Politika

'HDP’nin liberallere ve islamcılara uzanamamasının sebebi sol'

HDP'nin Liberal ve İslamcılara uzanan bir genişlemeyi başaramaması, Sol’un bu kesime olan olumsuz bakışını henüz değiştirmemiş olması yüzünden

02 Aralık 2013 20:40

Yalçın Çakmak
Hacettepe Üniv. Tarih Bölümü Arş. Gör.

Malumunuz, nur topu siyasetimizin bir yakasında AKP; diğerindeyse, herkesin durduğu yerden haklılığını dayattığı fakat ‘parçacık düzeyinden’ ileri gidemeyen, muhalefetten yoksun bir ‘halsizlik’ durumu söz konusu. Siyasetin tüm ‘esprisi’, AKP taraftarlığı ve karşıtlığı üzerinden şekillenirken, sonuç itibarıyla esprinin de ne tadı ne de tuzu kalmış oluyor. CHP, demokrasi ve cumhuriyetin müdafaası adına kolları sıvayarak, her ikisinin de ruhuna el-Fatiha okuduğu kendi geçmişini nedense hep görmezden gelirken, Sol ise, bu tarihle olan hesaplaşmasını bir türlü gerçekleştiremeyip, gün sonu raporunu kesmekte halen ayak diremektedir.

AKP karşıtlığı üzerinden yapılan siyaset (acaba siyasetsizlik mi desek) öyle bir hale geldi ki, yakında bu de facto cepheye ABD’yi de katarlarsa hiç şaşırmayacağım! Hele ki, bir zamanlar AKP ile Cemaat arasındaki gerilimi ‘bırakın yesinler birbirini’ gibisinden ‘üstün zekâ’ alametleriyle savuşturanların, şimdi sadece ‘omurilik fonksiyonuna’ indirgedikleri siyasetleriyle (acaba yine mi siyasetsizlik desek) Cemaatten medet umar hale geldiği bir beklenti hali oluşmaya başlandı (Cemaat’in İstanbul’da Sarıgül’e destek vereceği iddiaları bunun başında geliyor).

 

Kürtlerin gördüğünü Solun görememesi

 

Bütün bunlara rağmen Kürt siyasetinin, gerek AKP öncesi gerekse AKP’ye karşı yürüttüğü siyasal mücadelede belirli bir özgünlüğe tekabül edip, bu vesileyle epey bir yol kat ettiğini söylenebilir. Demem o ki, kategorik bir AKP düşmanlığından ziyade, bugün AKP’nin de sürdürücülüğünü üstlendiği devlet geleneğine karşı, kendi meşreplerince bir direnç sergileyip, yer yer de bunun karşılığını aldılar ve ileride de alacağa benziyorlar. Bunu Sol için söylemek ise ne yazık ki pek mümkün değil. Nedeniyse, ‘stratejiyi kendi için bir körlük haline getirip’ bugüne değin politika üretme konusunda pek bir beceri sergileyememiş olmasıdır. Hâsılı kelam, çoğunluğu ‘niyette Leninist’ olmasına rağmen, pratikte bunu başaramadı desek yeridir!

Sol’un bu eksikliğinin aynı zamanda, bir vakte kadar mesafeli durduğu Kürt sorunu ve onun siyasal öznesi haline olan Kürt hareketine teveccüh etmesinde de etkisi vardır. Kürtlere olan bu yönelişin getireceği artılar kadar, bazı problemlere neden olabileceğini de düşünmüyor değilim. Literatürün içinden seslenecek olursak, Solun ‘çocukluk hastalıklarını’ buraya da taşımak gibi bir durumu hali hazırda halen söz konusu. Denenmiş bir örnek olarak, Solun geçmişten beri Alevilik ile olan ilişkisine bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Çünkü Aleviliğe sunduğu katkı kadar, ondan götürdükleri de henüz yeterince sorgulanmadı. Kabul edip-etmemek size kalmıştır ama bana göre Solun, kendi dışındaki (üstelik de bir zamanlar sınıf siyasetini sekteye uğratıyor diye burun kıvırıp, küçümsediği kimlik siyasetinin) bu farklı siyasi veçhelere dümeni kırmasının altında, bir zamanlar burnundan kıl aldırmayan nobran kibrinin yere sürtmesinin yarattığı bir yenilgi hali de söz konusudur. Burada şöyle bir soru yöneltilebilir: “Acaba Sol, vaktiyle sahip olduğu gücü bugün halen elinde bulunduruyor olsaydı, böyle bir gereklilik içerisine girer miydi?”

 

HDP böyle neyi başaramaz

 

Öcalan’ın büyük gayretleri sonucu, önce Halkların Demokratik Kongresi sonrasında da Halkların Demokratik Partisi’ne dönüşen bu oluşumun, alternatif bir muhalefet cephesi oluşturabileceği düşüncesiyle, kamuoyu tarafından heyecanla karşılandığı malum. Amma ve lakin tam da bu heyecanın başladığı yer itibarı ile coşkusunu artıramayacağı ve uzun erimde bunu yitireceğine dair bazı marazlar da yok değil. O da yine Öcalan’ın belirttiği gibi “Sol, Kürt, liberal demokrat ve İslamcı” kesimden, liberal ve İslamcılara uzanan bir genişlemeyi henüz başaramamış olmasıdır. Bunun başındaysa, Kürt kanadından ziyade, yukarıda da ifade ettiğim gibi, Sol’un bazı çocukluklarından ötürü “liberal ve İslamcı” kesime olan olumsuz bakışını henüz değiştirmemiş olması geliyor. “Liboş” (-ki bunun da erkek egemen bir söylem olduğu gayet açık olup) ve AKP tecrübelerinden ötürü toptan bir şekilde güvenilmezlik addedilen “İslamcılara” yönelik bu menfi görüşün, esas itibarı ile tam da “Türkiyelileşmenin” mantığına aykırı olduğu söylenebilir. Üstelik de bunun, bugün HDP’de yer alıp “Yetmez ama Evet” dediklerinden ötürü bazı solcular tarafından günah keçisi haline getirilip, liboş söylemiyle küçümsenen diğer solculara rağmen yapılması da bir o kadar ironik ve düşündürücüdür!

Netice olarak, HDP’nin bize ‘mutluluğun resmini çizemeyeceği’ gibi bir karamsarlık içerinde olmadığımı, ama gidişatın bu eksiklikler ve geçmiş tecrübelerden ders çıkarılmama pahasına tekrarı halinde, gerek Sol gerekse Kürtler açısından yaşanmış acı tecrübelere bir yenisini daha ekleyebileceğini şimdiden söyleyebilirim. Şunu da ekleyip bitireyim: “Tekerrür edecek olan bu döngüselliğin aynı zamanda, “kendimizi bıraktığımız yerde bir daha bulamamak gibi bir tehlikesinin olduğunu da belirtmek zorundayım!”