Zaman gazetesi yazarı, şair, yazar Hilmi Yavuz, “sanki kültürleri, örf ve âdetleri, gelenekleri, kısaca hayata ve dünyaya bakışları bize alabildiğine yabancı gelen bir ülkede yaşıyor gibiyim” diyerek “Halkımız, nasıl oldu da korkaklığına yenildi? Nasıl oldu da hakîm ve bilgelikle cilalanmış bir ayna olan kalbini, kirli ve lekeli cehalete teslim etti?” ifadelerini kullandı.
Yazısında, “Böyle bir şey olabilir mi?” diye soran Yavuz, “Oldu bile! Onları, halkımızı iğvalar, aldatmacalar ve yalanlarla bu hâle getirenler utansın!”dedi.
Hilmi Yavuz’un Zaman’da “‘Böyle bir şey olabilir mi?'” başlığıyla yayımlanan (4 Kasım 2015) yazısı şöyle:
Aslına bakarsanız, insanın bazan canı yazı yazmak istemiyor olabilir;- oluyor da!
Çok sevgili Çetin Altan ağabeyin, 1950'lerin sonlarında bir gün, ‘Milliyet'teki köşesinde ‘canım bugün yazı yazmak istemiyor!' diye yazdığını ve bunu hangi koşullarda yazdığını hatırlayanlar bulunabilir...
Çetin Altan ağabeyimin ruhu beni bağışlasın, içimden bugün yazı yazmak gelmiyorsa bile, yazmalıyım, diye düşünüyorum. Sait Faik'in ‘Yazmasam deli olacaktım!' sözünün anlamını bugünlerde daha iyi anlıyor olduğum için…
Çok alakasız gibi görünebilir: Yurdumun sağduyulu, vicdanlı, ülkesini canı kadar sevdiğinden yüzdeyüz emin olduğum güzel insanlarının, son yıllarda bir cümleyi sık sık tekrarladıklarına şahit oldum. Dikkat ettiyseniz, siz de fark etmişsinizdir;- cümle şudur: ‘Böyle bir şey olabilir mi?'
Evet, ‘Böyle bir şey olabilir mi?' Bu soru cümlesi büyük bir şaşkınlığın gündelik hayatımızın neredeyse her ân'ında yaşandığına şahitlik ediyor. Bu ülkede olup bitenlere şaşırıyoruz, evet, şaşırıyoruz,- beklemediğimiz, o güne kadar bu güzel ülkede olmayan ve olmamış şeyler oluyor, çünkü…
Sanki kültürleri, örf ve âdetleri, gelenekleri, kısaca hayata ve dünyaya bakışları bize alabildiğine yabancı gelen bir ülkede yaşıyor gibiyim. Şaşkın ve safdilce ‘Böyle bir şey olabilir mi?' diye soruyorum kendi kendime… Orhan Veli'nin bir dizesi düşüyor belleğime: ‘Yoksa biz, biz bu Dünyadan değil miydik?'
Bu ülkede seksen yıldır yaşıyorum. Biliyor musunuz, son yıllarda bu soruyu sıklıkla sorduğumun yeni farkına vardım. Dahası, bu ülkenin dürüst, vicdanlı, sağduyulu insanlarının da bu soruyu, benim gibi durmadan tekrarladığını da!..
Ne oldu bizim insanımıza?
Birey olmanın yerine bencilliğin, ahlakın yerine kaba menfaatperestliğin, dürüstlüğün yerine aldatmacanın hâkim olduğu ve İslam'ın kamusal alanda görünür olmaya irca edilmiş bir formaliteye dönüştüğü bir Türkiye? ‘Böyle bir şey olabilir mi?'
Böyle değildi bizim insanımız. Anlamaya çalışıyorum: Nâzım'ın Kuva-yı Milliye Destanı'ndaki ‘Başlangıç' bölümünde ‘korkak, cesur, cahil, hakîm ve çocuk' dediği halkımız, nasıl oldu da korkaklığına yenildi? Nasıl oldu da hakîm ve bilgelikle cilalanmış bir ayna olan kalbini, kirli ve lekeli cehalete teslim etti?
‘Böyle bir şey olabilir mi?'
Oldu bile! Onları, halkımızı iğvalar, aldatmacalar ve yalanlarla bu hâle getirenler utansın!