15 Şubat 2014 17:10
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Hükümet Kürt hareketinin ve Sayın Öcalan’ın uyarılarını dikkate almak yerine bildiğini okumaya devam ederse hem sürecin hem de iktidarının sonlanmasına yol açacak” dedi.
Özgür Gündem’den Oğuz Ender Birinci ve Veysi Sarısözen’e konuşan Demirtaş, Çözüm sürecinin zora girdiğini belirterek, ‘’Sürecin zora girmesi, en çok da bizi huzursuz ediyor. Çünkü sürecin sahibi biziz ve süreç en çok da Türkiye ezilenlerini ilgilendiriyor. O nedenle hükümetin içine kendini düşürdüğü durum, süreci zora sokan bir aşamaya gelmiştir. Hükümet artık Kürt hareketinin ve Sayın Öcalan’ın yaptığı uyarıları tartışmasız bir şekilde dikkate almak yerine kendi bildiğini okumaya devam ederse hem sürecin en azından sonlanmasına yol açacak, hem de kendi iktidarının sonlanmasına yol açacak. Geldiğimiz durum bu. 30 mart seçimleri de hükümetin gidişinin bir aşaması olabilir artık. Görünen o ki, hükümet bu haliyle giderse artık bu iktidar veya Başbakan’la yürünmeyeceği ortaya çıkacak’’ İfadesini kullandı.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecinde yaşanan gerilimi ‘’hükümetin müzakerelere geçmek için makul süreyi aşmış olması’’na bağladı.
30 Mart seçimlerine farklı bir seçim havasında girildiğini belirten Demirtaş, Kürtler, “Yüz yıllık bir meselenin artık çözüm noktasına geldiğini ve bu seçimin bu kapalı kapıları açacak anahtar olduğunu hissediyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Demirtaş’ın çözüm süreci ve yerel seçimlerle ilgili değerlendirmeleri şöyle:
Ben yaşadığım her seçimin sırf aday seçmekten ibaret olmadığına hep tanıklık ettim. Yani aday seçmenin yanında mutlaka büyük bir siyasal anlam içerdi. Ve her seçimi bu atmosfer içerisinde geçirdim. Bu seçimin de evet Kürtler açısından başka anlamları var. Nedir o anlam peki? Kürtler bazı seçimlere siyasi iradelerini kabul ettirmek bazı seçimlere kimliklerini kabul ettirmek için girdiler. Bazı seçimlere varlıklarını inkar edenlere karşı “biz varız” demek için bazı seçimlere de siyasi muhataplarını, Önderliklerini dünyaya tanıtmak ve kabul ettirmek için girdiler. Ve Kürtler bütün bu seçimleri kazandı.
Şimdi ise muhatabı belirlenmiş, görüşmeleri başlamış taraflar arasında bir diyalog kurulmuş siyasi sürecin müzakerelere dönüşüp nihai sonuca ulaşması için bir seçim heyecanı yaşıyorlar. Yani Kürtler artık bu seçimde sadece belediye başkanı seçmiyorlar, aynı zamanda müzakere masasına oturttukları Türkiye Cumhuriyeti devletinin müzakere konusunda gereğini yerine getirmesi için kendi Önderliklerinin siyasi partisinin ve kendi hareketinin arkasına güç yığıyorlar. Yüz yıllık bir meselenin artık çözüm noktasına geldiğini ve bu seçimin bu kapalı kapıları açacak anahtar olduğunu hissediyorlar. Kürdistan’daki seçim havası o nedenle Türkiye’nin birçok yerinden farklı bir havada ve farklı bir anlamda geçiyor.
"Ankara, bütün bu olup bitenler içerisinde tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. 12 yıldır sadece zaman kazanma, kendi güvenliğini kendi istikbalini güven altına alma açısından hamleler yapan bir iktidarın başına mutlaka bir yerde bir kabak patlayacaktı. Tahmin edilemeyen veya hiçbirimizin belki önceden bilemeyeceği tek şey, kabağın hangi tarihte ve nasıl patlayacağıydı. Yoksa, uzun süredir bu iktidarın yol yürüme şeklinin büyük bir kazaya yol açacağı açıkça görülüyordu. Sayın Öcalan İmralı’dan uyarıyordu. KCK ta Kandil’den uyarıyordu. Bizler muhalefet partileri olarak Ankara’dan, İstanbul’dan, Diyarbakır’dan sürekli uyarıyorduk. Bu kamyon böyle yokuş aşağı freni patlamış bir şekilde giderse bir yere çarpacak. Ve nihayetinde ilk Gezi direnişinde iktidar duvara tosladı. İkincisi de 17 Aralık operasyonuyla başladı."
"Sürecin zora girmesi, en çok da bizi huzursuz ediyor. Çünkü sürecin sahibi biziz ve süreç en çok da Türkiye ezilenlerini ilgilendiriyor. O nedenle hükümetin içine kendini düşürdüğü durum, süreci zora sokan bir aşamaya gelmiştir. Hükümet artık Kürt hareketinin ve Sayın Öcalan’ın yaptığı uyarıları tartışmasız bir şekilde dikkate almak yerine kendi bildiğini okumaya devam ederse hem sürecin en azından sonlanmasına yol açacak, hem de kendi iktidarının sonlanmasına yol açacak. Geldiğimiz durum bu. 30 mart seçimleri de hükümetin gidişinin bir aşaması olabilir artık. Görünen o ki, hükümet bu haliyle giderse artık bu iktidar veya Başbakan’la yürünmeyeceği ortaya çıkacak."
"Dolayısıyla süreç de buna göre artık yeni bir şekil alacak. Taraflar pozisyonunu buna göre yeniden belirleyecek. Kürt Hareketi muhtemelen AKP’nin ve Başbakan’ın içine düştüğü durumu görüp pozisyonunu da, sürecin akıbetini de yeniden masaya yatıracak. Bu seçim de bütün bu meselelerin belirleyeni olacak. AKP’nin de siyasi kaderini belirleyecek olan bir yerel seçim olacak. Adayları çok çok aşan bütün Ortadoğu’da etkili sonuçlar yaratacak bir yerel seçime hazırlanıyoruz. Ve bizim de BDP olarak Kürdistan’da, HDP olarak da Türkiye metropollerinde ve batıda hedefimiz kesinlikle AKP’yi geriletmektir. Bu bizim açımızdan sürecin kazanılması için önemlidir. Türkiye’nin geleceği açısından da önemlidir."
“Süreç koptu kopacak” sözünü AKP’nin somut adımlar atmamasından dolayı söylediğini belirten Demirtaş, ‘’Başbakan’ın kabul ettiği ve mutabakat metni olduğunu belirttiği Newroz bildirisi gereği Abdullah Öcalan başta olmak üzere, Kürt hareketine siyaset yapma kanalları açılmalıydı’’ şeklinde konuştu.
Mutabakat metninin gereğinin yapılmasını talep eden Demirtaş ‘’Bu işler İmralı’da konuşulmaya başlandığı dönemden bu yana hükümet hem İmralı’da hem de kamuoyuna dönük çok açık vaatlerde bulundu. Mesela, Başbakan Newroz bildirisini sahiplendi. Ve onun bir mutabakat metni olduğunu AKP’liler ifade ettiler. O metin, Kürt hareketine siyaset yapma imkanı verileceği ve buna mukabil de Kürt hareketinin silahları bir adım geri çekeceği metniydi. Ve oluşacak yeni durumda, Anadolu ve Mezopotamya, Kürdistan coğrafyasındaki bütün halklar, inançlar etnik kesimler birlikte hareket ederek bir eşitlik hukuku çerçevesinde yeni bir düzen kurmaya çalışacaktı.
"Madem mutabakat metni buydu. O halde bunun gereği yapılmalıydı. Kürt hareketine siyaset yapma kanalları açılmalıydı. Sayın Öcalan başta olmak üzere siyaset yapabilme günlük siyasete doğrudan müdahale edebilme imkanları tanınmalıydı. Dışarıyla teması kolaylaştırılmalıydı. Bir de kendisinin ayda yılda bir heyetle görüşme şeklindeki heyet görüşme trafiğine artık son verilmeliydi.’’ İfadesini kullandı."
Abdullah Öcalan’ın ‘’tek taraflı paketlerle sürecin ilerleyemeyeceğini’’ söylediğini hatırlatan Demirtaş, Öcalan’ın ‘’bu kadar paket çıkarıyorsunuz, sadece kendi güvenliğinizi düşünüyorsunuz, kendinizi garantiye alıyorsunuz, oysa müzakere için tek bir madde bile koymuyorsunuz bu paketlere’’ demek istediğini belirtti.
Devlet heyetinin İmralı’da kabul ettiği, Adalet Bakanı’nın da, BDP-AKP görüşmesinde teyit ettiği, onayladığı bu taahhüt konusunda hükümetin ayak direttiğini söyleyen Demirtaş şöyle konuştu:
“Bunları yapacağız, edeceğiz şeklinde zamana yayan, belirsiz bir tarih ifade eden cümleler kuruyorlar ki son görüşmelerde tansiyonu yükselten tutum da budur. Çünkü artık müzakerelere geçilmesi konusunda öngörülen makul süre aşılmıştır. O makul süre içerisinde Sayın Öcalan da, bizler de, KCK yetkilileri de makul davranmıştır. Ama bu süre aşıldıktan sonra uyarılar yapılmaya başlanmıştır. O makul sürenin aşılan süresi de aşıldıktan sonra bu uyarılar artık ciddi bir gerilime dönüşmüştür. “
“İmralı’daki son görüşmede hem bizden bir gün önce devlet heyetiyle, Sayın Öcalan arasındaki toplantı gerilimli olmuştur hem de bu gerilim bizim heyetimizle yapılan toplantıda verilen mesajlara yansımıştır. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın hükümeti uyardığı şey şudur:
“Bu kadar paket çıkarıyorsunuz, sadece kendi güvenliğinizi düşünüyorsunuz, kendinizi garantiye alıyorsunuz, oysa müzakere için tek bir madde bile koymuyorsunuz bu paketlere. Dolayısıyla verdiğiniz sözün, konuşmalarımızın hiçbir ciddiyeti kalmıyor. Biz burada çoluk çocuk değiliz. Bir halkın kaderiyle ilgili bir görüşme trafiği yürüttük. Çok ciddi bir noktaya geldik. Sizin yaptığınız, bu ciddiyete denk bir tutum değil. Sizi bu konuda net bir şekilde uyarıyorum” diyor heyete ve hükümete. “
“Eğer devlet heyetini beni oyalamak için kullandıklarını düşünüyorlarsa, ben artık bu noktada olmayacağım, oyalamaya ve uzatmaya gelmeyeceğim, her an bu süreçle ilgili ‘benim rolüm bitmiştir’ noktasına gelinebilir. Çünkü benim görevim bu süreci uzatmak, hükümete zaman kazandırmak değildir. Benim rolüm, müzakereleri başlatıp sağlıklı ciddi bir müzakere sürecine evriltmektir. Halkın da örgütün de benden beklediği buysa, bu da olmuyorsa benim yapacağım bir şey yok” demektedir. AKP çözüm süreciyle birlikte adım atmayarak kendisini de bizzat tehlikeye atmış oluyor.”
Bazı kesimler tarafından 17 Aralık sürecinde BDP’nin AKP’yi desteklemekle suçlandığının hatırlatılması üzerine Demirtaş
“BDP, AKP’nin yanında yer aldı. 17 Aralık rüşvet soruşturmasında AKP’yi destekledi.” Ben hep şunu sordum: Bu konuda CHP’nin yaptığı, BDP’nin yapmadığı ne var? CHP bu konuda ne yaptı da bizden fazla muhalefet etti? Ama ben şunu da hatırlatıyorum. Biz BDP olarak yürüyüşler yaptık, mitingler yaptık ve üç partilimiz Yüksekova’da polis kurşunuyla katledildi. Bu yürüyüşlerde, bu mitinglerde bizler aynı zamanda AKP’nin yolsuzluk politikalarını protesto ettik. Kürtler haftalarca sokaklarda protesto gösterileri yaptı. CHP tek bir miting, tek bir yürüyüş yaptı mı? Parlamento dersen, kürsüyü en etkili biz kullandık. Grup toplantılarındaki eleştirilerin dozu, MHP ile CHP’yi üst üste koysanız BDP’ninki kadar değil.’’ Dedi.
Demirtaş şöyle devam etti: ‘’Asıl muhalefeti BDP’den değil HPG’den bekliyorlar. “Neden HPG devreye girmiyor.” BDP’ye bu yüzden saldırıyorlar. Aslında “BDP, AKP’nin yanında duruyor” derken, “HPG niye devreye girmiyor” diyorlar. BDP elinden gelenin fazlasını da ortaya koyuyor. Ben de bu durumu ahlaki olarak doğru bulmuyorum. Herkes o zaman çıksın, niyetini açıkça söylesin. Asıl kastettikleri BDP niye muhalefet yapmıyor değil, “Kürtler ellerindeki bütün gücü niye kullanmıyor.” Bunu söyleyenlere karşı Öcalan şunu söyledi; “Ben yangına benzin dökmeyeceğim.” Ben de BDP adı altında aslında PKK’ye yapılan eleştiriler için şunu söylüyorum. Kürt gerillası bir amaç için dağa çıktı. Kürt gerillası dağa çıkarken CHP’yi iktidar yapmak gibi bir hedefi yoktu. CHP-MHP koalisyonu kurulsun diye PKK eline silah almadı. Kürt gerillası niye MHP-CHP için savaşsın. Bu kadar heveslilerse buyursunlar dedim savaş başladığında, PKK savaşsın diyenleri PKK saflarına, ordu savaşsın diyenleri de ordu saflarında en öne davet ettim. Kastettiğim buydu. Kürt gerillası bir gün savaşırsa kendi hedefleri için savaşır.’’
© Tüm hakları saklıdır.