Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’ filmindeki Hatice karakteriyle izleyicide derin bir iz bırakan Hazar Ergüçlü, sıkıştırılmaya çalıitığı kalıplardan dolayı midesi bulandığını söyleyerek, "Birtakım doğrular var, onlardan değilsen yanlışsın. Yanlış filan değilim. Herkes kadar özgürüm. Herkes kadar her şeyi yapmaya hakkım var. Başkaldırıyorum. Asla uyumlu hanım hanımcık biri olmayacağım" dedi. Ergüçlü, "Beden hiçbir kurala uymuyor, sade ve sadece hakikate uyuyor" ifadesini kullandı.
Gerçeklik algısının deforme olduğundan bahseden Ergüçlü, dışarıdan gelen saldırılara çok açık biri olduğunu ifade ederek, sürekli diyetlerle boğuştuğunu söyledi. "Bir ara yüzümdeki çizgilere taktılar mesela, ben de 'Çok güldüğüm için çizgilerim var' diyordum" diyen ünlü oyuncu, "Botoks mu yaptırayım yani? Yaptırmayacağım. Estetiğe direniyorum, direneceğim. Ben olacaksam bunlarla olmalıyım" diye konuştu.
Cumhuriyet'ten Dilek Şen'in sorularını yanıtlayan Hazar Ergüçlü'nün açıklaması şöyle:
Cannes yolculuğunuzla başlayalım. Nasıldı orada olmak?
İnanılmaz güzel bir şeydi, muhteşemdi. Ama sürekli kendimi telkin etmek zorunda kaldım; “Buraya gidebiliyorsan, bunu taşıyabilecek güce de sahipsin demektir. Sakin ol, sakin ol!” Çünkü ben kendime inanmayı sonradan edinmiş biriyim. Bir yanıyla da çok gelenekçi bir festival. O aristokrasi çok ürkütücü geliyor insana. O yüzden endişeliydim. “İrade ederim ya” diye düşüne düşüne gittik, geldik, oldu ve bitti her şey bir anda. Zannettiğim kadar konforsuz değildim. Yıllardır süre giden o sistemin içinde dolaşmak da ayrıca hoştu.
Nuri Bilge Ceylan filmiyle gitmek de ayrıca bir heyecandı herhalde.
Çok enteresandı. Yeterince entelektüelsen otoriteleri aşırı yüceltmek hafif bir tutum gibi algılanabiliyor, ama alakası yok. Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak herkes için olağanüstü ve bundan abartıyla bahsetmekte hiçbir sakınca görmüyorum. Çok seviyorum hocayı. Kendimi çok şanslı hissediyorum daha bu yaşta bu şansı elde ettiğim için. Sadece 4 gün onunla çalıştım, ama Çan’dan İstanbul’a döndüğümde söyleyecek bir sözüm, bir hırsım, bir tutkum kalmamıştı geride. Çünkü 23 yaşındaki aklımın sınırlarını iten ve zorlayan bir deneyim yaşamıştım. Hiçbir sınır kalmamıştı, denemediğim hiçbir şey kalmamıştı. Gerçekten öyle bir metodu var hocanın. Bir de böyle oyna, bir de şuradan dene, bir de gülümseyerek oyna gibi. Deneyseldi yani.
Kar’daki karakteriniz Müzeyyen’le, Ahlat Ağacı’ndaki Hatice birbirinden çok farklıydı.
Müzeyyen’e nasıl çalıştınız?
Yürüdüm bol bol yürüdüm. En çok çalıştığım şeylerden biri yürüyüştü. Yaptığım şey vücudumu dinlemek oldu. Müzeyyen’i değil biraz kendimi anlamaya çalışmak gibi diyebiliriz. Farklı karakterler içimde bir yerde mevcut, tüm oyuncular da olduğu gibi. Aslında tüm insanların binlerce yüzü, binlerce yanı var; belki yüzleşmediğimiz, belki farkında olmadığımız. Müzeyyen de, benim görüp vurulduğum ve aynı zamanda korktuğum bir karakterdi. Kendimde oluşturabilecek her şeyi onda görünce “Ne kadar muhteşem bir fırsat” dedim. Çok da iyi tanıdığım bir kızdı aslında; etrafımda çok vardı, her yerdeydi. Ben de çok küfür eden ve Müzeyyen gibi algılanan, ötekileştirilen bir tipim. Hiç öyle birisi olmama rağmen.
Bir de Hatice var; filmde hikayesi yarım kalan, kurtuluşu evlenmek olan, “Sonra ne oldu acaba ona” dedirten.
Böyle insanlar var. Evet, o kız var! “Ne muhteşem şeyler var aslında hayatta” diyor. Sinan’ı öperek “Ben gel desen gelebilecek kadar gözü kara, arzu ve tutku dolu bir kadınım” diyor. Ama konfor alanını yıkmak zor bir şeydir. Çok sıkışmış bir kız. Bir de şey insanlar vardır ya hani, “Biz ömür mü çürütüyoruz burada” der sana. Karşısındakine bunu söyleme hakkını tanımaz, “Bunu ancak ben söyleyebilirim” der. Yaşamındaki çözümün sadece bir erkek olduğu o kız var. Etrafımız böyle kadınlarla dolu. Binlerce muhteşem medeniyet kimlikleri altında, son derece özgür görünen bazı kadın arkadaşlarım korktukları için sevgililerinden ayrılamadıklarını görüyorum ben. Yalnız kalma korkusu, başıma bir şey gelecek korkusu, o mutlu fotoğraflar ardında o kişiler apaçık var.
Hatice’nin varlığı ve başına gelen evlenip gitme hâli sizin yaşamınızda nasıl yanıt buluyor?
Erkekler kurtuluşa dahil değil bir kere. Öyle bir şey yok. Ben kadına yönelik pozitif ayrımcılığa bile karşıyım. Her şey eşit. Belki çok fazla baskılandığım bir ülkede büyümediğim için olabilir. Tabi ben de Kıbrıs’ta başka türlü baskılara maruz kaldım.
Neydi o baskılar?
O Avrupalı kimliğin ardına sığınmış korkunç bir mahalle baskısı vardı. Muhafazakar olmaya müsait bir yapı. Evet, bikini üstüm ve şortumla gece dışarıya çıkabilirim; ama herkes ardından en ağır küfrü eder. Bunu göze almak zorundasındır.
Sinema sektöründe kadının adı ve yeri artık daha belirgin. Hollywood’da başkayan #MeToo hareketi, umutlandırıyor mu sizi?
Ben 17 yaşımda başladım bu işe, şimdi 25 yaşındayım. Bu kadarcık zamanda bile gerçekten çok şey değişti. Bu dönüşüm başladı ve şartlar iyileşti. Ben bilinçli yapımcılara, insancıl ve eşitlikçi kişilere denk geldim. Çok şanslıyım o yüzden. Ama Türkiye’de bu açılmaları başlatanları tebrik ediyorum. Bu mobbingler daha fazla konuşulmaya başlandığında ise herkes açılmaya başlayacak. Türkiye’de kadın olmak çok zor; aslında çalışarak yaptığını koparmak için sürekli didinmek zorunda kalabiliyorsun. Hakkın olanı basitçe almaktan bahsediyorum, tacize değinmedim bile.
"Bizi var eden şey farklılıklarımız"
Bedeninizle ilgili zorbalıklarla karşılaştınız mı; daha zayıf olmanız, daha çok makyaj yapmanız istendi mi hiç?
Maalesef. Bundan kaçamıyoruz. Bizi var eden şeylerin, farklarımız olduğunu görmezden geliyorlar. Bir dar kalıp var. Eğer onun içinde değilsen star olamazsın. Bana hiç tanımadığım bir kadın gelip “Gördüm yalnız hiç de fit değilsin. Kilo almışsın, göbeğin var bayağı” dedi mesela. Bu bir kadın! Beni izliyorsun diye bana bunu söyleme hakkı buluyorsun. Ben yanımdan geçen adam koluma çarptığında dönüp özür diliyorum. Sen bu hakkı nereden kendinde bulabiliyorsun?
Bu nasıl etkiliyor sizi?
Benim de gerçeklik algım son derece deforme olduğu için, dışarıdan gelen saldırılara çok açık biri olduğum için sürekli diyetlerle boğuşuyorum. Bir ara yüzümdeki çizgilere taktılar mesela, ben de “Çok güldüğüm için çizgilerim var” diyordum. Botoks mu yaptırayım yani? Yaptırmayacağım. Estetiğe direniyorum, direneceğim. Ben olacaksam bunlarla olmalıyım. Neden bu çirkinlik olarak algılanıyor, neden 50 kat filtre atılıyor suratıma, neden photoshop içinde tanınmaz halde buluyoruz kendimizi? Neyse ki o algı özellikle dergi kapaklarında, reklam filmlerinde kırılmış durumda. Bakın, kimin sizin için imaj yarattığı çok önemli bir soru.
Magazin basının bedeninize, yaşamınıza, ilişkilerinize müdahale etmesi hakkında bir şey söylemek ister misiniz?
Ben suç işlemedim. Kimseyi incitmedim, kimseye zarar vermedim. Neden bana suç işlemişim hissi veriliyor? Neden yakalanıyorum? Yakalanma ifadesi neden kullanılıyor? Neden hepimizin doğruları aynı olmak zorunda? Artık sorulara yanıtlar aramıyor, sadece soruyorum. Hiç önemli biri değilken, çünkü hiçbirimiz o kadar önemli değiliz, bu muamele beni çok rahatsız ediyor. Kırk kere düşünüyorum bir şeyi giyerken bile. Şuna da karşıyım; “Halka mâl olan birisin ve ona göre davranman lazım.” Hayır! Hayır! Hiçbir şeye mâl olmadım. Hiçbir şey değilim.
"Asla uyumlu ve hanım hanımcık biri olmayacağım"
Bu söyledikleriniz biraz Ahlat Ağacı’ndaki İdris öğretmeni hatırlatıyor.
Evet. Beni de İdris gibi karıncalar yiyor, ben de yavaş yavaş çürüyorum. Birtakım doğrular var, onlardan değilsen yanlışsın. Yanlış filan değilim. Herkes kadar özgürüm. Herkes kadar her şeyi yapmaya hakkım var. Başkaldırıyorum. Asla uyumlu hanım hanımcık biri olmayacağım. Midem bulanıyor sıkıştırılmaya çalıştırıldığım o kalıplardan. Beden hiçbir kurala uymuyor, sade ve sadece hakikate uyuyor.
Siz toplumsal duyarlılığı da olan birisiniz. Beyoğlu Sineması için bilet satma kampanyasına dahil olmuştunuz. Beyoğlu’nun dönüşümü ne düşündürüyor size?
Şimdi toparlıyor Beyoğlu Sineması. Bu sinemanın yok olmaması çok önemli. İstanbul çok eski bir şehir. İstiklal Caddesi çok önemli. Buraya gitmeye devam etmeliyiz, bırakmamalıyız. Biz Beyoğlu’nu terk edemeyiz. Irkçılık yapıp “Araplar geldi” diyorlar. Ne var? Ne var yani? Sorsan herkes aşırı derecede özgürlükçü, eşitlikçi. Niye dışlıyorsun? Al onu da. Birlikte olmalıyız. Birbirimizi severek, birlikte güzelleştirebiliriz bir şeyleri. Kimseyi yok sayarak bir yere varamayız. İstiklal Caddesi’ne gideceğiz, yürüyeceğiz orada, birbirimize gülümseyeceğiz. Böyle değişir.