Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Mehmet Yılmaz, 3 bin 300 hâkim ve savcının ihraç edilmelerinin ancak 15 Temmuz darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK’lar ile olabildiğini söyledi. Yılmaz, darbe girişimi olmasaydı da Ankara Başsavcılığı’nca yürütülen ceza soruşturmasında iddianame hazırlandığında ihraç kararları verilebileceğini belirtti. Yılmaz, darbe girişimine kadar hâkim ve savcıların görevde tutulmuş olmasına ilişkin olarak "667 sayılı KHK’de terör örgütleri ile iltisaklı hakim-savcıların HSYK’ce memuriyetten ihraç edilecekleri düzenlendiği için biz de ihraç kararlarını verdik. Bu KHK daha önce yoktu ki hepsini birden ihraç edelim. İhraç kararlarımız KHK’ya dayandı. KHK çıkmasaydı, elimizdeki disiplin soruşturmasına devam edecektik" dedi.
Yılmaz, ihraç kararlarına karşı 2 bin 500 dilekçe aldıklarını ve bunların her biri ile ilgili olarak disiplin soruşturması yapar gibi dosya hazırladıklarını belirterek "Hiç kimsenin mağdur olmaması için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz" dedi. Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre, Yılmaz, darbe girişiminden önce Gülen cemaati mensuplarına ilişkin HSYK’de idari soruşturmalar açıldığını hatırlatarak şunları söyledi:
"Soruşturma vardı ama..."
"Darbeye kadar neden görevde tutuldular: Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk, Odatv, Hüseyin Kurtoğlu, şike davası gibi dosyalarla ilgili disiplin soruşturması vardı. Bu soruşturmalarda o örgütün üyesi olanlar soruşturuluyordu. Biz ayrıca o örgütün yargı içindeki yapılanmasına ilişkin de soruşturma başlatmıştık. Bununla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda da adli soruşturma yapılıyordu. Soru şu: Darbe girişimi olana kadar neden bunlar görevde tutuldu?
"Eylemleri olanlar...: Biliyorsunuz, bu örgütün silahlı terör örgütü olup olmadığı konusunda tartışma vardı. Bunun kriminal hale gelmesi için silahlı terör örgütü tespitinin yapılması gerekiyordu. O zamana kadar biz dış dünyaya yansıyan eylemi olan hakim savcılarla ilgili gereğini yaptık. MİT TIR’ları soruşturmasında savcılarla ilgili kovuşturma izni verdik ve Yargıtay’da dava açıldı ama henüz mahkumiyet çıkmamıştı. Biz de çalışmalarımızı devam ettirip örgütle iltisaklı olanları saptadık. Bu çalışma hem savcılıkta hem de Teftiş Kurulu’nda devam ediyordu. O gün darbe gecesi bu örgütün terör örgütü olduğu yönünde ayan beyan, kimsenin karşı çıkamayacağı deliller çıkınca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Türk Ceza Kanunu’nun örgüt üyeliği suçunu düzenleyen 314. maddesi gereği soruşturma açtı. Başsavcılık, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 161. maddesine göre re’sen, yani HSYK onayına ihtiyaç duymadan gözaltı kararı verdi. CMK’nin 161. maddesinde, TCK’nin 314. maddesinin de aralarında olduğu bazı suçlardan dolayı savcının doğrudan soruşturma yapma yetkisi olduğu belirtilmiştir. Yani bu durumda diğer kanunlardaki soruşturmayı engelleyici hükümler uygulanmaz. Böylece Ankara Başsavcılığı elindeki ceza soruşturmasında delil ele geçtiği için silahlı terör örgüt üyesi olmaktan hakim ve savcılarla ilgili gözaltı kararı verdi. Bu karar bize ulaşınca, hakkında silahlı terör örgütü üyesi olmaktan dolayı gözaltı kararı verilen hakim ve savcıları göreve devam ettirmemiz mümkün olmayacağı için açığa alma kararı verdik. Böyle bir durumda bu hakim-savcıların göreve devam etmelerini hiçbir ülke kabul etmez. Bu kişileri ihraç etmedik, çünkü bu yetkimiz o anda yoktu.
"KHK çıkınca ihraç geldi"
İhraçlar KHK’ye dayandı: Açığa alma kararı ihraç değildi. Ancak daha sonra 667 sayılı KHK’de terör örgütleri ile iltisaklı hakim-savcıların HSYK’ce memuriyetten ihraç edilecekleri düzenlendiği için biz de ihraç kararlarını verdik. Bu KHK daha önce yoktu ki hepsini birden ihraç edelim. İhraç kararlarımız KHK’ye dayandı. KHK çıkmasaydı, elimizdeki disiplin soruşturmasına devam edecektik. Ankara Başsavcılığı da bunlarla ilgili iddianame hazırlayacaktı ve biz savunmalarını aldıktan sonra yine ihraç kararları verebilecektik. Bu durumda terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyetleri de beklenebilirdi ya da mahkum olmasalar bile iltisaklı görünenleri Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 69/son maddesine göre ihraç edebilirdik.
Mağduriyetlere karşı önlem
“Açıkça görüyorum ki şu anda toplumda, siyasi çevrelerde ve yazılı-görsel basında HSYK’ye devlet kurumları arasında farklı bir güven var. O günün sabahından itibaren bütün arkadaşlar olarak, tetkik hakimler, üyeler her türlü bilgiyi delili yeni baştan değerlendiriyor, yeni baştan gözden geçiriyoruz. Her hakim savcı hakkında disiplin soruşturması yapıyor gibi delil dosyası hazırlıyoruz. 2 bin 500 dilekçe: Genel gerekçemizi hazırladık. Herkesten tarafından beğenildi. İngilizceye de çevireceğiz. Bunları yeniden inceleme aşamasında titizlikle değerlendireceğiz. Şu ana kadar genel kurul kararlarına karşı 2 bin 500 dilekçe geldi. Tek tek okuyup değerlendiriyoruz.
"Hiçbir haksızlığa yol açmamaya çalışıyoruz. Ama şunu da unutmamak lazım; tarihin en gizli örgütlerinden biriyle muhatabız. Çalışmalarımızda şaşırtan birçok netice alıyoruz. Biz de bu şartlarda olabilecek en hassas şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlerde, tarih ve insanlık önünde de en hesap verebilir şekilde olacağımızı düşünüyorum.”