Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticilerine yönelik düzenlenen operasyonla ilgili olarak "Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü aradım hemen, neler olduğunu anlamak için. Telefonu 'Ben dışarıdayım daha abi' diye açtı; bugünlerde gazeteci milletinin içinde bulunduğu ruh halini özetliyordu" dedi.
Dün Cumhuriyet gazetesine yönelik düzenlenen operasyonda Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile gazetenin yazar ve yöneticilerinden Turhan Günay, Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin, Güray Öz, Musa Kart, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Bülent Yener, Eser Sevinç ve Kadri Gürsel gözaltına alındı.
Murat Yetkin'in "Ben dışarıdayım daha abi" başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Dün sabaha Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun evi basılarak gözaltına alındığı haberiyle haftaya başladık.
Haftayı zaten 7 şiddetinde Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) depremiyle kapamıştık.
Olağanüstü Halin getirdiği KHK imkânını sonuna dek zorlayarak savunma hakkının daha da kısıtlanması kendi başına bir heyulaydı.
Rektörlerin atanmasını Cumhurbaşkanı’na bırakan KHK da öyle…
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan “AKP Anayasayı KHK’lar ile değiştiriyor, kendi Baaas rejimini kurmak istiyor” çıkışı gelmişti.
Yargı ve akademi üzerindeki siyasi etki artıyor derken, 30 Ekim akşamı Diyarbakır’dan Gültan Kışanak, Ayla Akat ve Fırat Anlı’nın PKK’ya yardım suçlamasıyla tutuklandığı haberi duyulmuştu.
31 Ekim sabahındaysa önce Murat’ı duyduk.
Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü aradım hemen, neler olduğunu anlamak için.
Telefonu “Ben dışarıdayım daha abi” diye açtı; bugünlerde gazeteci milletinin içinde bulunduğu ruh halini özetliyordu.
Erdem, Cumhuriyet’in bir önceki yayın yönetmeni Can Dündar ile birlikte 92 gün hapis yatmış, Şubat 2016’da salıverilmişti.
O zaman Suriye’ye giden MİT kamyonları haberi nedeniyle Fethullahçı şebekeye, hükümet ve savcılarca yeni takılan adıyla Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) yardım etmekle suçlanıyorlardı.
Dün savcılık tarafımdan yapılan açıklamaya göreyse, Cumhuriyet yönetici ve yazarları, hem FETÖ, hem de PKK’ya –üye olmadan- yardım etmişlerdi.
Artık Türkiye’de Kemalizmin, ulus devletin bayraktarlığını yapan Cumhuriyet gazetesinin nasıl olup hem darbeci-İslamcı çizgideki Fethullahçılara, hem Kürt ayrılıkçılığı uğruna terör eylemleri yapan PKK’ya yardımcı olduğunu anlamaya çalışmıyorum bile.
Örneğin yıllardır Fethullahçı örgütlenmeyle en çok didişen, makaleler, kitaplar yazan, bu nedenle hedef yapılan Hikmet Çetinkaya’nın Fethullahçılara yardım suçlamasıyla içeriye alınmış olması gerçeküstü geliyor bana.
75 yaşıyla yürüme zorluğu çeken Aydın Engin’in koluna giren genç polis memuru tarafından sanki kaçabilecekmiş gibi zorlanmasını kaldıramadım mesela; nefes nefese yolun kenarındaki duvarın kenarına oturdu. Aklıma yıllar önce Ergenekon davasında merhum Türkan Saylan’a yapılanlar geldi.
Ama zaten savcılığın açıklaması ile hükümeti arasında da çelişki olduğu anlaşıldı ilerleyen saatlerde.
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Cumhuriyet gazetesinin yazar kadrosuna yönelik operasyon değil, Cumhuriyet Gazetesi Vakfına ilişkin, Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma var. Ağustos ayının 18'inde başlatılan bir soruşturmadır” dedi Bakanlar Kurulu ardından sorulunca.
Alev Coşkun’un ihbarından söz ediyordu.
Öte yandan Murat Sabuncu, Aydın Engin, mesela Kadri Gürsel Cumhuriyet Vakfı yönetiminde değillerdi. Yerine oturmayan bir şeyler vardı hem savcılık, hem hükümet açıklamasında.
İşin bir de algı kısmı var.
Algı kısmında basının manevra alanının giderek daraldığı, aykırı söz söylemenin giderek zorlaştığı var.
Bir başka algı da, Erdoğan ve hükümetin 15 Temmuz sonrası siyasi ortamı kendi siyasi konumlarını güçlendirmek için kullanmaya, darbecileri cezalandırmakla kalmayıp o arada bütün muhalif sesleri de kısmaya çalıştığı şeklindedir.
Türkiye haklı olarak 15 Temmuz darbe girişimini püskürtmüş olmasının demokratik dünyada yeterince anlaşılmadığından yakınıyor. Ama bu tablo devam ettikçe hükümetin de, sivil toplumun da 15 Temmuz ve sonrasını anlatması zorlaşıyor.
Sabaha dönersek, Erdem ile konuşmamız bitince, “Aman ha” dedim, “Birilerine söyle, senin başına da bir şey gelirse haberimiz olsun”.
Tabii artık kim, kime, kimin haberini verir? O da belli değil…