Politika

HDP’li Beştaş: Televizyonlarda her akşam partimiz tartışılıyor, bizden bir kişi yok!

“Telefonla bağlanmak istediğimizde Mehmet Metiner’i çıkarıyorlar”

09 Kasım 2016 21:16

HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, partilerine yönelik operasyonlar sonrasında televizyonlarda her akşam HDP’nin konuşulduğunu söylerken, partiden kimsenin programa katılımcı olarak alınmadığını belirtti ve “Gerçekleri söylememizden korkuyorlar” dedi.

Beştaş, HDP'ye yönelik gece operasyonunda hangi milletvekillerinin gözaltına alınacağını hükümetin karar verdiğini savundu ve “Sekiz savcının aynı saatte, aynı dakikada harekete geçerek gözaltı kararı vermesi mümkün değil. Kimse bize bunun tesadüfi olduğunu anlatmaya kalkmasın” diye konuştu.  

Beştaş’ın Meclis’te düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalardan satırbaşları şöyle:

4 Kasım’ı 5 Kasım’a bağlayan gece Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın kaçırılmasına tanıklık ettim. Koca bir mahalle abluka altına alındı. Robokoplar, kar maskeli özel timler ve emniyet güçleri adeta ortaklaşa uluslar arası bir operasyon yapıyormuşçasına Eş Genel Başkanımızı alıkoydular. Biz gittiğimizde avukatların henüz oraya yetişemediğini ya da oraya gitmesine izin verilmediğini gördük. 

"Demirtaş’ı Edirne’ye neden kaçırdınız?"

Hiç dakika farkı olmaksızın, aynı saatlerde Ankara’da grup başkan vekilimiz İdris Baluken, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder, Gürsel Yıldırım, Nursel Aydoğan, Selma Irmak, Leyla Birlik, Ferhat Encü farklı illerden, aynı şekilde apar topar alıkonuldular. 

"Haydutlar gibi içeri girerek..."

Eşbaşkanlarımızın alınması gerçekten hukuki miydi ve gerçekten bunlar gözaltı operasyonları mıydı? Gerçekler her konuda olduğu gibi, bu konuda da kamuoyuna açıklanmıyor. Figen Yüksekdağ’ın evinin kapısı kırıldı. Onun da dediği şekilde, haydutlar gibi içeri girerek onu alıkoymaya çalıştılar.

"Onları kaçırdılar"

Mardin Milletvekilimiz Gülser Yıldırım 90 km’lik yoldan helikopterle Diyarbakır’a getirildi. Yine aynı şekilde arkadaşlarımız apar topar Ankara’dan Diyarbakır’a götürüldüler. Kara yolu kullanılamadı. Eşbakanlarımız ve milletvekillerimizin tamamı hava yoluyla götürüldü. Çünkü onları kaçırıyorlardı! Eğer normal, yasal ceza usul kanunlarına uygun bir gözaltı işlemi olsaydı böyle bir şeye başvurulması da mümkün değildi. 

Selahattin Demirtaş’ı Edirne’ye neden kaçırdınız? Diyarbakır’da cezaevi yok muydu? Yine Selma Irmak ve Abdullah Zeydan’ı neden İstanbul’a kaçırdınız, Hakkari’de tutabileceğiniz bir cezaevi yok muydu? Yine Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ı neden başka bir yere kaçırdınız?

"Siyasi bir operasyon"

Milletvekillerimizin ve eşbaşkanlarımızın bu şekilde cezaevlerine kapatılmalarının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Bu sadece bir siyasi operasyondur. Bu siyasi operasyon, Hükümet ve Saray’ın emir ve talimatlarıyla, bu talimatları yerine getiren yargı mensupları eliyle yürütülmüştür. Saray’ın emir ve talimatlarıyla görev yapan, bunlara karşı çıkmaları mümkün olmayan hukuk komisyonları tarafından yapılmıştır.

Uluslar arası basının, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ve diğer devletlerin tepkilerine tek bir cümle ile yanıt veriyorlar, “Bunlar yargıya kafa tuttular” diyorlar, o küçücük akılarıyla bütün dünyayı aldatabileceklerini sanıyorlar. Böyle bir şey yok.

"Yargı taraflıdır diyen Cumhurbaşkanı’nın kendisi"

Şu anda darbe anayasası yürürlükte, o darbe anayasasını bile çiğneyen bir yöntemle karşı kararlıyız. Devlet gücünü bir zorbalığa dönüştürdünüz. Yargıyı bir enstrüman olarak kullanıp muhaliflerinizi tasfiye etmeye çalışıyorsunuz. 

“Yargı tarafsız ve bağımsız” lafınız anketlerdeki yargıya güven bölümünde görülüyor. Türkiye’de yargı tarafsız ve bağımsız değildir. Bunu 17-25 Aralık’ta siz söylüyordunuz. Cumhurbaşkanı ve AKP, “Yargı tarafsızdır, bağımsızdır” diyebilecek en son kişidir. 

Daha dün Cumhurbaşkanı “Anayasa mahkemenizi tanımıyorum ve kararına da saygı duymuyor” diyen zattı. Şimdi ne oldu da yargıya güvenmemizi söylüyor? 

"Verdikleri kararlara inanmayan hakimler olduğunu biliyoruz"

Hukuk esas alınacaksa, bu sürecin tarafsız ve bağımsız olması gerekiyor. Şu anki uygulamalar, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tamamen kaybettiğini gösteriyor. Şu anda yargı da kesinlikle rahat değil. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 3.456 hakim ve savcı görevden uzaklaştırıldı. Bunlardan 632’si tutuklandı. HDP’ye yönelik operasyonları yürütmesi talimatını alan hakim ve savcıların buna aykırı davranması mümkün değil. Korkuyorlar. Korkmaları normal. Çünkü ‘Fethullahçı olmak’tan gözaltına alınabilir, tutuklanabilir. Verdikleri kararlara inanmayan hakimler olduğunu biliyoruz. İleride bugünkü görüşmeleri açıklayacaklardır. Ama şu anda bir darbe ortamı var. Şu anda darbe yok diyorlar ama gerçekten yok mu? Bu kocaman bir yalan.

“Mahkemeye gitmediler, bu nedenle tutuklandılar” lafı halkın algısını bozmaya çalışan kof bir söz. Dokunulmazlıklar belirli durumlar için kaldırıldı. Birçok arkadaşımız hakkında zorla getirme ve yakalama kakarı yok ama gözaltı işlemi yapılmıştır. Bunun hukukta bir karşılığı yok. Ceza Usul Kanunu’na ve Anayasa’ya aykırıdır. Savcılar açıkça suç işlemişlerdir. 

"Canlı yayına bağlanmak istiyoruz, Metiner’i bağlıyorlar"

Basın açıklamalarımız Saray tarafından yasaklandığı için HDP’nin sesini duyuramıyoruz. Her akşam HDP tartışılıyor, HDP’den bir kişi alınmıyor. Gözaltı yok, kaçırılma var diyemiyoruz. Telefonla bağlanmak istediğimizde Mehmet Metiner’i çıkarıyorlar. Çünkü gerçekleri söylememizden korkuyorlar.

Sekiz savcının aynı saatte, aynı dakikada harekete geçerek gözaltı kararı vermesi mümkün değil. Bu savcıları kontrol eden bir mekanizma normalde yoktur. Peki dört ayrı ilin savcılarını kim koordine etti? Hangi milletvekillerinin gözaltına alınacağı kararını kim verdi? Hükümet karar verdi. Kimse bize bunun tesadüfi olduğunu anlatmaya kalkmasın.

Dün Başbakan grup toplantısında bir milletvekilimiz için hesap verecek diye savcıya açıkça talimat vermişti. Bu kadar kar maskeli polisin, zırhlı aracın, uçak ve helikopteri yer aldığı bir operasyon hukuki değildir. Eş başkanlarımız ve milletvekillerimizin rehin tutulması, Anayasa 83/3’e açıkça aykırıdır. Bırakın tutuklama adı altındaki kararı, ceza kesinleşse bile cezaevine konulamaz. Bunu kimse çıkıp söylemiyor.

"Mustafa Balbay kararı var"

Sanki bu rehin almalar hukuka uygunmuş gibi bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor. Mustafa Balbay kararı var. Ona ilişkin emsal karar sonucu 9 milletvekili çıkmıştır. Engin Alan, hakkındaki karar kesinleştiği halde cezaevinden çıkmıştır. Çünkü milletvekilliği hali ile cezaevi birbiriyle bağdaşamaz. Bu demokrasinin temeline aykırı bir uygulamadır. 

Bu ülkede halk iradesi ikiye, üçe, dörde mi bölündü? HDP’ye oy verenler Türkiye’nin yurttaşı değiller mi? Biz şu anda 25 milyon Türkiye yurttaşının iradesini temsil ediyoruz. Bizim tutuklanmamızla halkın iradesi tutuklanıyor. Bu halkı temsil eden hiçbir iradenin kalmaması demek. Siz Selahattin Demirtaş’ı nasıl rehin alıp Edirne’ye kaçırırsınız?

Benim okuduklarım kanun ve Anayasa’da var. AİS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) protokolü 1 no’lu maddeyi inceleyin. Mustafa Balbay kararlarını okuyun. Eğer hukuk diyorlarsa, işte size hukuk. 

Eşbaşkanlarımızı ve milletvekillerimizin cezaevinde bir saat kalması demokratik toplum kurallarına dinamit koyması demektir. Halk iradesinin tutuklu olduğu bir yerde demokrasi yoktur. Halk iradesi cezaevinde rehin alınmıştır.

Partimize yönelik Türkiye’nin bütün illerinde Adana’da il eşbaşkanlarımız 10 gündür gözaltında, tek bir soru sorulmadı. Diyarbakır’da il ve ilçe eşbaşkanlarımız 29 günden fazla ‘gözaltında’ tutuldu, savcılığa çıkarılıp bırakıldılar. İşte rehin alma budur. 

"Demirtaş kaçacak olsaydı Londra’dan dönmezdi"

Televizyonlarda paldır küldür “Demirtaş kaçma şüphesi vardı da” Ayıptır ayıp! İnsanın yüzü kızarır. Selahattin Demirtaş son iki ay içinde Güney Afrika’dan Avusturya’ya, Almanya’dan en son 26 Ekim’de Londra’dan döndü. Demirtaş niye kaçsın? Her gün Meclis’te, en son grup toplantısı yaptı. Diğer milletvekili arkadaşlar da öyle. 

Toplumu zehirleyecekler diye, insanın sadece acı acı gülümseyeceği şeyler söylüyorlar, hakikat ve gerçek dünyayla bağları kopmuş.

Bence bizi de yeterince tanımamışlar. Biz kimden korkacağız? Arkadaşlarımız cezaevlerinde, sevgi ve selamlarını gönderiyor. Bu, iktidarın iflasıdır. Dün söyledikleri her şeyin aksini bugün söylüyorlar. Kendilerine yönelince haksız, kendileri uygulayınca haklı. Tanıdığım, sınıf arkadaşım olan hakimler konuşmaktan çekiniyor. Bu karanlığı yaracağız. Korkmayan partililer ve vekiller olarak biz buradayız. Bu korku iklimini dağıtacağız.

Ben 25 yıl avukatlık yaptım, böyle hukuksuzluk görmedim. Ne yap yap, tutuklama kararı ve talimatı verilmiş. Kokteyl suç icat ettiler. “Senin hakkın propaganda suçu var, ondan bırakıyorum ama sen örgüt üyesisin seni tutukluyorum” demişler.

"Cumhurbaşkanı bize sen kimsin diyor, siz kimsiniz?"

Üç erk tek elde toplanmışsa buna ya krallık, ya padişahlık ya da diktatörlük diyeceğiz. Cumhurbaşkanı bugün yaptığı konuşmada bize “Sen kimsin” diyor. Biz size baş eğmeyenleriz. Biz size biat etmeyenleriz. Biz demokratik mücadelemizi her yerde sürdürmeye kararlı olanlarız. Peki siz kimsiniz? Oğlun Bilal’i arabayla yargıdan kaçıran kişisin sen. MİT müsteşarı, bakanların, bakanlarının çocukları yargılanmasın diye mahkeme kaldıran, savcıları ihraç edensin.

Bakanların Meclis’te komisyona sevkini önledin. Hem de hırsızlık, yolsuzluktan. Size dokununca guguk oluyor, bize dokununca hukuk. Hukuk fakültelerini kaldırmak gerek. “Bu ülkede tek yasa vardır, o da Cumhurbaşkanı’nın sözleridir” demek gerek.

"Diktatörlük inşa ediliyor"

Hitler Almanyası gibi bir diktatörlük inşa ediliyor. Bir yargıç Hitler’e mektubunda şöyle diyor: “Führer’im; halk mahkemeleri bundan böyle bir karar verirken, o karara konu olan olayı siz değerlendiriyor olsaydınız, nasıl karar vereceğinize inanıyorsa, o yönde bir karar vermeye çalışacaktır”