Francis Ford Coppola, sinema izleyicilerinin yakından tanıdığı bir isim. Sinemaya aşina olmayanların bile Baba/The Godfather ve Apocalypse Now gibi ödüllü filmlerinden bildiği Francis Ford Coppola’nın Tetro adlı son filmi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sinema salonlarında izleyiciyle buluşmaya başladı.
Coppola bu film için gerçekten çok uğraştı, üstelik bu uğraşı sadece kamera arkasındaki çalışmaları değil mali konuları da kapsıyor. Projenin tüm maliyetini kendisi karşılayan yönetmen, filmin yaz mevsiminin ilk aylarında ABD’de gösterime girmesini de sağladı.
Tetro geçen cuma günü Kanada’daki Cinéma du Parc’ta gösterime girdi. Filmde Vincent Gallo ile Leonardo di Caprio’ya benzerliğiyle dikkat çeken genç oyuncu Alden Ehrenreich oynuyor. Gallo’nun canlandırdığı filme de ismini veren Tetro, baskıcı bir yapısı olan babasının gölgesinden kurtulmak için Arjantin’e kaçıyor. Sefil bir karakter olan, Alden Ehrenreich’in oynadığı Tetro’nun küçük kardeşi Bennie ise ağabeyi Tetro’yu bulmak için Buenos Aires’e gidiyor. Filmin sloganı ise “Her aile bir sır taşır.”
“Nasıl tanındığımla çok ilgilenmiyorum” diyor Coppola. “Şarap etkinliği, aile geleneği ve keyifli, mutlu anlar sayesinde gittikçe büyüyor. San Francisco’dan Napa Valley’ye taşındığımda mevsim yazdı. Aldığımız mülkün küçük bir de şaraphanesi vardı. Bununla birlikte bir de üzüm bağına sahip olduk. Zamanla bu işle yavaş yavaş da olsa ilgilenmeye başladım. Üzerinden 16 yıl geçti.”
Tetro, Francis Ford Coppola’nın 1974’te kaleme aldığı The Conversation’dan beri yazdığı ilk orijinal film senaryosu. İki film arasındaki 35 yılda Francis Ford Coppola, Hollywood’un en önemli yönetmenlerinden biri haline geldi. Kurduğu Zoetrope Stüdyosu’nun kontrolünü daha sonra kaybetti. 2000’li yılların başında ise yönetmenliğe bir süre ara verdi. Yönetmenin kamera arkasına dönüşü ise aynı Tetro gibi kendisinin finanse ettiği, 2007 tarihli film Youth Without Youth ile oldu. Film, seyirci bulmakta çok başarılı olamasa da, çok olumlu kritikler aldı.
Coppola ilk aşkı olan yazıya geri döndüğünü söylüyor. “İnsan yaşlandıkça herşeyin çok hızlı aktığını fark ediyor. Yazmaya girişmek ve küçük filmler yönetmek istiyorum. Bazen bir korku filmi yapmayı düşündüğüm oluyor. Ama beni Hollywood’da önemli bir yönetmen haline getiren The Godfather’ın başarısı, bazen benim dengemi bulmamı zorlaştırıyor. Bir dönem maddi sorunlarla boğuştum ve bu zor dönem yaklaşık 10 yıl devam etti. 60’lı yaşlarımda kendimi buldum. Orijinal hikâyeler yazmak ve daha kişisel temalar üzerinde çalışmak istiyorum.
Sanatçı Tetro’yu “kişisel” olarak tanımlıyor. Hikâye aile içindeki sanatsal bir çekişmeyi anlatıyor. Bu ailenin tüm üyeleri dikkate değer sanatçılar. İşte filmin Coppola’nın yaşamıyla benzerliği de bu noktada ortaya çıkıyor. Zira Coppola’nın büyükbabası Francesco Pennino bir şarkı sözü yazarıydı. Onun babası Carmine ise Oscar kazanmış bir besteciydi. Ailenin artistik mirası Coppola’nın çocuklarına da geçti. Coppola’nın Sofia ve Roman adlı çocukları yönetmen ve prodüktör olarak çalışıyorlar.
“Son derece duyarlı ve insanların kişisel yaşamına dönük filmler yapmak istiyorum” diyen Coppola, sözlerine şöyle devam ediyor: “Tetro’da hemen hemen tüm bireyleri sanatla ilgilenen bir ailenin öyküsünü anlatıyorum. Sanatla ilgilenen aile bireyleri konusu benim yaşamıma benziyor fakat Tetro, benim yaşamım değil.”
Sanatçı The Godfather hakkında ise şöyle konuşuyor: “The Godfather beni şaşırttı. Filmin tam bir felaketle sonuçlanacağından o kadar emindim ki ailemi geçindirmek için yeniden senaryo yazarlığına dönmeyi planlıyordum. Fakat bazen bir proje - hikâye, aktörler, filmle ilgili yapılan her şey izleyiciye, zamanın doğru olmasına ve iletişimin iyi sağlanmasına bağlı oluyor. The Godfather’da böyle olmuştu.”