Musevi cemaati temsilcileri, İsrail’in Gazze’ye yönelik harekâtından kendilerinin sorumlu olarak görüldüğünü söyledi. Temsilciler, “Türk Musevi toplumu olarak panik içindeyiz. Türkiye bugün dünyanın en gergin halkını barındıran ülke oldu. Ülkemizde savaş yok ama sanki savaştaymış gibi gerginiz. Korku içindeyiz. Yabancı düşmanlığı ve onun da üzerinde bir antisemitizm dalgası yayılmakta. Böyle devamlı sıkıntı altında yaşamanın kendine göre oksijensizliği var” dediler.
Bianet internet sitesinden Musevi yazar Rita Ender’in “Sinagogların önüne gelip, tehditkâr şekilde bağırıyorlar, yaşadığımız mahallelerde gamalı haç ve Hitler portreli tişörtleriyle dolanıp çocukların gözlerinin içine bakıyorlar” sözleri için temsilciler, “Evet doğru bunlar. Cemaat liderlerimiz söyledi. Musevilerin bir bölümünün yaşadığı Kuledibi’nde yaşanmış” diyerek yaşananları doğruladı.
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in “Museviler: Panikteyiz” başlığıyla yayımlanan (8 Ağustos 2014) yazısı şöyle:
Museviler: Panikteyiz
Cemaat temsilcileri, ‘Arap sokağı Erdoğan’ı farklı yola soktu. Savaştaymışız gibi gerginiz’ diyor.
İsrail’in Gazze operasyonuna Türkiye’den gösterilen tepkiler sırasında, Türk Musevi cemaatinin büyük tedirginlik yaşadığı, işyerlerine yönelik tehdit ve tacizlerde artış gözlendiği belirtildi.
Musevi cemaatinin kamuoyunda yakından tanınan önde gelen bir ismi “Panik ve korku içindeyiz. Antisemitik dalgaya karşı hükümetin net bir duruşunu göremiyoruz” diye konuştu.
Oksijensiz kaldık
Cumhurbaşkanlığı kampanya sürecine denk gelen Gazze operasyonu sırasında Musevi cemaatinin yaşadığı sıkıntıları konuştuğumuz Türk Musevilerinin önde gelen ismi şöyle aktardı:
“Türk Musevi toplumu olarak panik içindeyiz. Türkiye bugün dünyanın en gergin halkını barındıran ülke oldu. Ülkemizde savaş yok ama sanki savaştaymış gibi gerginiz. Korku içindeyiz. Yabancı düşmanlığı ve onun da üzerinde bir antisemitizm dalgası yayılmakta. Böyle devamlı sıkıntı altında yaşamanın kendine göre oksijensizliği var.”
İsrail’in hesabını bize soruyorlar
“Bugünlerde cemaatimiz mensupları nereye gitse, İsrail’in öldürdüğü Gazzeli çocukların hesabı bizden soruluyor. Biz Suriye’de, Irak’ta kafa kesip top oynayan, camileri yıkan IŞİD’in katliamlarının hesabını buradaki Müslümanlara soruyor muyuz? Türkiye’de bazı önyargılar öteden beri hep var oldu. Oysaki Filistinli çocukların öldürülmesinin yanlış olduğunu bangır bangır bağıran Museviler dünyanın her yerinde var. Biz de söylüyoruz ama dinleyen yok.”
Motive olan fırsatçılar
“Çok garip şeyler oluyor. Çok tanınmış bir giyim markasının sahibi olan arkadaşımızı tehdit etiler. ‘Şu parayı vermezsen mağazanın önünde nümayiş yapacağız’ dediler. Bu dönemde yapılan açıklamalardan motive olan fırsatçılar da türedi.”
Gamalı Hitler tişörtleriyle taciz
(Musevi toplumundan yazar Rita Ender’in ‘Bianet’ internet sitesindeki yazısında anlattığı “Sinagogların önüne gelip, tehditkâr şekilde bağırıyorlar, yaşadığımız mahallelerde gamalı haç ve Hitler portreli tişörtleriyle dolanıp çocukların gözlerinin içine bakıyorlar” iddiasının doğruluğuna ilişkin soruya) “Evet doğru bunlar. Cemaat liderlerimiz söyledi. Musevilerin bir bölümünün yaşadığı Kuledibi’nde yaşanmış.”
Dükkânda ‘galiz’ konuşmalar
“İki sinagogumuz var. Onun da etrafında dükkânlar. O dükkânlarımıza girip galiz şeyler söylüyorlar. Yarı tehdit gibi. Dükkânların Musevi sahipleri tabii seslerini çıkaramıyor. Bazısında Müslüman çalışanlar var. Onlar bu yapılana şiddetle itiraz ediyor. O zaman da gelenlerle aralarında ciddi kavgalar çıkıyor.”
‘Gözden çıkarıldılar’ diye bakılıyor
“Bu meselede bir incelik var. Normal bir ülkede yaşanan ‘vatandaşlık masuniyeti’ yani vatandaşın yönetim tarafından korunması olayının Türkiye’de geçerli olmadığı noktasında hareket ediliyor. ‘Yönetim bu azınlığı gözden çıkardı’ neticesine varılıyor. İşin üzücü yanı yönetimin, bunu önlemeye teşebbüs dahi etmediğini hissediyoruz.”
Hükümetin önlemleri lafta
(Başbakan Erdoğan ve danışmanı Yalçın Akdoğan’ın son dönemde Musevi cemaatine güvence veren açıklamalarını hatırlattığımızda) “Hükümet bunu önlemeye teşebbüs dahi etmiyor. Doğru bazı açıklamalar yapılıyor ama bu sadece ağızda kalıyor. Laf olsun diye yapılıyor.”
‘Musevi kardeşim’ duymadık
“Eskiden böyle düşünmezdim ama artık Başbakan’ın antisemitist olduğunu düşünüyorum. Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz hepsi onun kardeşi. Ama ağzından hiçbir zaman ‘Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani kardeşlerim’ dediğini duymadık. Ağzına alması için ‘Affedersin’ demesi lazım.”
Biz değişmedik, o değişti
“Daha büyükşehir belediye başkanlığı döneminden itibaren Erdoğan, ABD yönetimi ve oradaki Musevi cemaatleri ile iyi ilişki içinde olmak istedi. Bizler de buna yardımcı olduk. Ben 2010’a kadar Tayyip Bey’in yolculuğunda hep yanında oldum. Ona inandım. Bu yüzden birçok arkadaşımla küstük. Ben değişmedim. Ama Erdoğan çok değişti. 2010 sonrasında ne olduysa bir anda değişti. O değişince benim de ona ait fikirlerim değişti. Düşüncelerimi açıkça çekinmeden söylerim. Ama artık ailem, ‘Bizi de düşün’ diyor.”
Arap sokağı farklı yola soktu
“Erdoğan bir dünya lideri olma fırsatını kaçırdı. Arap sokağının lideri olmak ona yeterli geldi. O sokağın liderliği onu biraz başka yollara da sevk etti. O öfkeli, kavgacı, ayrımcı, ‘ya bendensin ya düşmanımsın’ felsefesi Türkiye’yi çok ama çok gerdi. Anlaşılmaz bir yolculuğa çıktı. Kimse de nereye gitmeye çalıştığını anlayabilmiş değil.”
ABD’yi Musevilerle ikna etti
“Erdoğan daha belediye başkanıyken ABD’yi yanına almanın önemini anlamıştı. Bunun için bizlerin desteğini istedi. Museviler de ona yardımcı oldu. Henüz iktidar olmadan davet edildi. Musevi lobisi, Musevi Kongre üyeleri, senatörler. Washington’daki kalburüstü isimler... Abramowitz, Grossman, Edelman gibi isimler oradaydı. O konferans çok başarılı geçti. Çok dostane konuştu. O konferansın Washington üzerinde çok etkisi oldu.”
Soft-Müslüman gördüler
“ABD’nin Erdoğan’a 2000’li yıllarda pozitif bir tavrı vardı. Verdiği mesajlar Amerikan medyasında çok iyi değerlendirildi. Amerika onun yönetimindeki Türkiye ile bölgeye ‘soft-Muslim democracy (yumuşak İslam demokrasisini)’ model olarak vermeye çalıştı. Dinci yönüne rağmen Türkiye için iyi olabileceği temasını işlediler hep.”
Ufacık eleştiriye veryansın
“Erdoğan artık o desteğe ihtiyaç duymuyor. Amerikan Kongresi’nin Türkiye Dostluk Grubu ufacık bir eleştiride bulundu. Sadece ‘Eleştiri dozunuz ABD’de yönetimi rahatsız ediyor’ dediler diye veryansın etti. Oysa o yapılan, Türkiye’nin yararına dostane bir ikaz. Maalesef artık iş çığırından çıktı.”
Ödüllerde katkımız var
“Aldığı ödüllerin verilmesinde bizim de katkımız var. O ilk ziyaret sonrasında çok heyet geldi Türkiye’ye. Mesela o örgütlerin başı olan Abraham Foxman iki kez geldi. Sonra da ödüller verildi.”
O tartışmada herkes kaybetti
“Musevi ödülü ile ilgili tartışmada tüm taraflar yanlış yaptı. Erdoğan da, Amerikan Musevi örgütleri de, muhalefet de. Herkes için ‘kaybet, kaybet’ durumudur. En çok da Türkiye’de yaşayan biz Museviler açısından. Başbakan’ın açıklamaları da oldukça küçümseyiciydi.”
‘One minute’ kasten çıkarıldı
“Erdoğan uzun yıllar ABD’nin ve oradaki Musevi lobisinin dostluğunun faydasını gördü. Ta ki İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Davos’ta ‘One minute’ olayını çıkarana kadar. Bence o gün Erdoğan Museviler ile yollarını ayırma yönünde stratejik kararını vermişti.”
“Olay önceden kurgulandı. Gitmeden önce Türk basınına ‘Peres’den Gazze’nin hesabını soracağım’ diye demeç verdi. Peres ile de o gün randevusu vardı. Baş başa görüşeceklerdi. Erdoğan son anda görüşmeyi iptal etti. Baş başa görüşüp fırça çekse kimse duymayacaktı. Onun için bekledi ve akşamki panelde 250-300 kişi önünde o meşhur çıkışını yaptı.”
Peres’le yakın tanışırlar “Aslında Şimon Peres, Erdoğan’a en çok destek olan İsrailli liderlerin başında gelir. Birkaç kez görüştüler. İkili ilişkilerde yaşanan bazı sorunların çözümü Erdoğan ile Peres’in ikili görüşmeleri yoluyla halloldu.”