Gündem

HDP Grup Başkanvekili Oluç: İktidar, salgına 15 Temmuz gibi Allah’ın lütfu olarak bakıyor

“Totaliterleşme adımları atılıyor”

21 Nisan 2020 14:33

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, iktidarın Koronavirüs salgınına tıpkı 15 Temmuz darbe girişimi gibi “Allah’ın lütfu” olarak baktığını, bu dönemi fırsat bilerek totaliterleşmeye dönük adımlar attığını söyledi. HDP’li vekillerin büyük bölümünün İnfaz paketi oylaması sırasında Meclis’te bulunmamasına yönelik eleştirileri yanıtlayan Oluç, 23 Nisan ve 1 Mayıs’ta sosyal mesafeye dikkat edilerek eylem yapılması ihtimali için, “Bizim İçişleri Bakanı her halükarda polislere saldırın emri vereceği için çok mümkün değil” yorumunu yaptı.

Oluç, internet üzerinden gerçekleştirdiği sohbet toplantısında, soruları yanıtladı. Oluç, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, 23 Nisan özel oturumu ile ilgili “Cumhurbaşkanı’nın gelmeyeceği, genel başkanların da katılmamasının iyi olacağı yönündeki açıklamaları konusunda, HDP’nin eş başkan düzeyinde oturuma katılacağını belirterek, şunları söyledi:

“23 Nisan özel oturumunda bizden Eş Başkanımız Mithat Sancar konuşacak. Eş başkanlar düzeyinde katılım olacak. Belli bir sayıda milletvekili ile katılım olacak. Vekillerimizin önemli bir kısmı bölgelerde. Bölgeden araçla gelmeleri çok zorlu oluyor. Sosyal mesafe de korunamıyor. Esas itibariyle Ankara ve İstanbul’da olan arkadaşlar katılacaklar. Kimse engelleyemez vekillerin oraya gelmesini. TBMM Başkanı’nın sonradan düzeltmesi iyi olmuş. Her grup da zaten kendi vekillerini düşünüyor. Vekillerin dokunulmazlıkları virüse karşı değil. Herkes dikkat ediyor. Kendi grubundaki riskli olanları, kronik hasta olanları koruyor herkes. Yine de iyi niyetli bir uyarı yaptığını düşünüyoruz.”

“100 yılda ne yapılmadıysa o yapılmalı”

Oluç, HDP’nin kurucu meclis ve yeni anayasa çağrılarının anımsatılması üzerine de şunları kaydetti:

“Bu yıl Meclis’in açılışının 100. yılı. Bu döneme denk gelmesi talihsizlik. Ama salgını kast etmiyorum. Aslında, yasamanın gücünün arttığı, demokratik bir uygulamanın, cumhuriyetin bütün kurumlarıyla varlığını sürdürdüğü, demokratik bir anayasanın olduğu, bütün farklı kimliklerin, kültürlerin kendilerini rahatça ifade edebildikleri bir Meclis olsun isterdik. 100. yılda bunun çok çok gerisine düşmüş durumdayız. Kuvvetler ayrılığının tek kişiye bağlandığı, yasamanın yürütmenin tahakkümüne bırakıldığına baktığımız zaman yüzüncü yılın, talihsiz bir döneme denk geldiğini düşünmek lazım. Tabi 100 yılda ne oldu da bu duruma gelindi diye sormak gerekiyor. Önümüzdeki dönem için baktığımızda olması gereken, 100 yıl boyunca olamamış olanlardır. Demokratik anayasaya ihtiyaç olduğu çok belli ama bunu bu Meclis’in bu bileşimde yapamayacağı da çok belli. Çıkartılan yasalara baktığımızda da bunu görüyoruz.

“Salgın önlemleri konusunda bölge illerine yönelik eşitsizlik var”

Oluç, HDP’nin salgınla ilgili çalışmaları ve tespitlerini açıklarken, şunları söyledi:

“İki örnek vermek istiyorum. Meclis’te de dile getirdik. Bize gelen veriler ciddi veriler. Bölge açısından bakacak olursak, orada test sayılarının son derece düşük olduğunu ifade ettik. Bunun eşitsizlik olduğunu söyledik. İktidar partisi itiraz etti. Sayıların doğru olmadığını söyledi. Diyarbakır’a 1335 test yapıldığını söylediler sonra. Koskoca Diyarbakır’a. Van, Batman, Mardin gibi yerler için de geçerli söylediğim. Oralardan gelen veriler, il sağlıktan ve vekillerden gelen bilgiler çok ciddi bir eşitsizliğin var olduğu noktasında. Eş genel başkan yardımcısı arkadaşımızın ailesinde çıktı pozitif. İki gündür aynı evde oturmasına rağmen kendisine, aileye test yapılabilmesini ancak sağlayabildik. Telefon üzerine telefon ediyoruz test yapılsın diye. İstanbul’da il örgütü yöneticileri ile görüştüm. Vahim bir tabloyla karşı karşıya kaldığımızı gördük. İki arkadaşımız İstanbul’da hayatını kaybetti. Biri eski il, biri eski ilçe yöneticimiz. İkisi de hayatını kaybetmiş ama ailelere test yapılmamış, evleri karantinaya alınmamış. Çok örnek olduğunu söylediler. İl örgütümüz birebir telefon ederek evlerle konuşuyorlar. 30 bin telefon açacaklarını söylediler. Çoğu edildi. Hedef, 30 bin evle görüşerek bir tablo ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Şu anki tablo rahatsız edici. Bazı mahallelerde ve ilçelerde alınan önlemlerin çok yetersiz olduğu görülüyordu. Bunu önümüzdeki hafta açıklayacak il yöneticisi arkadaşlarımız.  Yine bir tartışma Toraks Derneği de açıklama yaptı. Özellikle mart ve nisanın ilk haftası arasındaki ölüm oranlarına bakıldığında, bu yıl ciddi bir artış olduğu görülüyor. 2 bin kişilik artış var ve nedeni belirsiz. Bütün bunların hepsi tartışma konuları. Tartışarak ortaya çıkartılması gerek. Özellikle Kürt illeri açısından ciddi eksiklerin ve sıkıntıların olduğunu gördük.

“İnfaz düzenlemesine her aşamada muhalefet ettik”

Oluç, HDP’li vekillerin ve diğer muhalefet partisi vekillerinin büyük bölümünün İnfaz paketinin oylaması sırasında Meclis’te bulunmamasına yönelik eleştirilere ise şu yanıtı verdi:

“Meseleyi oylama anına indirerek tartışmak tablonun tamamını görmemek anlamına geliyor. Şöyle bir süreç yaşadık. Komisyonda 7 gün sürdü görüşmeler ve bunun esas nedeni muhalefetin ve özellikle HDP’nin gösterdiği dirençti. Bu şekilde çıkmasına direnç gösterdik. Sadece iktidarın yandaşlarına özel bir af çıkartması değil, olması gerekeni söyledik, risk altındaki herkesin tahliyesi noktasındaydı. İktidar muhalif olan herkesi içeride tuttu. 7 günde 70 saatten fazla tartışma yapıldı. 70 maddelik paketin her bir maddesine önerge verdik biz. 70 konuşma yapıldı. Bu süre boyunca araştırma önergeleri de verdik. Meclis Başkan Vekili bile bir direnişten söz etti. Bütün konuşmalarımızda hem eleştirileri hem önerileri dile getirdik. Diğer muhalefetin de hakkını yememek lazım. Ciddi bir çaba gösterdiler. Dolayısıyla bütün bu süreci değerlendirmeden oylama anına indirgersek eğer çok büyük bir haksızlık olur. Hem HDP’ye hem muhalefetin tamamına haksızlık yapılmış olur. Ama iktidar partileri asla bir esneme göstermediler, ciddiye bile almadılar. Bir senedir aralarında tartıştıkları bir pakette oynama yapılması aralarındaki anlaşmayı bozacağı için hiçbir şeye dikkat etmediler. Ciddiye bile almadılar. Yaptığımızın farkındayız. Özellikle riskli olan vekillerimizi, kriz masalarında görevli vekilleri zaten getirmedik. Belli sayıda vekille geldik. 70 maddeyle ilgili nasıl planlama yapılacağını tartıştık. Hukuk alanında deneyimli vekilleri getirdik. Partimizin de vekillerin de tutumu çok net ortadadır. Daha fazla sayıda da olabilirdi oylama aşamasında. Ama bu bizim tutumumuzu değiştirecek bir durum değildi. Eleştirileri anlıyoruz. Sembolik anlamı olduğunu söylüyorlar, anlıyoruz ama biz de neden öyle yaptığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Yoksa vekiller gelmek istemiyorum demedi, yatıyorum demedi. Herkes çalışmaları sürdürüyor bir şekilde. Sadece az sayıda kronik hasta ve yaşı ileri vekiller var. Onları hiçbir çalışmaya katmıyoruz.  Biz çok ciddi bir tartışma yürüttük ve çalışmaya devam ediyoruz.

“Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun davranmalı”

HDP’nin, yasadaki çarpıklıklarla ilgili bir çalışma yaptığını ve çalışmayı Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı olan CHP’yle de paylaşacağını kaydeden Oluç, şöyle devam etti:

“Bir çalışma yapıyoruz, önerilerimizi de içeren bir çalışma. Bu dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak olan CHP’ye de ileteceğiz mutlaka. Hangi konular önemlidir konusunda. Biz bunun özel bir af olduğunu söyledik. Nitelikli çoğunlukla çıkması gerekiyordu Meclis’ten. Biz hala bu noktadayız. Özel bir af düzenlemesi bu. Anayasanın eşitlik maddesine de aykırı elbette. Anayasa Mahkemesi’nin bileşiminde çeşitli tartışılacak konular var elbette ama bu konu bundan bağımsız ele alınmalı. Tamamen hukuki bir mesele. Daha önce de 1974’ten bugüne kadar Anayasa Mahkemesi bu tür durumlarla karşı karşıya kaldı. Bu konularda oluşturduğu bir içtihat var. Dolayısıyla hukuken baktığımızda mahkemenin bu içtihadına uygun davranmasını bekleriz. Ne karar verir bilemiyoruz ama ilk kez karşılaşılan bir konu değil. Bu atılan adımların uluslararası anlaşmalar açısından da sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. İktidara muhalif olanları içeride tutan, diğer herkesi dışarı çıkartan bu yasanın esastan bozulması ve eşitliğin sağlanması mümkün.”

“Demirtaş, siyasi rehin”

Oluç, eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sağlık durumu ile ilgili soruya da şu yanıtı verdi:

“Tahliyesi için başvuru yapıldı. Hem Selahattin Demirtaş, hem Figen Yüksekdağ için. Demirtaş’la ilgili başvuru gerekçesiz reddedildi. Zaten gerekçe de bulamazlar. Siyasi gerekçelerle rehin alınmış durumda. Sağlık durumu ile ilgili yeni bir olumsuz haber almadık. Ama hem aile görüşleri, hem avukat görüşleri durmuş vaziyette. Telefon konuşmalarından bilgi alınabiliyor. Sürekli takip edilmesi gerekiyor elbette. Üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.”

“Totaliter adımlar…”

Oluç, salgının daha otoriter bir dönemi başlatacağı yönünde dünya genelinde yapılan tespitler ve Türkiye’yi nasıl bir tablonun beklediği konusunda da şu yorumu yaptı:

“Polonya, Macaristan örnekleri var Avrupa’da. Bizde de otoriterlik girişimleri var. Bazı işaretler var bu konuda. İktidarın şöyle bir anlayışı var. Nasıl 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidarını güçlendiren adımlar attıysa bu döneme de Allah’ın lütfu anlayışı ile bakıyorlar.  Meclis’in son gününde kabul edilen teklifin içerisinde ilk geldiği gün sosyal medya sansürü maddeleri vardı. Böyle geçseydi Meclis’ten sosyal medya mecraları ve dijital alanda yayın yapan kurumlar ciddi bir sansürle karşı karşıya kalacaklardı. Sonra tepkiler oldu. Sosyal medya ile ilgili bu maddeleri geri çektiler. Bu bir girişimdi sansür için. Geri çekildi ama tümden geri çekildiği anlamına gelmiyor. Tepkiler nedeniyle çekildi ama bence bayram sonrasında gündeme getirecekler. Sivil toplum kuruluşlarında ciddi fişleme maddeleri vardı, bu maddeler çıktı. Onları da üç beş ay önce getirmişlerdi, geri çekmişlerdi, tekrar getirip yasalaştırdılar. Sosyal medyaya da takmış vaziyetteler. Cumhurbaşkanı da takmış vaziyette. Sansür ihtimali çok yüksektir. Yine bekleyen bir bekçiler düzenlemesi var. Koronavirüs olmasa gündeme gelecekti. İktidarın totaliter anlayışını artıracak bir yasa. Yine çok ilginç son gün kabul edilen paketin içerisinde grev yasağı vardı. Çok fark edilmedi belki. Ama grev yasağını koydular. Onu da geri çektiler muhalefetin tepkisi üzerine. Anayasaya da aykırıydı. İktidar aslında salgını fırsat olarak bilip baskıcı, totaliter yasaları geçirmek için adım atıyor. Adım adım kurulmakta olduğunu düşünüyoruz. Zaten baktığımızda tek adam yönetimi dediğimiz anlayış varlığını sürüyor. Daha da güçlendirmek için, yasamanın etkisini azaltmak için, yürütmeyi hakim kılmak için adımlar atılıyor. İnfaz Hâkimliği maddeleri de örnektir. 1982’den beri 40 yıldır yapmaya çalıştıkları bir şeyi yaptılar infaz paketiyle. Cezaevindeki hükümlü ve tutukluların istihbaratçılar tarafından sorguya götürülmesi meselesi. Bunu da yaptılar. Adım adım güçlendirmekte olduğunu görüyoruz anlayışlarını.”

“Sağlık Bakanı’nın etkisi artıyor, Cumhurbaşkanı’nın etkisinin arttığını sanmıyorum”

Oluç, Cumhurbaşkanı’na yetki onayı araştırmalarında, onay verenlerin sayısının arttığının görülmesi konusunda da şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu araştırmaların sağlıklı olup olmadığını bilemeyiz. Telefonla yapılan araştırmaların da çok sağlıklı olmadığını düşünüyoruz. Bu payı tutalım. Bunların içinde manipülatif şirketler de var. Bunu da kenarda tutmak gerekiyor. Şu anda toplumda ciddi bir can korkusu var. Herkesin canından korktuğu bir aşamada, baskılar altında yapılan değerlendirmeler… Sağlık Bakanı’nın etkisi artıyor derseniz buna katılırım. Çünkü Sağlık Bakanı eksik ve yanlışları da olsa pozitif bir tablo çizmeye çalışıyor. En azından insanca konuşma tarzını benimsemiş vaziyette. Hakaret etmiyor, bağırmıyor. Onun notu artmış olabilir ama Cumhurbaşkanı için böyle düşünmüyorum. Ortam normalleşince bunu tekrar göreceğiz.

“Hukuk ölçüleri yok, HDP ile sınırlı değiller”

HDP’nin başlattığı “Kardeş aile” kampanyası kapsamında 50 bin aileye ulaşarak, durumlarının öğrenilmeye çalışıldığını söyleyen Oluç, hedeflerini “bölge ayrımı olmadan ihtiyaç sahibi ailelerle kardeş aile olmak isteyenler arasında dayanışma yaratmak” şeklinde açıkladı. Oluç, şöyle devam etti:

“Bu konularda çalışma yapan belediyelerimize kayyım atandı. Kalan belediyelerimiz çalışmayı sürdürüyor. Ama 8 belediyeye kayyım atandı. Bu sadece HDP ile ilgili değil. Bu merkezileşme anlayışı. Her yetkiyi sarayda toplama anlayışı. CHP’li belediyelerin ekmek dağıtması yasaklandı. Paraları bloke edildi. Kendisi dışındaki kimsenin herhangi bir yardım yapmasını, ihtiyaca cevap vermesini istemiyor. Belediyeler böyle bir dönemde halka hizmet vermeyecek de ne zaman verecek? Kayyım atamakla başlar, CHP’li belediyelerin ekmek dağıtmasını engellemeye kadar gider bunlar. Direnen CHP’liler olursa oraya da kayyım atar. İktidarın bir hukuk ölçüsü kalmamış durumda. Sadece HDP ile sınırlı değiller. Zaten İnfaz Yasası tartışmalarında da gördük. İçlerine sindiremedikleri CHP ve İyi Parti’nin de muhalefet etmesi oldu. Herkes kendi yanlarında olsun, muhalefet de bir tek HDP kalsın istiyorlar.”

“Sokağa çıkma yasağı istismar ediliyor”

Oluç, dört günlük sokağa çıkma yasağı kararını nasıl değerlendirdiklerinin sorulması üzerine, şöyle dedi:

“Hafta sonu sokağa çıkma yasağının part time bir önlem olduğunu ifade ettik. Hafta sonu mu çalışıyor virüs? Zorunlu sektörler dışında üretimin durdurulması gerekir. İktidar bunu tercih etmedi. Haftada iki günlük sokağa çıkma yasağı da söylediğimizi perçinliyor. İki gün evde oturup, beş gün gidip fabrikada çalışacaksınız. Olan zaten orada olmuş oluyor. Bu fikri sürdürüyoruz. İbrahim Kalın da bir açıklama yaptı, tam karantina uygulamanın ekonomi açısından sürdürülemez olduğunu söyledi. Ekonomiyi işçiler yürütsün ama patronlar evlerinde oturacaklar. Dört güne çıkartılması için kötü niyetli yorum yapmak istemiyorum ama fırsatçılık olduğunu düşünüyorum. Hem 23 Nisan kutlamalarını anlamsız hale getirmek için hem 1 Mayıs’ta da yine dört gün yaparlarsa bu kutlamaları anlamsız kılmak için. Elbette sosyal mesafeye uyarak kutlama yapılması gerekir ama siyasi fırsatçılık olduğunu da vurgulamak istiyorum. Bizim salgından kurtulabilmemiz için en radikal adımların atılması gerektiğini söyledik. Ayrım gözetmeksizin. İşçiler, emekçiler çalışsın anlayışla olmaz. İkincisi de sosyal güvenceye sahip olacakları adımların atılması gerekirdi. İkisini de yapmadı iktidar. Meclis’in kapanması da buna bağlı. Bütün devlet kurumları çalışacak ama Meclis kapalı olacak. Neden? O zaman resmi kurumlar için de önlem almak lazım. Vekillerin canı can da kurumlarda çalışanların değil mi? Kimsenin tehlikeye atılmaması gerekiyor.

“Polis saldıracağı için benzeri olmaz…”

İsrail’de, sosyal mesafe kuralına dikkat edilerek yapılan protesto eylemini anımsatan Oluç, “Bizde sosyal mesafe olsun olmasın polis saldıracağı için öyle bir şey olmaz. 1 Mayıs’ta 23 Nisan’da İsrail’deki gibi kutlamalar mümkündü aslında. Hem de sosyal mesafe bilincini de artırır bunlar. Ama İçişleri Bakanı, her halükarda saldırtır, polise emir verir. O yüzden çok mümkün değil.”