MÜSİAD, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan kabine revizyonu istedi. Parti kapatma davası sonrasında yeni iç belirsizliklere mahal verilmemesini de isteyen MÜSİAD, yolsuzlukların üzerine de daha etkin ve açık yüreklilikle gidilmesini talep etti.
MÜSİAD'ın Başbakan Erdoğan'a verdiği raporda, yaşanan küresel bozulma ortamında Türkiye'nin yoluna yüksek cari açık, enflasyon, faiz, işsizlik ve düşük büyüme gibi bir dizi sıkıntı içinde devam ettiği savunularak, şu konulara dikkat çekildi:
Krizden güçlenerek çıkılabilir
“Yüksek girdi maliyetleri, kurun düzeyi ve istikrarsızlığı, verimlilikteki yavaşlama, endüstriler düzeyinde devam eden yenilikçilik ve ürün çeşitliliğindeki kısırlık, şirketlerin kurumsal ve yapısal sorunları nedeniyle Türkiye rekabette zorlanmaktadır. Bu sorunların bir çoğu dünyanın da boğuştuğu türdendir.
Bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin krizden daha da güçlenerek çıkması için uygun yeterli neden vardır. Bu bağlamda uzun vadeli hedefler sektirilmeden, kısa vadeli kriz yönetimi unsurları ön plana çıkmaktadır. Hükümet kanadında daha çok iyi yönetişim, katılımcılık, istişare mekanizmasının daha etkin olarak çalıştırılması ve siyasi unsurlar öne çıkarken, özel kesimde risk idaresi, şirket yönetiminde kalitenin artırılması, yeni döneme dair farkındalık çalışmalarının takip edilmesi gereği, ürün yelpazesini geliştirmek ve kazein gibi unsurlar öne çıkmaktadır.”
Muhtemel riskler
Rapor'da içinden geçilen süreçte hükümete ve özel sektöre düşen görevler olduğu belirtilerek, şunlar kaydedildi:
“Dışarıda belirsizlik derinleşmektedir. Şirketlerimiz için karsızlık sorunu halen devam etmektedir. Dışarıda ve içeride talep yetersiz kalmakta buna bağlı olarak cirolarda düşüş görülmektedir. Bilhassa içeride tahsilat sıkıntıları yaşanmaktadır. Enerji ve emtia gibi girdilerin maliyetinde gevşeme yanşasa da ve bunun devamı da beklenmiş olsa da hala girdi maliyetleri çok yüksek seyretmektedir.
Bu bilgiler ışığında, gelecek günlerin muhtemel risk haritası şu şekilde belirginleşmektedir; düşük büyüme döneminin uzun sürmesi. İkinci çeyrekte olduğu gibi büyüme üçüncü çeyrekte de çok düşük gelecek. Yılın tamamında yüzde 4'ü yakalaması zor. Esas sorun ise dışarıda alınan tedbirlere paralel olarak kriz dursa da etkilerinin sürmesi ve içeride büyümedeki yavaşlamanın uzun sürmesi.
İhracat pazarlarının durağanlaşması; Avrupa Birliği bu konuda başta gelmektedir. Ayrıca küresel güç mücadelesi nedeniyle Rusya 'güvenilmez' bir ticari ortak olarak risk taşıyacak. Ancak alternatif ihracat piyasaları (Orta Doğu, Afrika ve hatta Avrasya) sorunu nispeten azaltıyor. Zaten esas sorunun yaşandığı ABD ile Türkiye'nin ticari ortaklığı şimdi tehdit oluşturacak mahiyette değildir.”
Kur riski
Yavaşlayan yabancı sermaye girişlerinin cari açık ve şirketlerin finansmanı açısından risk taşıdığı ifade edelen raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Artan kur nedeniyle şirketlerin kısa vadeli yükümlülüklerini yerine getirmede ödeme sıkıntıları ile karşılaşılabilecektir. Kurun düzeyi nedeniyle ayrıca ithalata dayalı büyüme tetiklenmektedir. Finansmanda vade ve maliyet riski: Likidite daralmasının yaşandığı uluslar arası ortamdan taze kaynakları uygun vade ve maliyetle temin etmede yaşanacak zorluklar. Enflasyon ve faizler: Bütün bunlara rağmen arz yönlü şoklar nedeniyle (enerji, emtia, tahıl, gıda fiyatlarındaki aşırı yükselmeler) enflasyonun ve faizlerin yukarı yönde harekete devam etme ihtimali görülmektedir. Emtia ve enerji maliyetlerinin düşmesiyle hem enflasyondaki direniş hem de cari açıktaki tehdit azalmış olacaktır.”
Hükümete yönelik öneriler
Raporda, hükümete yönelik öneriler ise şöyle özetleniyor:
“Parti kapatma davası sonrasında yeni iç belirsizliklere mahal verilmemelidir. Ekonomide ve genel olarak yönetişimde yeni beklentiler oluşturulmalıdır. Bu meyanda beklenti dahiline giren kabine revizyonu ile tutarlı ve somut bir reform takvimi açıklaması anlamlı olabilir. Muhtemel bir kabine revizyonu durumunda, ilgili birtakım bakanlıklara üretim, Ar-Ge, Ür-Ge alanlarını yakından bilen, üretimden gelen mühendislerin atanması çok faydalı olacaktır. Böylece 'ekonomi ağırlıklı olarak parasal ve mali politikalarla idare ediliyor, somut bir üretim vizyon ve stratejisi eksik' şeklindeki bazı eleştirilerin önüne geçilecektir.
Kısa vadeli çekişmelerle engelleri aşma çabası yerine, uzun vadede çekişmeleri yok edecek uzun soluklu ve mutabakat oluşturulmuş alanlara odaklanılmalı. Bu meyanda AB üyelik süreci ve Ulusal Program gibi hedefler öne çıkmaktadır.
Bilhassa kamuoyu iletişimi çok güçlendirilmelidir. Sivil toplumun çeşitli paydaşlarıyla birlikte katılımcı ortak istişare ortamları etkinlikle hayata geçirilmelidir.
Yolsuzluk çevresindeki hassasiyetlerin üzerine daha etkin ve açık yüreklilikle gidilmelidir.”
Pesimist ortamda beklentiler
Mevcut pesimist ortamda beklentileri bozmamak ve mümkün mertebe düzeltmek adına mali ve parasal disiplinin korunması gerektiği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Bu arada zor bir dönem geçiren esnafın durumunu düşünerek ve büyümeyi olabildiğince kurtarmak adına birtakım adımlar atılabilir. Bu bağlamda mali disiplin açısından eli bir hayli sağlam olan kamu sektörü dışsallık, hızlandırıcı ve çarpan etkisi oluşturacak tarzda iç piyasayı canlandırıcı yönde devreye girebilir. Özel sektörün kamu üzerindeki tahakkuk etmiş alacaklarının (TOKİ gibi) derhal ödemesi ve piyasaya likidite sağlanması faydalı olacaktır.
TOKİ toplu konut örneğinde olduğu gibi hedef coğrafyalarda esnaf içi iş yeri yapıp satabilir. Böylece yüksek maliyetler azaltılarak firmaların gelişmekte öncelikli olan yörelere taşınması teşvik edilmiş olabilir. İş Geliştirme Merkezleri ile TOKİ arasında bu konuda bir sinerji oluşturulabilir.
Arsa spekülasyonu sanayiyi zehirleyen büyük bir balon ekonomisine doğru gitmektedir. Endişemiz odur ki, bu süreci yerel yönetimler de fazlasıyla tetiklemektedir. Bu alandaki spekülasyonun kaynakları araştırılmalı ve engellenmelidir. Ayrıca işletmelere uygun arsaların tahsis edilmesi isabetlidir. Hazine'nin elinde atıl duran arsalar da bu meyanda uzun vadeli olarak sanayiciye kiralanabilir.”
2B Yasasının hala çıkartılmadığı vurgulanan raporda bunun tekrar gündeme alınması gerektiği ifade edildi.
Raporda, “Marmara Bölgesi Bakanlığı ve Bilim ve Teknoloji Bankalığının kurulması fikri bizce düşünmeye değer bulunmaktadır” görüşüne yer verildi.
Cari açıkla ilgili kısa öneriler
Rapor'da cari açıkla ilgili öneriler ise şunlar:
“Daha önce cari açık büyük oranda dış ticaret açıklarından oluşmakta idi. Şimdi dış ticarete ilaveten kar transferi de devreye girdi. 2003 yılından beri Türkiye'den yapılan kar transferleri birikimli olarak 26 milyar doları buldu. Kar transferi üç kalemden oluşuyor. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları(DYSY), uzun vadeli krediler, sıcak para (bono/tahvil, borsa, banka mevduatı) Kar transferinin oransal olarak en yüksek olduğu kalem sıcak para, en düşük olduğu kalem ise DYSY.
Kar transferini azaltmak için tasarruf-yatırım açığının kapatılması için ulusal tasarrufların artırılması gerekmektedir. Bu meyanda halkın, şirketlerin ve kamunun tasarruf yapma kapasitesin artıcı reformların devam ettirilmesi, tasarrufu teşviklerinin araştırılması, yeni araçların geliştirilmesi gerekmektedir. Gelir ortaklığı senedi(GOS) ve özelleştirmelerin halka arz yöntemiyle yapılması gibi.”
Cari açıkta dış ticaret sektörünün yeri ve tedbirlere ilişkin olarak raporda şu görüşlere yer verildi:
“Cari açıktaki en büyük kalem dış ticaret açıkları olmaya devam
etmektedir. Modern sektörlerde (otomotiv, iletişim, elektrik-elektronik vs.)
ihracat artmakta ancak bu sektörlerde net döviz girdisi beklenen hızda artmamaktadır. Burada esas sorun, yerli girdi oranının çok düşük tutulması, Türkiye'nin hala bir montaj üssü olarak değerlendirilmiş olmasıdır. Bu süreçte, yabancı sermayeli kuruluşlar ithalatı ve kullandıkları dış kaynaklar ile cari açığı tetiklemektedir. Bu meyanda yerli girdinin artırılması için sektörler bazında bir çalışma yapılarak yabancı sermayeli şirketlerin aradığı girdi kalitesi ve fiyatının tutturulması yolunda özel bir çalışma yapılmalıdır.
Düşük yerli girdi, yüksek ithalatı körükleyen hususlardan biri de değerli Türk Lirasıdır. Türk lirasının değerlenmesinde sadece yüksek faiz değil, Türkiye'yi cazip kılan genel atmosferdir. Burada 'enflasyon-faiz-kur' sarmalında bir sıkışma hali mevcuttur. Enflasyon hedefinden koparak faizleri düşürme ihtimali yoktur.
Bu meyanda aşırı değerli kur olgusu bir gerçek olduğuna göre, hiç olmazsa bazı sektörlere ve ara malı girdilerine yönelik olarak doğrudan ve dolaylı birtakım mekanizmalar ve araçlarla dengeyi teşvik, destek ve katkının gelmesi için çalışılmalıdır.”