Gündem

Hürriyet ile Sabah arasındaki dekolte krizi sürüyor: Haber mi, değil mi?

Sunucu Gözde Kansu'nun işine son verilmesinin ardından, Sabah gazetesi ile Hürriyet gazetesi arasındaki 'haber mi, değil mi' tartışması devam ediyor

14 Ekim 2013 15:36

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in "Bir kanaldaki yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu" sözlerinin ardından sunucu Gözde Kansu’nun ATV'deki işine son verilmesinin ardından Sabah ve Hürriyet gazeteleri arasında başlayan polemik devam ediyor. Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, kadın bedeninin sömürülmesi konusunda Tan ve The Sun gazetelerini örnek göstererek, Sabah gazetesinin aldığı tavır için “Sadece Türkiye'de değil, Batı'da da yeni değerler, yeni etik anlayışı yükselişte” ifadelerini kullandı. Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici de Sabah gazetesinin Hürriyet gazetesi aleyhinde yaptığı yayınları eleştirerek, “Dekolte krizi, gazetelerin o medya grubunun televizyonlarının tanıtım bülteni haline gelmesinin yanlışlığını bir kez daha gösterdi. Sabah gazetesi, ATV’nin (hatta yapım şirketinin) savunma bülteni gibi çıkıyor. Grup televizyonunun yaşadığı krize, dışarıdan bir göz gibi yaklaşamıyor” dedi.

Hürriyet gazetesinin Gözde Kansu’nun kovulmasıyla ilgili 9 Ekim tarihli sayısında sürmanşetten verdiği “Dekolte krizi büyüyor” başlıklı haberi ve yine Doğan Grubu’na ait olan Radikal’in “Bu olmadı” başlığıyla manşetten yayımladığı habere cevaben (10 Ekim 2013) “Bayat oyunları millet yutmuyor” başlığıyla karşı bir iddiada bulunan Sabah, Doğan Grubu’na sert eleştirilerde bulunmuştu. Hürriyet başsayfasında (11 Ekim 2013) Sabah’ta yer alan habere yönelik “Medya savaşı tuzağına düşmeyiz” başlıklı bir açıklama yaparken, Sabah gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak “Anlayana” başlıklı yazısında Hürriyet’i eleştirerek, “Biz kadın bedeni üzerinden gazetecilik yapmayı özgürlük ambalajına sarılmış gayrı ahlaki zihniyet olarak algılıyoruz. Hele kadın bedeni üzerinden siyasi dalavere çevirmeyi, mesleğin en utanç verici versiyonu olarak değerlendiriyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Erdal Şafak’ın Sabah gazetesinde “Sabah'tan mektup: Tan'dan The Sun'a” başlığıyla ve Faruk Bildirici’nin Hürriyet gazetesinde ve kişisel sitesi web sitesi www.farukbildirici.com’da  “Sabah okurlarının bilme hakkı” başlığıyla yayımlanan (14 Ekim 2013 ) yazıları şöyle:

 

Sabah'tan mektup: Tan'dan The Sun'a

 

Bir gazetenin tirajını artırmasının iki yolu var: 1-Okur ile gazete arasındaki güven endeksini çok sabır, çaba ve tutarlılık gerektiren bir politikayla sürekli yukarıya çıkarmaya çalışmak. 2- Toplumun bazı kesimlerine çekici gelebilecek konuları sömürmek. Özellikle de cinsel istismara dayalı habercilik yapmak. 

İlki zor ama o denli soylu. İkincisi ise kolay ama o denli de utanç verici.

İkincisine bizde en somut örnek olarak 1980'lerin ilk yarısındaki "Tan" gazetesi kasırgasını gösterebiliriz. Milyonun çok ama çok üstünde tiraja ulaştı "Tan" ama kimse onu gazete yerine koymadı.

İngiltere'de de tiraj rekorları kıran "The Sun" gazetesi "Tan"ın az buçuk edepli Batı versiyonu kabul edilebilir.

Hani, şu "Üçüncü Sayfa Güzeli" ile ünlenen gazeteden söz ediyorum. Ama o sayfa da, o güzel de, o gazete de artık giderek daha fazla öfke şimşeklerini üstüne çekmeye başladı.

Buyurun size dün Fransız "Le Figaro" gazetesinde yayınlanan haberin çevirisi: 

 

***


"Çıplak göğüslü veya bikinili kızlar artık sıktı! İngiltere'de Essex Üniversitesi öğrencileri The Sun gazetesinin okul kampusunda satışını yasaklamaya karar verdiler.

Karar, üniversitenin öğrenci derneğinin ısrarlı kampanyası sonucu alındı. Derneğin başkan yardımcısı Chantel Le Carpentier, şöyle diyor: 'Gazeteler toplumun dengeli bir aynasını yansıtmak zorundalar. Oysa The Sun erkekleri iş dünyası, politika, spor gibi alanlarda haber yapıyor, kadınlar ise üçüncü sayfada yarı çıplak bedenlilere indirgeniyor.'

The Sun, başarısını büyük ölçüde üçüncü sayfaya borçlu. O formül sayesinde 1960'ların sonundan bu yana tirajını sürekli artırdı ve liderliğe oturdu.

Son haftalarda Essex Üniversitesi öğrencileri The Sun'a karşı protesto eylemlerini yoğunlaştırdılar. Kampustaki bayiye gelen gazetelere 'Çıplak göğüsler aktüalite değildir' sloganı yazılı bantlar yapıştırdılar.

Söz yine öğrenci derneği başkan yardımcısı Chantel Le Carpentier'in: 'Biz, yeni kuşak kadınların yeteneklerini ve başarılarını ön plana çıkarmaya çalışan bir toplumun parçasıyız. Ama yetenekleri yerine fizikleriyle değerlendirildiği sürece, kadınların her işin altından kalkabileceklerini nasıl anlatabileceğiz? The Sun, kadın bedenini sömürdüğü sürece kampusumuza giremeyecek.'

Essex Üniversitesi böylece The Sun'ı boykot eden 20'nci üniversite oldu. Boykot kampanyasına katılanlar arasında London School of Economics, Manchester Üniversitesi, Sheffield Üniversitesi gibi İngiltere'nin en saygın eğitim kurumları da yer alıyor." 

 

***


Bu haber size geçen hafta medya gündemine damgasını vuran polemiği çağrıştırdı mı? 

"Kadının bedeniyle değil birikimiyle, yetenekleriyle, başarılarıyla değerlendirilmesi" görüşünü savunan SABAH gördüğünüz gibi tek başına değil. Sadece Türkiye'de değil, Batı'da da yeni değerler, yeni etik anlayışı yükselişte...

 

Faruk Bildirici: Sabah okurlarının bilme hakkı

 

Vicdani sorumluluk esastır gazetecilikte. Sorumluluk sıralamasında önce gerçekler gelir. Sonra okura, en sonunda da editöre karşı sorumludur gazeteci. Bu üçlemenin yerini patrona karşı sorumluluk alırsa gazetecilik güdükleşir.

Maalesef 1990’larda yaşanan “Medya savaşları”nda öyle bir tablo vardı. Eğer bugün ilkelere, meslek etiğine bağlılık gazeteciliğin düsturu haline geldiyse biraz da o günlerin getirdiği deneyimlerin sonucu.

Artık gerilerde kalmış olan “Medya savaşları” kavramını, 11 Ekim’de Hürriyet’in manşetinde gören okurlar, nedenini kavrayamamış olabilir. O nedenle “Medya savaşı tuzağına düşmeyiz” açıklamasına nasıl gelindiğini okurlara aktarma ve meslek etiği açısından değerlendirme zorunluluğu doğdu.

“Dekolte krizi”, AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in, 6 Ekim Pazar günü Beyaz TV’de katıldığı bir programda “Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı” sözleriyle başladı. Cumartesi akşamı sadece ATV’de kadın sunucu vardı, o da Veliaht programını göğüs dekoltesi olan bir elbiseyle sunan Gözde Kansu! Çelik isim vermese de onu kastettiği açıktı.

İlk haber, 7 Ekim Pazartesi günü Hürriyet internette,  “Gözde Kansu işten çıkarılacak mı?” başlığıyla girdi. Bu haberde yapımcı Caner Erdem’in görüşleri de yer almıştı. Aynı gün birçok internet sitesi de kullandı bu haberi.

8 Ekim Salı günü, haber Milliyet, Posta, Radikal, Vatan, Taraf ve Cumhuriyet gazetelerinde çıktı. Hürriyet’in basılı versiyonunda ise tek satır yoktu; Hürriyet internet  Çelik’in açıklamasını ve ATV yöneticilerinin sözlerini haberleştirmişti.

9 Ekim Çarşamba günü ilk kez bu konuyu haberleştirdi Hürriyet. “Dekolte krizi büyüyor” başlıklı haberde Kansu’nun işten atılması ve Çelik’in açıklaması yer alıyordu. Hürriyet.com.tr’nin yanı sıra Posta, Radikal, Taraf, Cumhuriyet ve Birgün gazetelerinde de konuyla ilgili haberler vardı.

En çok yankı uyandıran ise Ayşe Arman’ın, Kansu ile yaptığı söyleşiydi. Söyleşinin Hürriyet’te yayımlandığı gün olan 10 Ekim’de, Sabah’ın sürmanşetinde “Bayat oyunları millet yutmuyor” başlığının altında “ATV’nin eğlence programı Veliaht’taki yayımcılık tasarrufunu siyasi gündemle harmanlayıp bel altı vurmak isteyen Hürriyet yine açığa düştü” deniliyordu. Sonraki iki gün de Sabah’ın sürmanşeti Hürriyet’e yönelik suçlamalara ayrıldı. Perşembe günü üç, Cuma günü dört yazarın köşelerinden Hürriyet’i suçlaması, 90’lardaki “Medya savaşları”nı çağrıştırıyordu.

Hemen söyleyeyim, Hürriyet’in haberlerinde üslup ve yaklaşım sorunu göremedim.  Çelik’in sözleri ile Kansu’nun işten çıkarılmasına odaklanmış,  ATV’yi hedef almayan duru haber metinleriydi. Ancak Sabah’ın “ATV’nin ya da yapımcı kuruluşun görüşünü yansıttınız mı?” eleştirisinde haklılık payı var. ATV yöneticileri üç gün boyunca aranmalarına rağmen yanıt vermemişler; yapım şirketinin açıklamasına Hurriyet.com.tr’de yer verilmiş ama bu açıklama basılı gazetede de olmalıydı. Söyleşideki dolaylı aktarım yetmez.

Sabah’ın “Hani etik, hani yayın ilkeleri” başlığı, Hürriyet’in yaptığı gibi “Yayın İlkeleri” hazırlayacağının işareti mi acaba?

 

‘Işığı sönen habercilik’

 

Okur Temsilcisi olarak yanıt aradığım ilk soru, “Dekolte krizi haber mi” sorusuydu. Evet yanıtı vermekte tereddüt etmedim; bağımsız hiçbir gazeteci de etmez. Bir kadın sunucunun “iktidar partisi sözcüsünün dekoltesine müdahalesinin ardından işten çıkarılması” haberdir. Kamuda başörtüsü yasağının kaldıran iktidarın kadının kıyafet özgürlüğüne bakışını ortaya koyan bir gelişmeydi bu kriz. Öğrenilmesinde kamu yararı olduğu çok açık.

Şaşırtıcı olan, Sabah’ın bu olayda haber değeri görmemesi bence. Dahası krizin AKP ile ilişkisinin üzerini örtme çabası içine girip, Hürriyet’i suçladıkları metinlerde bile Çelik’in sözleri yok saymaları. Ne yazık ki, Sabah okurları, bu krizin Hürriyet’in haberleriyle değil, Çelik’in sözleriyle başladığını öğrenemedi; onun sözlerini okuyamadı.

Yazılanlar kadar yazılmayanlar da gazeteciliğin niteliğini gösterir. Sabah’ın iktidara değen kimi haberleri görmezden gelmesi yeni değil. Hatırlarsınız, Okur Temsilcisi Yavuz Baydar’ın işten çıkarılmadan önce Sabah’a yönelttiği son eleştirisi “Gezi parkı olaylarında haber değeri” görülmemesiydi. Baydar bugün o köşede yazabilseydi, “..ışığı sönen habercilik” başlığını tekrarlaması gerekecekti.

 

Savunmada ölçü kaçınca

 

Dekolte krizi, gazetelerin o medya grubunun televizyonlarının tanıtım bülteni haline gelmesinin yanlışlığını bir kez daha gösterdi. Sabah gazetesi, ATV’nin (hatta yapım şirketinin)  savunma bülteni gibi çıkıyor. Grup televizyonunun yaşadığı krize, dışarıdan bir göz olarak gibi yaklaşamıyor.

16 Eylül’de bu köşede yayımlanan “Bizim grubun dizileri” başlıklı yazıda, gazetelerin kendi gruplarındaki televizyonların dizilerinin tanıtımını yapmasını eleştirmiştim. Gazetelerin grup televizyonlarıyla ilgili kayırmacı yayınlarının güvenilirliklerine darbe vurduğunu anlatmaya çalışmıştım. 

Editoryal olarak grup televizyonlarından bağımsız davranamayan gazetelerin onların yaşadığı olumsuzluklardan zarar görmeleri kaçınılmaz.  Zira taraf olarak bakılınca savunma adına nesnellik kayboluyor, kimi zaman da ölçü kaçıyor; çelişkili yazılar çıkabiliyor. Örneğin Sabah Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, “Biz kadın bedeni üzerinden gazetecilik yapmayı özgürlük ambalajına sarılmış gayri ahlaki zihniyet olarak algılıyoruz” diye yazdı. Gerçi bu krizde mesele “kadın bedeni üzerinden gazetecilik” değil “kadın bedeni üzerinden siyaset” ama hadi onu bırakalım! Sabah’ın Günaydın ekinde Yüksel Aytuğ, aynı gün “Göğüsleri başrolde” başlıklı yazısında Gözde Kansu’yu bedeni üzerinden aşağılıyordu. O yazı “kadın bedeni üzerinden gazetecilik” değil miydi?

 

Hürriyet Dünyası’nın görüşü

 

Sabah gazetesinin eleştiri ve suçlamalarını Hürriyet Gazete Koordinatörü Emre Oral ve WEB Koordinatörü Bülent Mumay’a sordum. Şöyle yanıtladılar:

“Türkiye’de gazeteciliğin üzerindeki baskılara son dönemde yeni bir boyut daha eklendi. Çeşitli baskı ve sermaye grupları, kendilerini ilgilendiren haberler nesnel biçimde yapıldığında bile, basın yayın organlarını baskı altına almaya, karalamaya başladılar. İstanbul’da çekilmez bir hâl alan trafik sorunu işlendiğinde bile ‘Geziciler yine iş başında’ söylemiyle yayın organlarını eleştirmeye çalışıyorlar.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in açıklamalarıyla başlayan ve bir sunucunun işten çıkarılmasıyla sona eren süreçte de benzer bir tutuma tanık olduk. İktidar partisinin önemli bir isminin bu sözleri ve eleştirdiği sunucunun işinden atılması, dünyanın her yerinde haberdir. Zaten dünya medyasında da haber oldu. Buradan bir medya savaşı söylemiyle savunma üretmek, gerçekten bu ülkede yaşayanların zekâsına hakarettir.

Hürriyet Dünyası olarak, gazetede ve internet sitemizde sürecin tüm aşamalarını, bütün aktörleriyle konuşarak okuyucularımızla paylaştık. ATV yetkililerinin hiçbiri, sorularımıza yanıt vermedi. Bunun dışında yapımcı firmadan, mağdur edilen sunucuya kadar sürecin tüm unsurlarıyla görüşüp, yaşananları en nesnel haliyle haberleştirdik. Bu süreç boyunca haber karartması yapan ve süreç sona erdiğinde ‘Medya savaşı başlatıyorlar’ diyerek ilk kez okurlarını durumdan haberdar eden bir gazetenin, yayıncılık ilkelerini hatırlatması oldukça manidardır. Bu durumun takdirini okurlarımıza bırakıyoruz.”

 

Faruk Bildirici'nin bu yazısı www.farukbildirici.com sitesinden alınmıştır.

İlgili Haberler