Sabah yazarı Hilal Kaplan, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in, “AB çökmüyor! Tam aksine büyük bir başarı hikayesi. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah içinde yaşıyor" ifadesiyle ilgili olarak "'Ekonomi iletişimini' yapması gerekenler, halkı bilgilendirip gündelik ekonomik hayatımıza kriz fısıltısı yaymak isteyenleri önlemesi gerekenler nerede? Ekonomi uzmanlığı yere göğe sığdırılamayan Başbakan Yardımcımızın AB'yi övmek, Ekonomi Bakanı'nın OHAL'in sürdürülmesini eleştirmekten daha önemli ve pozisyonlarıyla alakalı işleri yok mu?" görüşünü savundu.
Hilal Kaplan'ın "Doları ne yapmak lazım" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Nerdeyse, "Tanka topa karşı durmak daha kolaydı" diyeceğimiz günlerden geçiyoruz. Zira ekonomik müdahale ile mücadele, silahlı müdahale ile mücadeleye pek benzemiyor. Saflar karışık, kafalar ondan karışık, yorumlar iç içe, kim nerede ne yapıyor, hangi amaca hizmet ediyor, anlaması güç...
Net seçebildiğimiz gerçeklerden birisi, döviz kuru artışının Gezi sürecinden bu yana ülkemize yöneltilmiş bir silah gibi kullanıldığı. Gezi kalkışmasının başladığı gün 1.84 olan dolar kurunun, sadece 3 yıl sonra, bugün geldiği noktaya bakınca, bunu daha da berrak biçimde görmek mümkün.
Küresel sermayenin efendileri karşısında diz çökmeyen milletleri, ekonomileri üzerinden terbiye etmeye kalkıştıkları hepimizin malumu... "Faiz lobisi" de bu yapıyla bağlantılı, Türkiye'nin demokrasisini eleştiriyle baskı altına alırken, aslında neden bir 'şirketokrasi'ye dönüşmediğinden şikâyet edenleri ayırt etmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı ve hedefi 12'den vuran bir tanımdı. Günümüzde de benzer bir girişim söz konusu olabilir mi?
Görebildiğim kadarıyla döviz kurundaki dalgalanma üzerinden halkta panik havası yaratılmaya çalışılıyor. Kriz beklentisi olabildiğince yüksek tutularak, şimdiden gündelik hayat ekonomisi başta olmak üzere iktisadi durgunluğa hapsolmamız arzu ediliyor.
Bir de böyle bir ortamda, sosyal medyada yürütülen 'ülken için dolar sat' kampanyası dikkatimi çekiyor. Bu kampanya dün de 'Dövizini Türkiye için boz' şeklinde, dolardan euroya tüm değerli döviz birimlerini satmaya yönelik bir kampanyaya evrildi ve saatlerce tt'de bir numaralı gündem maddesi olarak tutuldu.
Dolar bozdurmak, belki darbe sonrasındaki ilk dönem için geçici bir önlem olabilirdi. Zira ülkemizi ilgilendiren bir kriz durumu söz konusuydu ve o ilk büyük şoku minimum sınırlarında muhafaza (contain) etmek anlaşılır bir girişimdi. Oysa bugün aynı şartlarla karşı karşıya mıyız?
Bu kampanyaların başarılı olması, ülkemizden parasını alıp çıkmak isteyen yabancı yatırımcının işini kolaylaştırmaz mı? Ülkemizin döviz rezervi eridiğinde, bunun ekonomimize geri dönüşü nasıl olacak?
15 Aralık ve sonrasındaki aylarda FED'in faiz artırımı kararını sürdürmesi, doların bir süre daha yükselme trendini sürdüreceği anlamına geliyorsa ve bu sadece ülkemizi değil, dünya ekonomisini etkileyen bir hadise ise, birileri dolar ucuzken sattırıp, pahalıyken bize satmak mı istiyor acaba?
Neden millî ekonomistler ve devlet yetkilileri halkı aydınlatacak bir açıklama dahi yapmıyorlar da ortalık sosyal medyada gündem oluşturan ne idüğü belirsiz hesaplara kalıyor?
Gelişmekte olan tüm para birimleri, şu anda dolar karşısında değer kaybediyor. Buna yönelik 'ekonomi iletişimini' yapması gerekenler, halkı bilgilendirip gündelik ekonomik hayatımıza kriz fısıltısı yaymak isteyenleri önlemesi gerekenler nerede?
Ekonomi uzmanlığı yere göğe sığdırılamayan Başbakan Yardımcımızın AB'yi övmek, Ekonomi Bakanı'nın OHAL'in sürdürülmesini eleştirmekten daha önemli ve pozisyonlarıyla alakalı işleri yok mu?
Kıt ekonomi bilgimle bana vazife olarak bu soruları sormak düşüyor. İlgililerin ve yetkililerin tatmin edici cevaplar vermesi ve artık algı yönetimini ellerine alması şart!