Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, ABD Başkanı Joe Biden'ın 1915 olayları için "soykırım" tanımlamasını yapmasına ilişkin, "Biden’ın 24 Nisan duyurusu, Türkiye’de zaten belirgin bir şekilde ABD aleyhtarı olan iklimi kaçınılmaz olarak sertleştirecek, ilişkinin sürdürülebilmesini daha da zora sokacaktır" dedi.
Ergin, "Demokrat Başkan Joe Biden’ın geçen ocak ayında işbaşı yapması Trump’ın devrettiği kilitlenmiş tabloyu daha da ağırlaştırmıştır. Öncelikle Başkan Biden’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bilinçli bir tercihle üç ayı aşkın bir süre diyaloğa girmekten kaçınması, yeni bir başlangıç yapılabilmesi imkânını ortadan kaldırmış, ilişkileri bir başka belirsizliğin kaplamasına yol açmıştır. Belli ki, başka saiklerin yanı sıra başta S-400 olmak üzere kendi pozisyonlarını Türk tarafına kabul ettirmeye dönük bir yaklaşım da rol oynamıştır Biden’ın telefon açmama kararında. Derken Biden’dan Erdoğan’a ilk telefonunun geçen cuma günü ABD Başkanı’nın 'Ermeni soykırımı'nı resmen tanıyacağı yolundaki bildirimiyle birlikte gelmesi ilişkileri yeni bir krizin içine çekmiştir. Çözümsüz biri şekilde seyreden bütün sorunların üzerine bu kez 'Ermeni soykırımı' dosyası eklenmiştir. Bu konuda geçmişte sıkıntılar daha çok Kongre ile yaşandığı için yönetim ile ilişkiler bu dosyadan etkilenmemekteydi. Oysa şimdi meselenin kaynağında bizzat ABD Başkanı yer alıyor" ifadesini kullandı.
Ergin, yazısına şöyle devam etti:
"Biden’ın 24 Nisan duyurusu, Türkiye’de zaten belirgin bir şekilde ABD aleyhtarı olan iklimi kaçınılmaz olarak sertleştirecek, ilişkinin sürdürülebilmesini daha da zora sokacaktır.
Ayrıca, ABD’de Ermeni grupları tarafından 1915’teki tehcir kararıyla ilgili sigorta şirketlerini de içine alacak şekilde tazminat davaları açılması ihtimali, şimdiden ilişkilerin geleceğine dönük yeni bir potansiyel kriz alanına işaret ediyor.
Türk makamları, “soykırım” iddiaları karşısında uluslararası hukuk açısından sağlam bir zeminde durduklarını düşünseler de, ABD’deki mahkemeler bugünden öngöremeyeceğimiz sürprizlere sahne olabilir. Son tahlilde bu mahkemeler bir sonuç yaratmasa bile, önümüzdeki yıllar ve on yıllar içinde ABD cephesinde Türkiye’nin enerjisinin azımsanmayacak bir bölümünü tüketebilecektir. Dolayısıyla, bu davaların Türk-ABD ilişkileri üzerinde olumsuz bir etki icra etmesi şaşırtıcı olmaz.
Bütün bu süreçler muhtemeldir ki, Türk kamuoyunun ABD’den, daha genel bir çerçevede Batı’dan daha da uzaklaşması sonucunu beraberinde getirebilecektir.
Gelinen noktada Türkiye-ABD ilişkilerinin önümüzdeki dönemde nasıl yönetilebileceği sorusu, içinden çıkılması çok zor bir sınava dönüşüyor her iki ülke açısından da."