Politika

Hukukçu Turgut Kazan: Yargıtay ve Danıştay'ı Saray'a taşısınlar

"Nasıl olsa Saray’da oda bol..."

06 Haziran 2016 13:50

Eski İstanbul Baro Başkanı avukat Turgut Kazan, yüksek yargı başkanlarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın gezilerine katılmasına ilişkin olarak, "Bu doğrudan Cumhurbaşkanı’nın istediği bir resim. O yüzden Rize’de çay toplama ve Kırşehir’de siyasi liderlere en ağır sözleri söylerken yargıçların Cumhurbaşkanı’nı alkışlama görüntülerine hiç şaşırmadım" dedi. "Bu durumda Yargıtay ve Danıştay Saray’a taşınsın" ironisi yapan Kazan, "Nasıl olsa Saray’da oda bol. Mesafeler de ortadan kalkar; bağlılıkları daha anlamlı ve sıcak olur. Daha kolay teşvik-i mesai yaparlar böylelikle" ifadesini kullandı.

Birgün gazetesinden Ece Zereycan'ın sorularını yanıtlayan (6 Haziran 2016) Kazan'ın açıklamaları şöyle:

»Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanları sık sık Erdoğan ile seyahatte. Rize’de hep birlikte çay toplarken görüntü verdiler. Ne düşündünüz bu tabloyu görünce?

Kabul edilemez bir durum, çok yanlış, hatta kirli… Şaşırmadım. Ama bunun yanlış olduğunun fark edilmesi önemli. Çünkü bizim toplumda bu doğal da karşılanabilirdi ama öyle olmadı. Görüntünün yanlışlığı toplum tarafından da fark edildi.

»Özellikle mi böyle bir resim verildi?

Bu doğrudan Cumhurbaşkanı’nın istediği bir resim. Şaşırmadım çünkü Yargıtay Başkanı Cumhurbaşkanı’na çok yakın bir isim. Sayın Cirit’in başkanlığa seçileceği de önceden anlaşılıyordu; yazılıyor, çiziliyordu. Haberlerde bile açıkça söyleniyordu ‘Cirit Yargıtay Başkanı seçilecek’ diye.

»Neden Cirit seçildi?

Özellikleri var. Bir; “Akbil’de Yolsuzluk” davasında Erdoğan için beraat kararı vermiş bir yargıç. O beraat kararından sonra Yargıtay’a geçen bir yargıç. İki; 17-25 Aralık sürecinde, anlı şanlı(!) ombudsmanımız Ömeroğlu ile beraber, soruşturmanın savcısıyla görüşmek, onu ikna etmek üzere kalkıp Ankara’dan Bursa’ya giden bir yargıtay üyesiydi o zaman. Ve ilk turda da seçtiler. O yüzden Rize’de çay toplama ve Kırşehir’de siyasi liderlere en ağır sözleri söylerken yargıçların Cumhurbaşkanı’nı alkışlama görüntülerine hiç şaşırmadım. Ama sizin aracılığınızla bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bu durumda Yargıtay ve Danıştay Saray’a taşınsın. Nasıl olsa Saray’da oda bol. Mesafeler de ortadan kalkar; bağlılıkları daha anlamlı ve sıcak olur. Daha kolay teşvik-i mesai yaparlar böylelikle. Nasıl olsa Erdoğan’a devlet başkanımız da diyorlar. Yargıtay ve Danıştay binaları da öğrencilere yurt olarak tahsis edilsin. Nasılsa yargıya bir yararı kalmadı, hiç değilse öğrencilere bir faydası olur. Böyle bir çağrıda bulunmak istiyorum. Tabloyu nasıl gördüğümün net yanıtı da budur aslında.

»Numan Kurtulmuş “Yargı, Cumhurbaşkanı’na bağlıdır” dedi. Sonra ‘gözetir’ diye düzeltti ve bu ifadesini de Anayasa’ya dayandırdı…

Gönlündekini söyledi. Gönüllerindeki bu. Anayasayı sallamıyorlar ki. Anayasacılık tarihinde, anayasa doğrudan yönetenleri bağlar. Anayasacılık, yönetenleri bağlayabilmek için çıkmıştır. Anayasa yurttaşı bağlamak için yapılmaz. Yurttaşın yönetenlere karşı güvencede olabilmesi için yapılır. Yönetenler ona bağlı kalmak zorundadır. Yönetenlerin şu anki tavrı gibi bir keyfilik olamaz. Sağlıklı bir hukuk düzeninde bunu söyletmezler.

»İçişleri Bakanı Meclis kürsüsünden Anayasa’yı tanımıyorum demişti. Cumhurbaşkanı’nın da benzer açıklamaları var. ‘Yönetenlerin yasa tanımaz tavrına dur diyecek hukukçu kalmadı mı?’ sorusu sıkça telaffuz edilir oldu.

Bunu hukukçulardan beklemeyeceksiniz. Yargı tümüyle Saray’a bağlandı. Bu artık kahraman hukukçuların çözeceği bir durum değil. Zaten yaşatmazlar ki, görevden alırlar… Kılıçdaroğlu diyor ki ‘Namuslu, şerefli bir savcı çıksın.’ Sistem izin vermiyor ki. Çıksa da anında görevden alırlar o savcıları. Bu durum, toplum demokrasiyi ve hukuk devletini özümseyebilirse düzelir ancak. İktidar yalnızca toplumdan korkar. Ama görüyorlar ki toplum, hukuk devleti ve demokrasi konusunda duyarlı davranmıyor. Onlar da ‘Biz sandıktan çıktığımız sürece dilediğimizi yaparız, hiç kimse de hiçbir şey yapamaz’ diye bakıyor. Sandıkta demokrasiye sahip çıkan duyarlı bir çoğunluk yaratılması gerekir. İktidar o zaman kaybetmekten korkar. Bu korkunun yaratılması için çoğunluğun ‘Ya bu ne biçim bir şey’ demesi gerekir yaşanan hukuksuzluklara. Yargıtay ve Danıştay başkanları da ancak o zaman Kırşehir’e gidip alkış tutamaz, utanır. Siz cumhurbaşkanının siyasilere çok ağır sözler söylediği bir toplantıda onu dinliyor ve alkışlıyorsanız; siz artık yurttaş için bitmişsinizdir.

Bir gün haberleri izlerken Obama’nın veda konuşmasına denk geldim. Sunucu şaşkınlıkla şöyle dedi: “Obama salona girdi, herkes ayakta ama 6 kişi oturuyor” O oturan 6 kişi Federal mahkeme üyesiydi. Sunucu şaşkınlıkla söyledi çünkü Türkiye için çok çarpıcı, çok şaşırtıcı bir görüntü başkanın karşısında oturanların olması. O yüzden haberi sunarken böyle bir anons yapma gereği duydu. Obama’nın konuşmasını herkes ayakta alkışladı, o 6 kişi yine oturuyordu. Federal mahkeme üyeleri, yüksek yargıçlar ayağa kalkmaz. Bu saygısızlık olsun diye değildir; cumhurbaşkanına posta koymak, ‘Seni tanımıyoruz’ demek için değildir… Çünkü Federal Mahkeme üyelerinin kalkması; görüntüde başkanı da şüpheli pozisyona taşır. Yurttaş bundan kuşku duyar. Yurttaşı kuşkuya sevk edecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Çok ucuz bir şekilde şöyle söylüyor AKP’liler; ‘Önemli olan adaleti dağıtırken tarafsız olmak.’ Aslolan tabii ki bağımsız, adil ve tarafsız olmak ama bunlar yetmez! Görüntüde de yurttaşın kuşkuya düşeceği davranışlardan kaçınılması gerekir. İşte bu yüzden yüksek yargıçlar ayağa kalkmaz. Aksi halde yurttaşın gözünde başkan da kuşkulu duruma düşer, kendileri de…

»Bekir Bozdağ’ın, AKP’nin olağanüstü kurultayında “AKP’nin tek lideri vardır. O da Recep Tayyip Erdoğan’dır” demesi de anayasa ihlali. Özellikle bu ihlali bir Adalet Bakanı’nın yapması çok tartışılıyor…

Bir kere Adalet Bakanı bir partinin genel kurulunda divan başkanı olamaz. Olmaması gerekir. Yasak değildir. Ama olmaz. Çünkü Adalet Bakanı aynı zamanda HSYK’nın başıdır ve olağanüstü yetkileri vardır. Partili olmasına bir şey demiyorum. Kurala göre zaten AKP’li bir isim adalet bakanı olacaktır. Ama toplumun her kesiminin benimseyeceği bir isim adalet bakanı olmalıdır. Adalet konusunda toplumun az da olsa bir duyarlılığı varsa buna tepki göstermesi gerekir. Adalet duygusunun korunması için muhalefetin de üzerinde uzlaşacağı bir ismi tercih etmek yerine, partinin en militanını Adalet Bakanı yaptılar. Saray’ın daha çok hoşuna gitmek için bıyık bile bıraktı.

»Her gün, çocuk yaşlardakilere dahi Cumhurbaşkanı’na hakaret ettikleri iddiasıyla davalar açılıyor. Bir hukukçu olarak bu davaların geldiği noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

53 yıldır avukatlık yapıyorum. 8 cumhurbaşkanı dönemini geride bıraktım çalışma hayatım boyunca. Erdoğan, meslek hayatımdaki 9. cumhurbaşkanı. Böyle bir dönem görmedim. Erdoğan’a gelene kadar ki o 8 cumhurbaşkanı döneminde hiç yoktu bu tür davalar. Geçmiş dönemlerde zaman zaman Meclis’e ya da hükümete hakaret davaları olurdu. Ama düşünün ki 53 yıldır ilk defa “Cumhurbaşkanına Hakaret” davalarına yetişemiyoruz. Her gün bu davalara koşturuyoruz, şehir şehir geziyoruz. Siz düşünün ne aşamaya geldiğimizi…

»Pek çok olay yaşadık bugünkü tabloya gelinceye dek. Ama bu adaletsiz tabloya ulaşmamızda yaşanan en önemli kırılma noktası neydi sizce?

En önemli kırılma noktası kesinlikle ikinci 12 Eylül vakasıdır. Yani 12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu. Etkileri, Kenan Evren’in yaptığı askeri darbeden çok daha ağır oldu. O dönem “demokrasi” adı altında bu referandumu destekleyen “yetmez ama evet”çiler bu ülkeye çok büyük kötülük yaptılar. Ve hâlâ utanıp bir özür bile dilemiyorlar.

***

 

"Türkiye’de anayasa yok"

 

Toplum adalet duygusunu kaybetti. Ne öngörüyorsunuz bundan sonra yaşanacaklar için?

Daha çok adaletsizlikle karşı karşıya kalacağız. Belki boşanma ya da trafik davalarında hakim, hâkim gibi davranacak ama işiniz iktidarın ilgilendiği konularla çakışıyorsa hiçbir şekilde adalete ulaşamayacaksınız. Ve böyle devam ederse adalete ulaşamama durumu o kadar yaygınlaşacak ki; gün gelecek o boşanma ve trafik davalarına da yansıyacak bu adaletsizlik. Herşey bir tarafa Türkiye’de artık anayasa yok.