14 Ocak 2013 14:45
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölümünün altıncı yılı dolayısıyla Dink’in arkadaşları tarafından düzenlenen ve bir hafta sürecek “Buradayız/ Ahparig!” etkinliklerinin ilki sempozyumla başladı.
“Dink davasını unutturmayacağız” sloganıyla Cezayir Toplantı Salonunda dün(13 Ocak 2013) düzenlenen sempozyumda “Dink’in öldürülmesinin üzerinden geçen altı yılda neler oldu?”, “Yargılama süreci nasıl işledi?”, “Dink neden öldürüldü?”, “Kolluk kuvvetleri ve hükümetin tavrı” başlıkları tartışıldı. Etkinliğe Hrant için adalet mücadelesi veren dostları, meslektaşları ve insan hakları savunucularının yanı sıra CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Hayko Bağdat, son süreçte yaşanan Ermeni cinayetlerine dikkat çekerek, “Dink davasında adalet tesis edilmediği sürece bize dokunma tehdidi olduğunu biliyoruz. Artık Hrant için adalet talep etmek bunun üzerinde bir gereklilik içeriyor” dedi.
1915’ten süre gelen devlet sırrı geleneğinin devam ettiğini ifade eden Bağdat, “Bu devlet geleneği 1915 sırrına yeni sırlar eklendiği sürece bizim de mücadele etmekten başka çaremiz yok” diye devam etti.
Üç oturumdan oluşan sempozyumun birinci oturumu “Operasyon başlıyor. 19 Ocak öncesi” başlığıyla yapıldı.
Çiğdem Mater’in moderatörlüğünde başlayan oturumda ilk sözü Dink davası avukatı Fethiye Çetin aldı. Hrant Dink’in öldürülmeden önceki süreçte devlet-meyda eliyle ciddi bir saldırı kampanyasına maruz kaldığını ifade eden Çetin, “2007’nin sonunda misyonerliği iç tehdit olarak kabul edildiği haberleri yanında MGK’da ‘Asılsız soykırım iddialarına karşı komisyon’ kuruldu. Mecliste bütün siyasi partiler çıkıp misyonerlik tehdidi var diyordu. Rahşan Ecevit bunun başını çekiyordu. Bu sırada Hrant, Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu yönünde haber yaptı. Genel Kurmaydan, ‘Böyle haberler yapamazsınız. Bu hainliktir” diyerek bütün kişi ve kuruluşları mücadeleye çağırıyordu. Bu çağrıyı duyanlar Agos önüne gitmeye başladılar” diye anlattı.
Hrant neden hedef oldu?
Hrant hakkında açılan davalardan beraat çıkması gerekirken açıktan ve gizli olarak yürütülen linç kampanyaları yüzünden yargı sürecinin uzatıldığını ve ceza kararları çıktığını hatırlatan Çetin, Türkiye’de Hrant’ın derin devlet tarafından hedef haline getirildiğini kaydetti. Derin devlet yapısı içerisinde stratejik planın MGK’da, operasyon bölümünün özel harekat birimiyle yapıldığına dikkat çeken Çetin, “Bu kuruluşlar Hrant’tan ne istedi. Bir gazetesi olan, sesini kamuoyuna duyurmaya çalışan bir insan. Devlet bu örgütleriyle neden bu kadar Dink’i öldürmek için seferber oldu” diye sordu. Dink’in öldürülmesinde iki ana nedenin aklına geldiğini aktaran Çetin, “Birincisi AB süreci içerisinde bir batı düşmanlığı ve misyonerlik tehdidiyle hafızalardaki geçmiş korkuların üretilmesi olabilirdi. Diğer nedeni de Dink bu devlete hep 1915’i hatırlatıyordu. Özellikle Gökçen yayınıyla gözlerinin içine soktu. Dink bulunduğu ortamda, çıktığı televizyon programlarında insanları o kadar etkiliyordu ki bütün bunların bileşiminden Hrant çok tehlikeli oluyordu” diye özetledi.
Genel Kurmay hedef gösterdi
Hrant Dink’le beraber Sabiha Gökçen haberini yapan gazeteci Ersin Kalkan da o dönemde Genel Kurmay tarafından hedef haline getirilmek istendiklerini aktardı. Gökçen’in Ermeni olduğu konusunda çok fazla somut delil bulduklarını dile getiren Kalkan, “Ben Hrant’a ‘Bırak bu haberi ben yapayım’ dedim. Çünkü o dönemde çok fazla hedef gösteriliyordu ama o istemedi” dedi. Haberi yaptıktan sonra ilk anda askerlerden “Atatürk’ün büyüklüğünü gösteriyor” şeklinde olumlu yönde yorumlar yapıldığını ancak daha sonra Genel Kurmay’dan “Bu söylentileri çıkaranlar, bu sembol isimleri elimizden almak isteyenler hepsi vatan hainidir” açıklaması geldi” diye konuştu.
‘Dink davasının kara kutusu 1915’tir’
“Sempozyum “ 6 yıllık müsamere: Hrant Dink cinayeti davası” ve “Devletin dehlizleri: Polis ve jandarma” başlığıyla devam eden ikinci oturumunda Karin karakaşlı 2007’de saldırı ve tacizlerin yoğunlaştığı süreci anlattı.
AGOS önünde sürekli olarak İstiklal Marşı okunduğunu söyleyen Karakaşlı, “Bir keresinde kapının önüne çelenk bırakılmış. Hrant ‘Çelengi içeriye getirelim. Çelenk geldikten sonra aşağıdaki esnafa da ayıp oldu’ ” dedi. Bunlar öldürülmeden önce ağzından dökülen son birkaç sözünden biri” diye konuştu.
Hrant’ın umut dolu olduğunu ifade eden Karakaşlı, “Hrant’la beraber gelecekten çalınan bir şey olduğunu düşünüyorum. Sadece Ermeniler için değil herkes için” dedi. Dink davasından geriye açılmayı bekleyen bir karakutu kaldığını dile getiren Karakaşlı, “Dink cinayetinin kara kutusu 1915’tir aslında. Pandoradan kalan son şey umuttur biliyorsunuz” diye ekledi.
‘Soruşturma genişletilmiyor’
Sempozyumun ikinci oturumunda Dink davası avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu da Dink davasının soruşturma sürecinden bahsetti.Cinayetten önce Dink’e suikast olacağı yönünde gönderilen istihbarat bilgisine rağmen İstanbul Emniyet Müdürlüğünün cinayeti engellemediğini söyleyen Bakırcıoğlu, cinayetten sorumlu olan kamu görevlileri, polis ve jandarma kuvvetleri hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini bu yüzden AİHM’e başvurduklarını aktardı. Yargıtay Başsavcılığının kararını değerlendiren Bakırcıoğlu, “Varolan iddianame 20 sanık üzerinden kurulu. Örgütün üst kademesinin çıkarılmadığını özellikle buradaki kamu görevlilerinin ortaya çıkarılmadığını söyledik. Burada birbirinden haberdar ya da birbirinden bağımsız bir refleksle karşı karşıyayız” dedi.
‘Yeni bir derin devlet tarifi yapmalıyız’
Bir gazeteci gözüyle gözlemlerini aktaran Timur Saykan, “Cinayetten bir yıl gibi kısa bir süre sonra bir kitap hazırladık davayla ilgili. Bizim kafamızda bir derin devlet yapısı var. İşte İbrahim Şahin, Veli Küçük gibi isimler. O profili arıyorduk doğal olarak. Bugün altıncı yılda bildiğimiz derin devlete benzemeyen sorumlular görmeye başladık dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek gibi” dedi.
Devletin memurunu koruma tavrı yüzünden cinayetten sorumlu kamu görevlilerinin yargılanmadığını kaydeden Saykan, “Kilit nokta orası. Onlar yargılanmadığı sürece buradaki örgütü ortaya çıkartamayacağız. Bu yüzden yeni bir derin devlet tarifi de yapmamız gerekiyor” yorumunu yaptı. Medyanın da cinayetin aydınlatılması için ciddi bir çalışma yürüttüğünü söyleyen Saykan, ancak bazı gazetecilerin ve medya kuruluşlarının kamu görevlilerini, polisi ve jandarmayı koruyarak haber yaptığına dikkat çekti.
‘Yargıtay’da ne oldu?
Sempozyumunun soru cevap bölümünde Yargıtay Başsavcılığının son kararını değerlendiren Avukat Fethiye Çetin, “Altı yıl önce iddianameyi hazırlayan savcılarda burada örgüt var demişti. Ama örgüt bundan ibaret değil. Onların arkasındaki derin güce ulaşalım. Altı yıl önce nerdeysek şimdi bir biçimde yeniden baştan başladık” dedi. Türkiye’nin yargısal pratiğinde örgütsel suçların yalnızca Kürtler için, ‘bölücülük’, solcular için ‘Anayasl düzeni tehdit etmek’ şeklinde sınıflandırıldığını söyleyen Çetin, “Dink’i öldüren örgütü de devletin birliğini bozmaya sokmuş. Bu yargısal alışkanlık” yorumunu yaptı.
Hrant Dink haftasının etkinlikleri
Hrant Dink ’in öldürülmesinin üzerinden 6 yıl geçti ve “Biz bitti demeden bu dava bitmez” diyen Hrant’ın Arkadaşları “Buradayız Ahparig” (Buradayız Kardeşim) adını taşıyan bir hafta düzenliyorlar. Önceki akşam Hrant’ın arkadaşları düzenledikleri etkinliklerle ilgili bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Sanatçılardan 6 yılın hafızası
Çiğdem Mater 12-19 Ocak tarihleri arasında yapılacak olan etkinlikleri açıkladı. ‘2 Ocak’ta ‘Operasyon başlıyor: 19 Ocak öncesi’, ‘6 yıllık müsamere: Hrant Dink cinayeti davası’, ve ‘Devletin dehlizleri: Polis ve Jandarma’ başlıklarını taşıyan sempozyumlarla başlayacak olan etkinlikler Pazar günü de Tütün Deposunda devam edecek. Bir çeşit hafıza koridoru oluşturduklarını belirten Mater “Ümit Kıvanç ve Kemal Gökhan Gürses ‘Tanıklık ve Operasyon’ adı altında bize 6 yılı hatırlatacak bir hafıza koridoru yaptılar. Her gün seanslar halinde Tütün Derposu’nda küçük sinema salonunda Hrant Dinkle ilgili üretilmiş filmleri göstericeğiz. Tütün Deposu’nun ana salonunda sanatçı dostlarımızın hazırladığı bir sergiyle karşılaşacaksınız. Buranın duvarlarında Nar Photos’un 6 yıllık süreci takip ettiği oluşan bir sergi de yine 19 Ocak’a kadar burada olacak” dedi.
Sanatçılar ermeni yazarların öykülerini okuyacak
Tütün deposunda her gece bir etkinlik yapmayı, Türkiyeli Ermenilerin hikayelerini anlatmalarını istediklerini dile getiren Mater, “Pazartesi’den itibaren her gece Tütün Deposu’nda önce bu toprakların Ermeni yazarlarının öykülerini sanatçı dostlarımız seslendirecek. Pazar, Çarşamba ve Cuma akşamları Ermenice okumalar da olacak. Ve yine her gece küçük müzik dinletileri olacak. Ayşe Tütüncü koordinasyonunda pek çok sevdiğimiz dostumuz müzisyen her gece bizimle olacak. Bir de yine her akşam bir söyleşimiz olacak. Önce Agos’un nasıl kurulduğunu, Agos’un kurucularından duymak istedik. Tütün Deposu’nda Osman Köker ve Garo Paylan Malatyalı Ermenileri anlatacaklar. Karin Karakaşlı da bize Türkiye’de Ermeni bir çocuk olarak büyümenin nasıl bir deneyim olduğunu anlatacak. Tuba Çandar biliyorsunuz Hrand Dink’le ilgili çok güzel bir biyografi kitabı yazdı. Bizimle bu deneyimini Rober Koptaş’la birlikte paylaşacak. Ve son gece de Murathan Mungan ‘Ötekinin sesini çıkarmak’ üzerine konuşacak” diye belirtti.
Bütün bunları ‘Buradayız Ahparing!’ demek için yaptıklarını söyleyen Mater, “Ahparing Ermenice ağabey demek. 19 Ocak saat 15.00’de Agos’un önünde her sene olduğu kadar kalabalık olmak için yapıyoruz. Bir yandan da sesimiz sadece o gün değil, bütün bir hafta çıkarmak için yapıyoruz. Umarız her sene olduğu kadar kalabalık olup, her sene olduğu gibi güçlü bir şekilde adalet talebimizi dillendirebiliriz” dedi.
Hükümete yönelik güven sorgulaması yaptı
Gazeteci Banu Güven’in moderatörlüğünü yürüttüğü bölüm oldukça tartışmalı ve önemliydi. “Devletin dehlizleri: Polis ve Jandarma” başlıklı oturumun konuşmacıları; Dink cinayetiyle ilgili haber ve kitaplara imza atan gazeteciler Nedim Şener ve Kemal Göktaş’ın yanı sıra Zaman Gazetesinde Ergenekon ve Balyoz gibi davaları takip eden Hanım Büşra Erdal oldu. Bir saatlik normal süresini aşan oturumda konuşmacıların cinayetin öncesi ve sonrasına ilişkin sunduğu bilgi ve anekdotlar, tamamen dolu salonun dikkatinin neredeyse bir saniye bile dağılmamasını sağladı. Diğer önemli nokta ise konuşmacıların sırayla sunumlarını yaptıkları bir oturumdan ziyade Banu Güven’in anlatımların arasına sorularıyla girerek adeta bir sunucu gibi rol oynamasıydı. Birkaç önemli yerde Nedim Şener’in sözünün yine Güven tarafından kesilmesini saymazsak, cinayetin öncesi ve sonrasında kamu görevlilerinin oynadığı rolü hatırlatan önemli bir oturum olduğunun altını çizebiliriz. Hrant’ın arkadaşı olduğunu söyleyen kimi kişileri isim vermeden eleştiren Nedim Şener, bu isimler tarafından hükümete yönelik hala süren güveni sorguladı. Kendisinin Dink’le özel bir tanışıklığı olmadığını ancak gerçeği açığa çıkarmaya çalıştığını belirten Şener, bu uğurda cezaevine girmesine de atıf yaparak, “Ben 5 yıldır, ölen biriyle arkadaşlık yapıyorum ve gerçeğin peşinden gidiyorum. Dink cinayetini tek kişilik bir soykırım olarak görüyorum” dedi.
‘Erhan Tuncel devletin parmak izidir’
Gerçek sorumluların açığa çıkarılması konusunda “ İşin ucu hükümete dayanıyor” diyen Şener, Erhan Tuncel’in beraat ettirilmesine tepki gösterdi: “Erhan Tuncel, devletin parmak izidir.Eğer tekrar suçlu bulunur ve cezaevine alınırsa, bu olayın arkasındaki isimlerin açığa çıkmasını sağlayacaktır.”
DDK raporundaki ayrıntı
Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporuna yönelik kamuoyunda olumlu bir hava estiğini ancak bu raporda da bir gerçeğin es geçildiğini belirten Şener, “DDK raporunu yazanlardan bir isim, istihbaratın olaydaki sorumluluğunu aklayan raporu da yazan kişidir. DDK raporunda da, istihbaratın soruşturulmasına gerek olmadığı kaydedilmişti. Bu nokta önemli” dedi.
Sorumlu kamu görevlileri ne olacak?
Kemal Göktaş da Yargıtay tebliğnamesine kimi eleştiriler getirdi. Tebliğnamede, cinayette ihmali ve sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılanması gerektiği yönünde bir uyarının bulunmadığını belirten Göktaş, olayda Erhan Tuncel’in rolüne işaret etti. Göktaş, “Erhan Tuncel önemli. Onun ceza alması, bu cinayetin arkasındaki güçlerin ortaya çıkmasına yardımcı olur” dedi. Şener gibi hükümete yönelik eleştiriler yönelten Göktaş, “Mevcut siyasi iktidar, cinayetin aydınlatılması yönünde bir irade göstermekten uzak” dedi.
Oturumdaki önemli noktalardan biri Şener, Güven ve Göktaş’ın kamu başdenetçi Nihat Ömeroğlu’na gösterdiği tepki oldu. Üç isim de, Dink’in Yargıtay’da TCK 301’den cezasını onaylayan isimlerden Nihat Ömeroğlu’nu kamu başdenetçisi yapan siyasi iktidarın sorgulanması gerektiğini ifade etti.
‘Sorumlu kim’ tartışması
Hanım Büşra Erdal ise oturumun herhalde en az söz alan ve yaptığı açıklamalarla Şener ve Göktaş’ın soru ve eleştirilerine maruz kalan ismi oldu. Erdal’ın özellikle cinayetle ilgili sorumlular listesinde askeri yetkililer dışında isimleri saymaktan imtina etmesi tepki çekti. Dink davasıyla birlikte adı geçen emniyet yetkilisi Ramazan Akyürek’le ilgili bir soruya Erdal, “ Ramazan Akyürek gibi polislerin cinayeti etkileyecek kadar bir ihmali olmadığını düşünüyorum. Asıl tetiği çekenler, onların ortaya çıkması daha önemlidir” sözleri diğer iki konuşmasının eleştirilerine maruz kaldı. Erdal, diğer iki konuşmacının davaya ilişkin bilgileri tekrar hatırlatmaları üzerine “Gerekiyorsa kamu görevlileri de yargılanmalı, gerçek ortaya çıkarılmalı” yorumunda bulundu.
‘Erhan’ın üzerine fazla gitmeyin’
Oturumun belki de en dikkat çekici anlarından birisi Banu Güven’in, cinayetten bir iki gün sonra kanallara ‘Erhan Tuncel’in üzerine fazla gidilmemesi’ yönünde haber uçurulduğunu söylemesi oldu. Kendisinin buna doğrudan şahit olmadığını, ikinci bir ağız olarak aktardığını ve isim vermeyeceğini söyleyen Güven, “Erhan Tuncel’in istihbarat elemanı olduğu ortaya çıkınca, bu isteğin nedenini anladık” dedi. Bu bilgiyi Göktaş, Şener ve oturumu dinleyen Gazeteci İsmail Saymaz da ilk defa duyduğunu kaydetti.
‘Hala sorumlular açığa çıkarılabilir’
Oturum sonunda kısa bir söz alan davanın avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, 17 Ocak 2011’de açılmış bir soruşturmanın olduğunu ancak gizlilik kararı nedeniyle ne yapıldığını bilmediklerini belirtti. Dink cinayetinin kolektif bir cinayet olduğunu kaydeden Bakırcıoğlu, hala etkili bir soruşturma yapılması halinde sorumluların açığa çıkarılabileceğini vurguladı. (Eda Yıldırım/ İlyas Çoşkun- Evrensel gazetesi)
© Tüm hakları saklıdır.