Gökçer Tahincoğlu
Raci Tetik, hesap vermeden, hakkında açılan soruşturma dosyası kapatıldıktan sonra öldü.
12 Eylül karanlığını yaşayanlar için kötülüğün, işkencenin, ölümün, zulmün sembolüydü.
O karanlığı dinleyenler için hesap vermemiş, devlet korumasındaki bir işkenceci.
Son nefesine kadar devlet için görev yaptığını söyleyen, zulüm ve işkence yapıldığı iddialarını reddeden, yapılanları ve kendi yaptıklarını işkence saymayan bir “görev insanı.”
Dosyası zaten kapatılmıştı.
2010 referandumuyla, anayasanın geçici 15. Maddesi'nin kaldırılması, 12 Eylül darbecilerinin ve emirlerini uygulayanların koruma zırhını kaldırmıştı.
O dönem, hayattaki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. Binlerce işkenceci hakkında soruşturma yürütülmeye başlandı.
Sır isimlerden biri, Mamak Cezaevi’ndeki zulmün nedeni Raci Tetik’ti.
Tetik, ortalıkta yoktu, kimse nerede olduğunu bilmiyordu.
Avustralya’ya bile taşındığı söylenen Tetik’in İstanbul'da GATA'ya bağlı Çamlıca Huzurevi'nde huzurlu günler geçirdiği bilgisi elbette devlette vardı ama devlet korumaya aldığı “müdürünün” yerini parlamentoya bile 2010’dan iki yıl sonra nazlanarak gönderebildi.
HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in “Bana bizzat işkence yaptı” dediği Tetik’le yüzleşmesi, burada gerçekleşti. Tetik, o buluşmada, “Kılığından belli” diyerek, yaşama ve insana nasıl baktığını yeniden gösterdi.
Ancak 12 Eylül’den bu yana uzanan eylemleri ve sözleri, o kısa buluşmaya sıkışanlarla sınırlı değildi.
İşkence itirafı
O buluşmada, 12 Eylül döneminde işkence yapıldığı iddialarını “şerefi ve namusu” üzerine yemin ederek yalanlayan Tetik’in farklı açıklamaları dava dosyalarında duruyor.
Genelkurmay Başkanlığı’nın gönderdiği belgeler, bu açıdan trajik. 12 Eylül dosyalarına giren bu belgeler arasında Mamak Askeri Cezaevi Müdürü Tetik'in işkence itirafı, Milli Güvenlik Konseyi'nin "psikolojik harekat" andıcı, Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan zulmün belgeleri ve darbe yönetiminin siyasi suçlulara yönelik "beyin yıkama" planları var. Belgeler, Avrupa'dan o dönemde cezaevlerine gelen heyetlerin mahkumlarla yaptıkları görüşmelerin gizlice kayda alındığını da ortaya koyuyor.
Tetik'in itirafı: Amacım disiplini sağlamaktır
12 Eylül döneminde yapılan işkencelerle ilgili olarak çok sayıda uluslararası kuruluşun Türkiye'ye baskı yaptığı, darbe yönetiminin hazırlanan raporlara karşı, işkence yapıldığı iddia edilen kişiyi konuşturmak, fotoğraflarını dağıtmak gibi yöntemlere başvurduğu da belgeler arasında var.
Dosyaya giren bir belgede, Uluslararası Af Örgütü'nün hazırladığı raporlara atıf yapılırken, Tetik'in ifadeleri de yer alıyor. Af Örgütü'nün raporunda, Raci Tetik'in, yayıncı İlhan Erdost'un cezaevinde dövülerek öldürülmesinden sonra savcılığa verdiği ifadeleri var. Af Örgütü'nün raporunda, Tetik'in bu ifadesinde, "Yaşlı, kadın ve çocuklar, sakatlar ve hastalar haricinde ön hazırlıklar tamamlandıktan sonra tüm tutukluların belden aşağı kaba yerlerine ve avuçlarına bir veya iki kez vurulması gerektiği konusunda emir verdim. Amacım disiplini sağlamaktır" dediği belirtiliyor.
Tetik’in eylemleri bununla sınırlı değil. Tetik, MGK’nın “psikolojik harekat andıcı”nın uygulayıcılarından. Son şekli 24 Nisan 1984 tarihli toplantıda verilen bu andıçta, Genelkurmay'a, Anadolu basını hariç basın organlarını, TRT ve üniversite yayınlarını, mektupları, yurt içi gösterileri, dış yayın organlarını, yurt içi ve dışı seminer ve sempozyumları koordinasyon görevi veriliyor.
Hazırlanan andıçta, "işkence iddialarının aşırı sol kesimden kaynaklandığı ve belli hapishanelerden geldiği" temasının işlenmesi isteniyor. Aynı belgelerde Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan, baskı ve işkencelerden kaynaklı ölümlerin üstünün intihar gibi gerekçelerle kapatıldığı da görülüyor.
Belgelerde, Genelkurmay Başkanlığı'nın Adalet Bakanlığı desteğiyle hazırladığı "ıslah projesi" de var. "Anarşist ve Terörist Vasıflı Hükümlülerin Tretmanı" planında, mahkumlara ideolojilerinden vazgeçmeleri için kişisel treatman ve psikiyatrist tedavisi gibi önlemlerin planlandığı ifade ediliyor. Bu kapsamda, "anarşist ve terörist hükümlülere, yabancı ülkelerin emelleri, dini inançlar, Türk örf ve adetleri, yurttaşlık, vatan, millet" kavramları konusunda yoğunlaşmış bir eğitim verilmesi, tek tip elbise verilmesi, traş edilmeleri, Pazartesi ve Cuma günleri İstiklal Marşı okutulması" planlanmış.
Planda, buna rağmen ıslah olmayanların ayrı bir cezaevi ya da hücreye konulacağı, tek kişilik hücreye konulanlara aşılayıcı kitaplar verileceği vurgulanıyor. Planda, bu kişilere psikiyatrik terapiler uygulanacağı da ifade ediliyor.
Cop normal
28 Haziran 1982 tarihli Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı imzalı belgede, Mamak Askeri Cezaevi'ne yeni gelenlere disiplini sağlamak için ellerine copla vurulması konusunda, cezaevi astsubayının idddiayı kabul ettiği" kaydediliyor. Yazıda, ülkeyi darbe öncesi yaşanmaz hale getiren örgütlerden 3 bin kişinin cezaevinde barınıp memurlara hakaret fiili tecavüzünde bulunmaları gerçeğinin bu durumla birlikte değerlendirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
"İlhan, sular çavlan, kuşlar pervan"
Tetik, işkence konusunda “şerefi ve namusu” üzerine yemin etse de hem kendi sözleri, hem belgeler hem de yaşananlar işkenceyi net biçimde ortaya koyuyor.
İlhan Erdost’un işkenceyle öldürülmesi, en somut olaylardan.
İlhan Erdost, sadece bir kitap nedeniyle ağabeyi Muzaffer Erdost’la birlikte, darbeden bir ay sonra gözaltına alınarak tutuklandı.
Mamak Cezaevi'nde sıraya sokuldular girer girmez içeriye.
İlk dayak, diğer bütün getirilenlerle birlikte.
Bir gardiyan gelip de işaretleyip iki kardeşi, "Özel kişilere benziyorlar ama biraz sonra özellikleri kalmayacak" dediğinde, gruptan ayırdılar. Arabaya bindirildiler. Arkaya bindirilen 4 askerden ikisi Muzaffer, ikisi İlhan Erdost'u dövmeye başladı arabanın içinde. 5 dakikalık yol, 25 dakikada bitti.
İndiklerinde yeniden dayak başlıyordu ki İlhan Erdost atıldı:
"Küçük kızımı uyandırmadan geldim, dövmeyin daha fazla."
Durmadılar, 3 asker birden yönelmişti İlhan'a, yere kapaklandı.
Muzaffer Erdost, atılıyordu ki kardeşine, "Kendi kalkacak" emriyle kollarına yapışıldı.
Kayıt kısmına getirildiklerinde, artık ayakta duracak halleri kalmamıştı.
"Sol görüşlü" diye alındıktan sonra kayıtları, yeniden bahçede dayak başladı.
Su istedi Muzaffer Erdost, getirmediler.
İlhan Erdost, güç bela yerden kalktı.
Koğuşa getirildiklerinde cama yanaştı, gözleri, paltosu, yüzünün her tarafı kanlıydı.
Ağabeyine baktı, "Başım dönüyor" diye mırıldandı, bir iki adım attı, öldü.
10 Kasım'da öğrendi herkes, küçücük bir bildiri; "kafasına gelmiş, direndiği bir askerin dipçiği..."
11 Kasım'da Muzaffer Erdost bırakıldı.
Yazmaktan da anlatmaktan da hiç yorulmadı.
Raci Tetik, hakkında açılan soruşturma rafta kaldı, sonra kapatıldı.
Yargılanan askerler "analarını ağlatın" emrini anlattılar duruşmalarda.
Muzaffer Erdost, isminin yanına bir de İlhan'ı aldı. Ankara'daki "İlhan İlhan Kitabevi" hiç kapanmadı.
Ve kardeşine o karanlığın yok edemeyeceği şiirler yazdı:
"...İlhan'ın paltosu kanlı/Alazlanmış tüter canı/Düşmüş omuzdan kolları
İlhan İlhan, İlhan İlhan/ Sular çavlan kuşlar pervan/ Gittin mi can gittin mi can."
Serçeyi bile aldılar
Tetik’in uyguladığı yasaklardan biri de “Kürtçe”ydi.
Mamak’a konulan Kamber Ateş, görüş kabinindeki annesi Kürtçe konuşmasın, bu yüzden dayak yemesin diye gözleriyle konuşuyordu.
Annesi, oğlunun kaygısını öğrenip gelmiş, günlerce bilmediği dilde ne diyebileceğini çalışmıştı:
"Kamber Ateş, nasılsın?"
Aynı soruyu bir daha sordu, bir daha.
Kamber Ateş'in gözleri dolu doluydu. Koğuşa geldiğinde, besledikleri serçeyi eline aldı. Mahkumlara mutluluk veriyordu. Mutluluk verdiği görülünce Tetik’in emri geldi, serçeler bile Mamak’ı terk etmeliydi.
Serçeler de alındı.
Gönderilmemiş mektuplar
Tetik, mektupları tek tek okuyarak, hangisinin gönderileceğini belirliyordu.
Yıllar geçti.
26 yıl sonra Mamak’ta çalışmış, mektupları saklamış bir “görevli” Devrimci 78’liler Federasyonu’na bunları gönderdi.
Mektuplar, sahiplerine değil, yazanlara verildi 26 yıl sonra. Yasaklı mektuplarda şiirler, resimler, renkler ve neşe vardı. Sergi açıldı.
Kadınlar, o sergide hep bir ağızdan Mamak Türkü’nü söyledi.
İlhan Erdost’un çocuklarını yalnız büyüten eşi Gül Erdost da oradaydı.
Açılan deftere yazdıkları ise hesap sormak için ömürlerini veren insanların hayal kırıklığının özeti gibiydi:
"Darbeciler yargılanana kadar konuşmayacağım. Bir dahaki sergide İlhan öldürüldükten sonra bize vermedikleri pabucunun tekini de görmek istiyorum."