Politika

'Hükümetin basiret sorunu var'

Bahçeli: Şu an Türkiye'de insaf sahibi hiç kimse, istikrardan, sosyal barıştan, güven ortamından, gelecekten bahsedemez

16 Aralık 2008 02:00

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2009 yılı bütçesini eleştirerek, ''İnsaf sahibi hiç kimse 2008 Türkiye'sinde; siyasi ve ekonomik istikrardan, refah toplumundan, sosyal barıştan, iç huzur ve güven ortamından, milli birlik ve dayanışma ruhundan ve gelecek ümidinden bahsedemez''
dedi.

TBMM Genel Kurulunda ele alınan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde söz alan MHP Genel Başkanı Bahçeli, Türkiye'nin, Mecliste büyük bir çoğunluğa sahip iktidar tarafından 2 bin 219 gündür tek başına yönetildiğini ve görüşülen bütçenin, AKP hükümetlerinin yedinci bütçesi olduğunu belirtti. Bahçeli, ''Son altı yılda yaşanan gelişmelere, talihsiz tecrübelere bakıldığında, idrak, vicdan ve insaf sahibi hiç kimse 2008 Türkiye;sinde; siyasi ve ekonomik istikrardan, refah toplumundan, sosyal barıştan, iç huzur ve güven ortamından, milli birlik ve dayanışma ruhundan ve gelecek ümidinden bahsedemez. Devlet ve toplum hayatında
adaletin, hukukun, dürüstlüğün, siyasi ahlakın, temiz ve namuslu yönetim anlayışının egemen kılındığını söyleyemez'' dedi. 
 
2009 yılı bütçesinde, ''tutarlılığı olmayan tahminlerin bulunduğunu'' iddia eden Bahçeli, bütçenin Türkiye'nin sorunlarını daha da artıracağını savundu. Bahçeli, küreselleşme sürecinin hızını sürdürmesi durumunda, özellikle gelişmekte olan ülkelerin milli kültürlerinin daha çok kuşatılacağına işaret etti. Ekonomik sorunlara paralel artan sosyal ve siyasal problemlerin milleti hayatından bezdirdiğini dile getiren Bahçeli, ''Sanayileşme meselesini yalnızca
fabrika bacalarının tütmesiyle açıklayan siyasi zihniyetin milletimize öncülük
edememesi, dar ve kısır gündemlerle ülkemizi meşgul etmesi geleceğe dönük
umutları ortadan kaldırmaktadır'' diye konuştu. 

'Geleceğe dönük umutlar azaldı'

Ekonomik büyümenin sosyolojik ve kültürel temellerden kopuk gerçekleşmesinin, üretim sisteminin her sallantıda daralmasının, geleceğe dönük ümidi azalttığını belirten Bahçeli, unutulmaması gereken en temel hususun; sanayileşmenin ve gerçekçi ekonomik gelişmenin, beraberinde sorun çözme kültürünün de toplumsal yapıya yayılması olduğunu ifade etti.
Bahçeli, şöyle devam etti:

''Oysaki ciddi bir siyasal güçle yönetim yetkisini eline alan AKP'nin ekonomik ve siyasi uygulamalarında bu hususları asla gözetmediği altı yıllık icraatlarından anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede, en ufak bir toplumsal gerilim ve siyasi tansiyon yükselmesinden kaynaklanan cepheleşme ve kamplaşmalar, milletimizi anında etkisi altına alabilmektedir. Küresel finans sisteminde 2007 yılının ikinci yarısından itibaren yayılan ekonomik kriz, bulunduğumuz yıl içinde etki ve kapsamını genişletirken, bugün bu yüce çatı altında bulunan sorumluluk sahipleri, 'bize bir şey olmaz' kolaycılığıyla sorunları geçiştirmeyi yeğlemiştir.''

'Kriz hafife alındı'

Krizin önemine dair işaretlerin özellikle 2008 yılının başından itibaren netleşmeye başlamasına rağmen, hükümetin bunu önemsemediğini ileri süren Bahçeli, krizin hafife aldığını söyledi.
Bahçeli, Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısının bir yılı aşkın bir süredir sürekli kriz işaretleri verdiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu hastalıklı ekonomik yapı, dış kaynaklı etkilere maruz kalmadan önce, ekonomik kriz ortamının şartlarını kendi bünyesi içinde üretmiştir. Makro ekonomik göstergedeki bozulma eğilimlerinin küresel kriz öncesi dönemde başlaması, büyümenin 2008 yılı üçüncü çeyreğinde sıfıra yakın çıkması bunun açık bir delilidir.
Hükümet bu gerçeklerin üstünü örtmek çabası içine girmiş, büyük bir sorumsuzlukla hiçbir yapısal tedbir almamış ve güçlü ekonomi, güven ve istikrar ortamı sloganıyla bu çöküş sürecini izlemekle yetinmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, Türk ekonomisinin yapısal sorunlarının su yüzüne çıkardığı olumsuzluklarla, küresel kriz dalgalarının yıkıcı etkileri bir arada
yaşanmaktadır.
İktidar partisi tarafından, 2009 yılı program büyüklükleri belirlenirken; krizin hiç düşünülmediği, gündeme alınmadığı veya umursanmadığı anlaşılmaktadır.  2009 yılı için belirlenen yüzde 4'lük büyüme hedefinin bu haliyle krizin teğet geçeceğine yönelik derin yanılgıdan yola çıkarak tespit edilmiş olduğu görülmektedir.'' 
 
Hükümetin 4.2 olarak hedeflediği büyüme hızına ve gelir artışlarına ulaşmanın mümkün olmadığını ileri süren Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Bunun sonucu açlık ve yoksulluk sınırında yaşama mücadelesi veren halk kitlelerinin vergi yükü daha da ağırlaşacak, kayıt dışı ekonomi daha da büyüyecektir. Vergi gelirlerindeki gerçekçi olmayan bu artışların yanında,
özelleştirme gelirlerinde yüzde 42'lik bir artış hedefinin, küresel ekonominin daraldığı bir süreçte gerçekleşmeyeceği aşikardır. Burada tehlikeli olan ise bu hedefi belirleyenlerin, böylesi bir dönemde sattıklarından arta kalan milli varlıkları haraç mezat elden çıkarma amacı taşıdıklarının anlaşılmasıdır. Nitekim özelleştirme gelirleriyle, bütçe açıklarını kapatmayı ve günü kurtarmayı amaçlayan bütçe anlayışının önümüzdeki yılda da devam edeceği bugünden
belirginleşmiştir.
Gelecek yıl kendisini daha fazla hissettirecek olan ekonomik kriz nedeniyle; durgunluk, üretimde azalma, işsizlikte patlama, ihracat ve ithalattaki gerileme, bu kapsamda vergi gelirlerindeki düşmeden dolayı bütçenin gelir hedefini tutturması mümkün görülmemektedir.'' 
 
'Önümüzdeki yıllar çok zor geçecek'

Bahçeli, konuşmasının büyük bir bölümünü de kimlik tartışmalarına ayırdı. Bahçeli,
yaşanacak bir ekonomik kriz ve yoksullaşmanın, hiç kimseye siyasi bir fayda sağlamayacağını, basit hesaplarla krize davetiye çıkartılmasının da yüreğinde millet ve insan sevgisi olan hiç kimse için düşünülemeyecek bir seviye kaybı olacağını söyledi.
Bahçeli, ancak bu kez karşılarına çıkan ekonomik kriz ortamının, milli birlik ve beraberliğin yara aldığı bir dönemde kendini gösterdiğini anlatarak, ''Yeni bir yüzyılın henüz 8. yılı geride kalırken, ülkemizde ve komşularımızda; kanlı çatışmalar, başkaldırı provaları, terör eylemleri ve sabotajlar, adaletsizliklerin neden olduğu ahlaktaki çöküntü ve yoksulluktan kaynaklanan
çaresizlik, önümüzdeki yılların çok zor geçeceğini işaret etmektedir'' dedi.

Bahçeli, işsizlik, durgunluk, hayat standardının düşmesi ve benzeri açmazların, sosyal patlamalara çok müsait bir ortam hazırladığını vurgulayarak, ''Bu anlayışla, siyasi, ekonomik ve sosyal problemlerin neden olduğu derin umutsuzluğun ve sisteme dönük güvensizliğin, devlete ve hükümete karşı öfkeye dönüşebilme riski üzerine herkesin gerçekçi bir analiz yapmasının zamanı gelmiştir. MHP'nin siyaset anlayışının öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millettir. Partimiz, bunlardan birini diğerine, milleti,
devleti ya da demokrasiyi ötekine tercih ederek yapılacak sözde yaklaşımların eksik, kusurlu ve sakat olacağına veya bunlardan birinde neden olunacak tahribatın çok önemli beka meselelerine yol açacağını öngörmektedir'' diye konuştu.

'Millet tehlikelerle karşı karşıya'

Bahçeli, şöyle devam etti:
''Bugün ülkemiz ve milletimiz, yıllardır birikmiş sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlarını aşamamış olmanın zafiyetiyle ve özellikle 6 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin (yüzleşme, ezber bozma, tabuları yıkma) adı altında tekrarladığı yanlışlarıyla beka düzeyinde tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bunları yok farz etmek, iyimser ifadelerle üstünü örtmek, geliştik, kalkındık, büyüdük, itibarımız arttı gibi sanal söylemlerle pembe tablolar çizmek, ya da alt kimlikleri nakarat halinde tekrarlayıp durmak önümüze çıkan gerçekleri asla değiştirmeyecektir. Karşılaşılan tehdit, milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini ayrıştırmaya yönelik sosyolojik kırılma; üniter devletimize yönelik egemenlik paylaşımı ve topraklarımızın bir bölümünü yönetememe tehlikesinin baş göstereceği siyasal çözülme sorunudur.
Mutabık kalınacak ciddi, kalıcı ve köklü çözümlerin uygulanmasında gecikilmesi halinde, kapanması mümkün olmayan derin yaraların açılacağı, milli birlik ve bütünlüğümüzün onarılamayacak kadar zedeleneceği çok tehlikeli bir süreç, maalesef Türkiye'nin karşısındadır. Gerek ihmal, gerek tahrik, gerekse dayatmalarla gelinen nokta, Cumhuriyetin kuruluşu ile elde edilen kazanımların, devlet ve millet hayatımızın temelini oluşturan kurucu ilkelerin ve bizi bir
arada tutan kardeşliğimizin keskin bir yol ayrımına yaklaştığını ortaya koymaktadır.''

'Türkiye'ye yapılan dayatmalar'

Bahçeli, herkesin arzusu olan çağdaş ve müreffeh bir topluma ulaşmada, tek seçenek paketi olarak dayatılan ''Demokratikleşme, çok kültürlülük, alt kimliklerin siyasallaşması, ana dilde eğitim, bölücülüğe ve teröre af ile yerel yönetimlere alabildiğine özerklik'' gibi yıkım projelerine herkesin dikkatini çekmek istediğini söyledi.
Bu taleplerin siyaset eliyle ilerleme kaydetmesi ve zemin bulması halinde, bu badireden ne devletin, ne de milletin bütünlük ve birlik içinde çıkmasının, mümkün görülmediğini belirten Bahçeli, ''Bilinmelidir ki, en az bin yıllık muhteşem bir kaynaşmayla yükselerek vücut bulmuş büyük Türk Milletinin, alt kimliklere doğru dönüş ve kıvrılış göstereceği böylesi bir gelişmenin
yaşanması halinde, Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği milli devleti ve üniter yapıyı korumak ve yönetmek, tamamen imkansız hale gelecektir'' dedi.

Bahçeli, adına ne denirse denilsin, ister çağdaşlaşma, ister Avrupalı olma, ister demokratikleşme; göz yumulan kimlik tahriklerine, verilen tavizlere devam edilmesi ve bu taleplere önümüzdeki dönemde anayasal kılıf ve zemin hazırlanmasının, Meclisin varlık nedenini inkar anlamı taşıyacağını öne sürdü.

Aydınlara tepki 

Bugün gelinen aşamada, artık açıkça dillendirilen, ''Federasyon, ayrı bayrak, ayrı eğitim dili, ortak kurucu halk, çokluklar devleti, özyönetim ve hatta ayrılma tehditleri'' gibi taleplerin, karşılarındaki tehlikenin boyutlarını gözler önüne serdiğini dile getiren Bahçeli, şunları kaydetti:
''Ancak, burada asıl önemli olan, Türkiye'nin karşısına çıkartılan bu süreci yönetebilecek, tehditleri bertaraf edebilecek ve asal mevcudiyeti koruyabilecek inanca, değerlere, stratejiye ve vizyona sahip kadrolar tarafından yönetilmiyor olmasıdır. Hükümetin teröre desteğini sürdüren Irak'taki yerel yönetimle; iddialarından vazgeçmeyen Ermenistan'la; uzlaşmaya asla yanaşmayan Kıbrıs Rum Yönetimiyle; talep listeleri bir türlü bitmeyen Avrupa Birliği ile
komşularımızı tanzim etmeye çalışan Amerika ile olan ilişkilerimizi bu çerçevede ele almak gerekecektir.
Son zamanlarda ortaya çıkıp tarihle yüzleşme adı altında, utandıkları geçmişimizi yargılayarak tam bir işbirlikçi refleks gösteren sözde aydınlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz temel sorun, milli ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına dönüştürülmesi ve Türkiye;nin köken, inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir. Birileri millet kimliği dışında yeni
arayışlar ve tanımlar talep ediyor diye milleti bu talepler üzerinden yeniden adlandırmak; devleti bu taleplere göre yeniden tanzim etmek, emsali görülmemiş bir yıkım olacak ve bitmeyecek başka ayrışma taleplerinin önünü açacaktır. 

'Bush, milletimi benden fazla sevemez'

Elbette ki, çağdışı bir tek tip vatandaş arayışında değiliz. Herkesin birbirinin aynı olmasını beklemiyor ve hedeflemiyoruz. Ancak sonu gelmeyen isteklerin ve verilmesi düşünülen tavizlerin siyasal alt kimlik bilinci oluşturmasına ve bunun yeni talepler listesi halinde
dayatılmasına da izin veremeyiz.
Bu eksende olmak üzere, hükümeti kapsayıcı millet tanımından uzaklaşarak alt kimlik taleplerini tırmandıracak söylemlerden kaçınmaya; yıllardır bitmeyen bölücü taleplere verilecek yeni tavizlerden uzak durmaya davet ediyorum. George W Bush, milletimizin insanlarını benden daha fazla sevemez. Bugün de karşımızdaki ayrılma ve bölünme tehlikelerine karşı en önemli direnç ve dayanma noktası; yüreklerinin vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğuna inanmak istediğim muhterem milletvekillerinin iradesidir.''