “talk show” yapan Jimmy Fallon, geçenlerde artık görev süresinin sonuna yaklaşan ABD Başkanı Obama’yı konuk etmiş.

Fallon ile Obama’nın karşılıklı sohbetlerini Hıncal Uluç, Sabah’taki köşesinde aynen aktardı. (18 Haziran 2016. İnternette bulup okuyabilirsiniz.)

Bizim “Ağır ol da molla desinler” düsturu ile yetişmiş, deyim yerindeyse “kabız” siyasi âlemimiz için ders olacak nitelikte bir sohbet programı bu.

Sorular samimi, yanıtlar samimi. Karşılıklı espriler yapılıyor, çanak soru yok.

Fallon, bir sorudan önce, Obama’nın eski bir sözünü hatırlatıyor:

“Yüzde yüz bile haklı olsanız, demokrasi uzlaşmayı gerektirir.” Ve Obama, bu sözü neden söylediğini şöyle açıklıyor:

“Bu hem evliliğe, hem de demokrasiye dair bir tüyoydu, gençlere. Demokrasinin her zaman, istediğiniz an istediğiniz şeyi alacağımız anlamına gelmediğini öğrenmeliyiz. Ki bu insanın 3 yaşındaki çocuğuna bile öğrettiği bir şey. Ama bir şekilde Kongre, bazen bunu anlamıyor. Bazen siyasette her şeyi almayı bekliyoruz. Burası büyük, karmaşık, çok çeşitli bir ülke. Birbirimizle konuşabilmeli, birbirimizi dinleyebilmeli ve duruma göre ilkelerimizden şaşmadan ödün vermeliyiz. Ama gelişme kaydetmek için çok yolumuz olduğunu da bilmeliyiz.”

“Zavallı Obama”, acaba Türkiye’nin bugünkü halini görse neler hissederdi.

 

Yalandan bıkmıyorlar

 

Cihangir’deki plakçının basılmasının ardından havuz gazetelerinde “Kabataş” yalanının bir benzeri piyasaya sürüldü.


Gerçi bu yeni yalanları, Kabataş yalanı gibi güçlü bir cinsel fantezi de içermiyor.

Kabataş’ın renkli fantezi dünyası, artık uydurandan mı kaynaklanıyordu bilemeyeceğim ama bildiğim şu ki, “yalan” ile “siyasal İslam” bir paranın iki yüzü gibiler. Biri yazı, diğeri tura.

Bu yalan da Kabataş yalanının uydurulduğu gazeteden piyasaya sürüldü, havuz gazeteleri de ona eşlik etti.

Saldırgan, karısına laf atıldığını filan iddia ediyor ama Periscop yayınında ettiği küfürler ve içki ile ilgili söylediği sözler, bu ifadeyi tamamen yalanlıyor.

Şimdi İstanbul Emniyeti’ni göreve davet ediyorum.

Bölgedeki MOBESE kameralarının kayıtları güvence altına alınsın. Civardaki dükkânların, binaların güvenlik kameralarının kayıtları da! Kayıtları inceleyip savcılığa bildirin.

Bu saldırgan doğru mu söylüyor, yoksa bir yalana figüranlık mı yapıyor, ortaya çıksın.