HDP Grup Başkanvekilleri Ahmet Yıldırım ve Filiz Kerestecioğlu, son dönemlerdeki yoğun saldırılar, hak ihlalleri ve artan şiddet olaylarından sorumlu olduğunu iddia ettikleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında gensoru önergesi verdi.
Yıldırım ve Kerestecioğlu, son dönemde yaşanan saldırılar, hak ihlalleri ve şiddet ortamından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu sorumlu görerek, Soylu hakkında Meclis Başkanlığı’na gensoru önergesi verdi.
Önergenin gerekçesinde "uzun süredir İçişleri Bakanlığı’nın halkın refahını, güvenliğini, toplumun istikrarını ve birlikte yaşamını sağlamakta büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olduğu" savunuldu.
Gensorunun tam metni şöyle:
İçişleri Bakanlığı, yetkisi altındaki polis ve bürokrasi teşkilatı ile önleyici işlemler başta olmak üzere güvenliği, kendisine bağlı olan mahalli idareler yoluyla da demokrasiyi ve halkın refahı için halka hizmet yapılmasını sağlar. İçişleri Bakanlığı makamında bulunan temsilcilerin başarılı olup olmadığının göstergesi bu iki ana kategoridir. Fakat Türkiye’de başarılı bir bakanlık pratiğinin gerektirdiği teamüller ve kıstaslar yerine, bazı dönemlerde çeşitli iktidar ortaklıklarındaki dengelerle bakanlık temsili sağlanmaktadır. Bu anti-demokratik ve liyakatten uzak teamül neticesinde İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir kurum halkın refahını, güvenliğini; toplumun istikrarını ve birlikte yaşamını sağlamakta büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Bu bağlamda; Türkiye’de gerek bir önceki İçişleri Bakanı gerekse de Ağustos 2016 tarihi itibariyle görevi devralan İçişleri Bakanı döneminde bir devamlılık sağlanmış; bu devamlılık fiziki, siyasi, psikolojik açıdan büyük yıkımları da halklarımıza getirmiştir. Söz konusu dönemde demokratik siyaset kurumu büyük zararlar görmüştür. Partimiz ve Demokratik Bölgeler Partisi özelinde yoğunlaşan baskılar neticesinde 63’ü Belediye Eş Başkanı ve Başkanvekilimiz olmak üzere binlerce yerel siyasetçimiz ve seçilmişimiz cezaevlerine konulmuştur. Bu süreçte Türkiye tarihinde “özel hukuk” uygulaması olan kayyım atama yöntemi, belediyelerimize uygulanmış ve aralarında Büyükşehir Belediyelerimizin de olduğu 45 belediyemize kayyım atanmıştır. Demokratik siyaset alanında, halkın temsil iradesini alarak siyaset üreten seçilmişlerimize yönelik baskılar yine bu dönemde genişleyerek Türkiye’nin 3. Büyük partisi olan partimizin Eş Başkanlarına ve Milletvekillerine yönelmiştir. 5 Kasım ve 12 Aralık tarihlerinde yapılan siyasi operasyonlarda eş başkanlarımız ve milletvekillerimiz tutuklanmıştır. 7 Haziran 2015 tarihinin öncesinden başlamak üzere, bugüne kadar Genel Merkezimiz başta olmak üzere yüzlerce parti binamız saldırıya uğramış ve saldırganlar hakkında herhangi bir cezai işlem uygulanmayarak, örtülü destek sunulmuştur. Partimizin yanı sıra söz konusu bakanın pratiğinde Şırnak ilimiz haritadan silinmek istenmiş, sokağa çıkma yasağının uygulandığı kent merkezlerinde yaralar derinleşmiştir. Ülkemiz tarihinde eşi görülmeyen bombalı saldırıların adresi olmuştur. Sadece 2016 yılının ilk gününden bugüne kadar 27 saldırı gerçekleşmiş ve bu saldırılarda 328 kişi yaşamını yitirmiştir. Van’dan İstanbul’a, Adana’dan Kayseri’ye kadar tüm ülke yurttaşlarımız açısından güvensizlik adasına dönüşmüştür. Bunların yanı sıra Türkiye’de sivil toplum dinamiğini ayakta tutan yüzlerce dernek İçişleri Bakanlığı marifetiyle kapatılmıştır. Ayrıca en son 19 Aralık tarihinde Rus Büyükelçi Karlov’a yapılan suikastın önlenememiş olmasının sorumluluğu da İçişleri Bakanı’nın hanesine yazılmıştır.
Yukarı saydıklarımızın gösterdiği gibi bir tescilli başarısızlık örneği olan bu dönemde, İçişleri Bakanı sorumlulukları gereği istifa etmesi gerekirken Partimize, ülkenin demokrat, ilerici, devrimci güçlerine yönelik düşmanca bir dili kullanarak koltukta kalma tekniği üretmeye çalışmaktadır. Oysaki bu açıklamalar ülkedeki toplumsal ayrışmayı ve kutuplaşmayı derinleştirmekten başka bir sonuç üretmemektedir. Bu tehlikeleri bertaraf etmesi gereken Bakan ise tarihin karanlık sayfalarına yazılmış olan 90’lar pratiğini güncellemek için her geçen gün daha fazla dilini sivrileştirmektedir.
Açıktır ki bu manzara, kimlikler arasındaki duygusal kopuşu derinleştirmekte; aynı zamanda ülkemizdeki darbe mekaniğinin canlı kalmasına neden olmaktadır.
Tüm bu gerekçelerden hareketle, görevini layıkıyla yerine getiremeyen ve toplumsal ayrışmayı derinleştiren İçişleri Bakanı hakkında Gensoru önergesini vermiş bulunmaktayız.