Bazı araştırmacılar; yas tutmanın hayattaki bireyler arasındaki sosyal bağları güçlendirdiği ve grup birliğini artırdığını ileri sürerken hayvanların da yas tuttuğu belirlendi. Bazı primatların, ölü yavrularını çürümeye başladıktan sonra bile tıpkı hayattaymış gibi taşıdıkları gözlemlendi. Anne yunuslar ise yavrularını burunlarının ucunda sürüklerken filler ise ölen fil, ailenin diğer üyeleri tarafından defalarca ziyaret edildiği belirlendi .
Bilim Fili’nin haberine göre, bir anne şempanze haftalardır ölü bebeğini taşırken, kaybının matemini mi tutuyor? Filler, ölen aile bireylerinin kemik ve dişlerini şevkatle okşarken, yas mı tutuyorlar? Peki ya, ölen arkadaşlarının ardından yemek yemeyi reddeden ve bitkin görünen kedi ve köpekler?
Keder, özellikle de bir kimsenin ölümünün sebep olduğu derin üzüntü hali olarak tanımlanır. Yas tutmak ise; bir kimse öldüğünde, kişinin büyük üzüntü göstermesi ya da hissetmesi anlamına gelir. Fakat, tam olarak insan deneyimlerine dayan bu tanımlar diğer hayvanlar söz konusu olduğunda nasıl bir değişim gösteriyor? College of William and Mary’den antropolog Barbara J. King, kaybın öncesinde ve sonrasında bir hayvanın davranışlarının dikkatlice gözlenmesinin hayvanların yas tutup tutmadığını ortaya çıkarabileceğini ileri sürüyor. King’e göre; yas tanımı, hayatta kalanın davranışlarındaki gözlemlenebilir farklılıklara dayanır. Bu davranışlar bir kayıp sonrası acı çeken insanlarda da benzer şekilde gözlenir: Sosyal anlamda geri çekilme, iştahsızlık, uyku problemleri ve stresli yüz ifadeleri ya da ses tonu.
2013 yılında çıkardığı “Hayvanlar Nasıl Yas Tutar” isimli kitabından düzinelerce yas tutan hayvan hikayesi toplayan King; primatlardan, fillere, kedilere, köpeklere, ördeklere ve kazlara kadar hayvan yası hakkında bilinenleri sentezledi. Kitap içerisinde hayvanların nasıl yas tuttuğuna dair resmi anlamda yürütülmüş birkaç bilimsel araştırmaya da yer verilmiş. Vahşi doğada yas tutma davranışının gözlemlenebilme olanakları sınırlıdır ve bir hayvanın duygusal kederini gözlemek için arkadaşına zarar vermek etik değildir. Dolayısıyla, örneklerin birçoğu insanların gözlemlerine dayanarak toplandı. Bu insanlar ise; belli bir hayvan grubu üzerinde çalışmalar yürüten bilim insanlarından ya da arkadaşının davranışlarına oldukça aşina olan evcil hayvan sahibi insanlardan oluşuyor.
Hayvanların ne düşündüğünü ya da duygularının ne kadar derin olduğunu bilemeyebiliriz, ancak davranışlarını gözlemlemek duygusal anlamda bir şeylerin olduğuna dair bize fikir verebilir. Bu durum bir ev kedisinde, vahşi doğadaki bir filde ya da bir ördekte gözlemlenebilir.
Bir fil asla unutmaz
Birkaç yıl önce bir gün, Kenya’daki Samburu Ulusal Barınağı’ndaki “First Ladies” isimli bir fil ailesini gözlemleyen araştırmacılar, aile reisi dişi fil Eleanor’un birden yıkıldığını gözlemlediler. Dakikalar içerisinde, bir başka fil ailesinin dişi reisi Grace yaklaştı ve hortumuyla Eleanor‘a tekrar ayağa kalkması için destek oldu. Fakat Eleanıor tekrar yere yığıldı. Grace’in stresi bağırmasından anlaşılabiliyordu, Eleanor’un vücudunu tekrar itti ve yanından ayrılmadı.
O gece Eleanor öldü. Devam eden bir hafta boyunca, Eleanor’un ailesinin de içinde olduğu beş farklı fil ailesinden bireyler Eleanor’un ölüsünü ziyaret ettiler. Eleanor’un yakın arkadaşlarından Maya, cesedin yanında bir buçuk saat geçirdi. Ölümden sonraki hafta, Eleanor’un ailesi kaybettikleri aile bireyinin ölüsünün yanına giderek yarım saat boyunca başında beklediler.
Araştırmacılar, Eleanor’un hem akraba hem de akraba olmayan filler tarafından ziyaret edildiğini belirterek, fillerin akraba olsun ya da olmasın diğer fillerin acısına ve ölümüne dair duyarlı oldukları sonucuna ulaştılar.
Fillerin ölüme dair duyarlılıkları aynı zamanda da ölü fillerin kemik ve dişlerine verdikleri tepkilerde de görülüyor. Yapılan bir deneyde; araştırmacılar, fillere, farklı hayvanların ve bir filin kafatası kemiklerini, dişlerini ve birkaç tane odun parçası sundular. Deneyde, fillerin diğer hayvanların kemikleri ve odun parçalarına kıyasla fil kafatası ve dişleriyle çok daha fazla ilgilendikleri gözlemlendi. Filler ölü bir filin kemikleri ile karşılaştıklarında, oldukça nazik bir şekilde kemiklere dokunurlar, alt çene kemiklerine ve dişlere (kişisel olarak en fazla ayırt edilebilecek parçalar) ayrıca özel bir dikkat gösterirler.
Acılı Anneler
Birçok hayvandaki yaygın gözlenen bir yas tutma davranışı ise ceset-taşımadır, özellikle de ölü; bir yavru ise.
Araştırmacılar bu davranışı yunuslarda ve orkalarda gözlemlediler. 2001 yılında, Kanarya Adaları kıyısında araştırmacılar, etrafı diğer yunuslarla (bir tanesinin anne yunus olduğu düşünülüyordu) çevrili yavru bir yunus cesedi belirlediler. Takip eden 3 gün boyunca, yunuslar su yüzüne vurmuş ölü yavruya yaklaşmaya çalışan su kuşlarını kovdular. Bu yunus sürüsüne aşina olan araştırmacılar yunusların davranışlarında da değişimler fark ettiler. Yunuslar daha yavaş yüzüyorlardı ve aynı bölgede normalde olduğundan daha fazla kalıyorlardı.
Diğer vakalarda ise, anne yunuslar; ölü yavrularını burunları üzerinde dengede tutmaya ve kafalarıyla onlara destek olmaya çalışırken gözlemlendiler. Bu davranış, genç yunusun ölümünden saatler ve günler sonra bile devam edebilir ve yetişkin yunuslar bir yavrunun su yüzeyinde kaldığını görünce onu tekrar hayata getirmek için suyun altına doğru itebilirler.
Ölü yavruları taşıma durumu, bazı primat türlerinde de gözlemlendi. Babunlar, bonobolar, şempanzeler ve goriller bazen ölü yavrularını çürüme başladıktan sonra bile taşımaya devam ederler. Yapılan bir araştırmada; araştırmacılar, ölü yavrularını 19 ve 68 gün boyunca taşıyan iki anne şempanze belirlediler. Şempazelerin davranışlarında, tıpkı yavru hayattayken yapılan bir dizi bakım işinin (örneğin; tımar etme) devam ettiği görüldü. Ayrıca, anne şempanzelerin yavruları hayattayken göstermedikleri bir davranış olan kollarında taşıma gibi farklı davranış örgüleri gösterdikleri de gözlemlendi.
Matemli canlılar
Öyleyse, hayvanlar neden yas tutarlar? Bu durumun evrimsel avantajları olabilir. Bazı araştırmacılar; yas tutmanın hayattaki bireyler arasındaki sosyal bağları güçlendirdiği ve grup birliğini artırdığını ileri sürüyor. Bazı araştırmacılar ise; bu durumun sosyal gruplar içerisinde statü ilişkilerinin yeniden organize edilmesi sürecine dair bir sessizlik zamanı sağladığını ileri sürüyor. Fakat, en nihayetinde, yas tutma; kayba dair sergilenen duygusal bir tepkidir.
Arkadaşlık ve sevgi oluştuğunda, yas tutma bir sonuç olur. Bunu kendi yaşamlarımızdan biliyoruz. Çünkü bu tür derin duyguların bazı maliyetleri vardır.
Hayvanların yas tuttuğunu “kanıtlayan” kesin bir delil ya da nihai bir test yok. Fakat, kendilerine yakın bir bireyi kaybettiklerinde hayvanların acı çektiğini ortaya koyan oldukça fazla delil var. Şu açık ki; ölüm, hayvanlarda da derin bir etkiye sahip. Ve akılda tutulması gereken bir şey var: Sevdiği bir kişiden ayrılmanın verdiği derin hüznü yaşayan tek hayvan insan değildir.