Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet İnsel, yaklaşan 7 Haziran genel seçimlerini değerlendirdiği yazısında, "HDP’ye verilecek oy, demokrasi ve diktatörlük arasında yol ayırımında olan Türkiye’deki otoriter demokrasinin geleceğini belirleyecek bir özgül ağırlığa sahiptir" yorumunda bulundu.
"HDP’yi bekleyen tehlikelerden birisi, anket yanılsaması tuzağına yakalanmaktır" diyen İnsel, barajın aşıldığı inancının 'tuzak' olduğunu "HDP’ye oy vermeye hazırlanan CHP seçmenlerini eskisi gibi oy kullanmaya sevk edebilir. Tuzak tam burada kurulu" sözleriyle ifade etti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP)'nin barajı aşmasının Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki oyuna bir milyondan daha fazla oy ilave olmasıyla mümkün olacağını belirten İnsel, Demirtaş'ın bir milyon seçmenin oyunu alabilmesi için ise "AKP’nin önerdiği başkanlık rejimine karşı demokratik dönüşüm perspektifini ve ilkelerini açık ve yalın biçimde dile getirmek olacaktır" dedi.
Ahmet İnsel'in Cumhuriyet gazetesinde 'HDP’ye Oy Vermenin Özgül Ağırlığı' başlığıyla yayımlanan (7 Haziran 2015) yazısı şöyle:
7 Haziran seçimlerinde aldığı oy oranı, bu seçim sonucunda oluşacak milletvekili dağılımını en fazla belirleyecek parti HDP’dir.
Bu partinin barajı geçememesinin yaratacağı sonuç, AKP’nin oy oranının 2011 seçimlerine kıyasla 6-7 puan azalmasından çok daha büyük olacaktır.
Hem CHP’nin hem MHP’nin oylarının AKP aleyhine iki puan artmasının Meclis’te yaratacağı sonuç, sadece HDP’nin oyunun iki puan artmasının yaratacağı sonucun yanında epey önemsiz kalıyor. Elbette HDP’nin barajı geçememesi ama CHP ve MHP’nin oylarını anlamlı oranda artırmaları iktidar partisinin Meclis’te üçte iki çoğunluğa sahip olmasını ve anayasa değişikliğini halkoyuna sunma gereğinden kurtulmasını engelleyecektir. Ama Tayyip Erdoğan’ın kendi istediği yönde bir rejim değişikliği içeren anayasayı zorlamasının önüne geçemeyecektir. Ne de AKP’nin Meclis’teki ezici tahakkümünün kırılmasına yol açacaktır.
Buna karşılık, HDP’nin kazanacağı iki veya üç puanın 7 Haziran sonrası gelişmeleri belirlemedeki özgül ağırlığı kıyas kabul edilemeyecek kadar yüksektir. AKP 2011 seçimlerinde aldığı oy oranını az farkla korusa bile, HDP’nin barajı geçmesi durumunda 2011’de elde ettiği milletvekili sayısının epey gerisinde kalacak. Dolayısıyla 7 Haziran’da, yüzde 10 barajının yarattığı lotarya etkisi nedeniyle, seçmenin yüzde 1’inin hatta ondan daha azının son anda vereceği karara bağlı olarak seçim sonucunun Meclis’e yansıması çok farklı olacak.
Bu seçimlerde HDP’nin kilit parti konumunda olduğu aşikâr. HDP’nin bu konumu, aynı zamanda onu hızla Türkiye’nin genelini ilgilendiren bir parti olmaya itiyor. HDP’nin içinde var olan bu eğilimi bu özel siyasal konjonktür katlayarak güçlendiriyor.
Gerçekten de HDP’nin olası seçim başarısının sonucu AKP’nin Meclis’teki mutlak tahakkümüne son vermekle sınırlı kalmayacaktır. Kürt sorununun demokratik meşruiyeti haiz temsilcileri aracılığıyla siyasal alanda çözülmesi yolunu açık tutacaktır. Kürt siyasal hareketinin geçirdiği dönüşüm devam edecek ve bu dönüşüm Türkiye demokrasi güçlerini de dönüşmeye zorlayacaktır.
7 Haziran seçimleri sadece Tayyip Erdoğan ve koşulsuz destekçileri için bir tarihi dönüm noktası, bir hayat memat meselesi oluşturmuyor. Türkiye demokrasi güçleri için de yeni bir dönemi başlatacak bir dinamiğin başat bir konum elde etmesi anlamına geliyor. Kendi içinde bir değişim, dönüşüm sancısı yaşayan CHP’nin de bu dinamikten demokratik ve özgürlükçü nitelikler açısından olumlu biçimde etkilenecek olması güçlü bir olasılıktır.
Ama bir olasılıktır. Bugün HDP’yi bekleyen tehlikelerden birisi, anket yanılsaması tuzağına yakalanmaktır. Yapılan kamuoyu yoklamalarındaki artı, eksi hata payları dikkate alındığında, HDP’nin yüzde 10 barajının altında kalma ihtimali neredeyse yüzde 50’ye yakın olmaya devam ediyor. Bunu dile getirmek, böyle bir ihtimali güçlendirmek için değil, tam tersine zayıflatmak için önemlidir. HDP’nin barajı geçecek olmasının kesin olduğu inancının, “oyum heba olmasın” endişesi taşıyan bazı seçmenleri bu partiye oy vermeye yönlendireceği doğrudur. Ama unutmayalım ki, tam tersi etki ondan daha güçlüdür.
HDP’nin barajı geçmesinin kesin olduğunun ilanı, hem bu partiye oy vermenin konjonktürel öneminin bilincinde, hem de eli HDP’ye oy vermeye gitmekte zorlanan bir seçmen kesimini “baraj için benim oyuma ihtiyacı yok” fikrine yönlendirir. AKP’ye oy veren Kürtleri ve taktik nedenlerle HDP’ye oy vermeye hazırlanan CHP seçmenlerini eskisi gibi oy kullanmaya sevk edebilir. Tuzak tam burada kurulu.
HDP’nin seçim barajını aşması, seçmenin sandığa küsmeyeceği varsayımı içinde, Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki oyuna bir milyondan daha fazla oy ilave olmasıyla mümkün olacak. Azımsanmayacak bir sayı bu. Bu da bugüne kadar HDP’ye oy vermeyi neredeyse hiç düşünmemiş bir seçmen kitlesini harekete geçirecek büyük bir toplumsal mobilizasyonun sürekli canlı tutulmasını şart koşuyor. Bu mobilizasyonun ana taşıyıcısı, AKP’nin önerdiği başkanlık rejimine karşı demokratik dönüşüm perspektifini ve ilkelerini açık ve yalın biçimde dile getirmek olacaktır. HDP’ye verilecek oy, demokrasi ve diktatörlük arasında yol ayırımında olan Türkiye’deki otoriter demokrasinin geleceğini belirleyecek bir özgül ağırlığa sahiptir.