Yaşam

'Hayrünnisa Hanım Gül"ün her şeyiyle ilgilenir'

Cumhurbaşkanı’nın Basın Baş Danışmanı, gazeteci Ahmet Sever, Vatan gazetesi yazarı Şule Türker'le görüştü.

07 Mart 2010 02:00

T24 - Cumhurbaşkanı’nın Basın Baş Danışmanı, gazeteci Ahmet Sever, Vatan gazetesi yazarı Şule Türker'le görüştü. Sever, cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül hakkında merak edilenleri anlattı. Sever, "Hayrünnisa Hanım yemeğinden kıyafetin Gül'ün her şeyiyle ilgilenir" dedi.

Şule Türker'in Vatan gazetesinde "Gül hoşgörülüdür, uçağında içki de içilir" başlığıyla (7 Mart 2010) yayımlanan yazısı şöyle:




Abdullah Gül’ün hiç bağırdığını görmedim, eşi ise çok çalışkan ama ön planda olmayı sevmiyor

Cumhurbaşkanı’nın Basın Baş Danışmanı, gazeteci Ahmet Sever’in 50’nci yaş günü dolayısıyla eşi Ayşen Hanım’ın organize ettiği parti; Abdullah Gül’ün doğum günü mesajı, M. Ali Birand’ın “Mihriban” türküsünü okuması, farklı “mahalleden” isimleri buluşturması ve sonrasında yazılanlarıyla epey konuşuldu. Ahmet Sever, gazetecilerin rahat ulaşıp, konuşabildikleri bir baş danışman. Gazetecilere karşı samimi, içten tavırlarıyla bilinen bir isim. Ama iş kendisine gelince oldukça “ketum.” 2.5 senedir sürdürdüğü görevi süresince sadece bir kez röportaj vermesi de bunu açıklıyor zaten. Sever, bizi kırmadı, kendisi, Cumhurbaşkanlığı ve Gül çifti ile ilgili sorularımızı yanıtladı...


* Ne kadar zamandır Köşk’tesiniz?

Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildiği günden beri. Cumhurbaşkanı’nın ilk atadığı kişi benim.


* Tanışmanız nasıl ve ne zaman oldu?

1991 yılında tanıştık. Avrupa Konseyi’ndeki Türk parlamento heyetindeydi kendisi. Toplantılar için Strazburg’a gelirdi. Ben de o zaman Milliyet Gazetesi’nin Brüksel temsilcisiydim. O dönem tanıştık, 19 yıldır tanışıyoruz.


* O zamanki diyaloğunuz nasıldı?

Toplantılardan sonra kafelere gidip sohbet ediyorduk. Sadece siyasetle ilgili de değildi üstelik. Yakınlığımız sonraki yıllarda da devam etti. Gazeteciliğim süresince diyaloğumuz hiç kopmadı. Ankara’ya geldiğim zaman daha sık görüşmeye başladık.


YTP’den aday olduğumda Gül arayıp, “Siyasete girecektin niye bana söylemedin” dedi

* O dönem aranızda “Ben Başbakan olursam, danışmanım olursun” gibi sohbetler geçer miydi?

Hayır, hiç öyle bir şey olmadı. Ben zaten 2002 seçimlerinde İsmail Cem’in teklifini kıramayıp, YTP’den milletvekili adayı olmuştum.


* Abdullah Gül’ün tepkisi ne oldu?

Aday olduğumu duyar duymaz beni aradı. “Siyasete girme niyetin vardı da niye bana söylemedin” diye serzenişte bulundu. Bunu ilk defa söylüyorum.


* Bu kadar yakındınız niye paylaşmadınız bu niyetinizi?

Ben kendi kendime bu işe soyunmadım. Sonuçta İsmail Cem’den teklif geldi. Ben de bunu değerlendirdim.


* Seçim sürecinde diyaloğunuz oldu mu?

Evet. Arada bana, “Ya Ahmet kamuoyu yoklamalarında iyi gitmiyorsunuz, çok düşük görünüyorsunuz” diye takılırdı.


* Seçimlerden sonra ne oldu?

Doğan Grubu’nda gazeteciliğe geri döndüm.


Onunla röportaj yapacağımı düşünürken bana danışmanı olmamı teklif etti

* Seçimler bitti, gazeteciliğe döndünüz, sonra?

Abdullah Gül, Başbakan olmuştu. “İlk mülakatı ben alacağım” diye peşindeydim. O da, “Tamam, söz, vereceğim” demişti ama gerçekleşemiyordu. Bir gün ASO’da toplantıya katıldı. Orada sıkıştırıp, artık röportaj için tarih almak istiyordum. Toplantıdan çıkarken beni gördü, “Ahmet ben de seni arayacaktım, arabaya gelsene konuşalım” dedi. “Tamam mülakatı verecek” diye ellerimi oğuşturarak arabaya bindim. “Tamam değil mi? Ne zaman yapacağız röportajı” diye sordum. “Bırak onu” dedi. “Ben sana başka bir şey söyleyeceğim. Sana ihtiyacım var. Hem iletişim, hem AB danışmanı olmanı istiyorum” dedi. Çok şaşırdım.


* Hiç tereddütünüz olmadı mı? Ekibiyle uyumlu çalışır mıyım diye?

Olmadı. Yanında olan isimler; Gürcan Türkoğlu, Ahmet Davutoğlu, Avni Karslıoğlu idi. Abdullah Bey’in en belirgin özelliği, çok iyi dinleyicidir. Ondan daha önemlisi, kimi dinlemesi gerektiğini çok iyi bilir.


Köşk’teki ilk dört ayım 2-3 saatlik uykularla geçti, benim için gerçek bir tecrübeydi

* Bu süreç ne kadar sürdü?

Yaklaşık 4 ay. Ama bu öyle bir 4 aydı ki içinde ne ararsan vardı; 1 Mart tezkeresi, Kıbrıs sorunu, AB süreci... İnanılmaz bir dönemdi. 2-3 saat uykularla o 4 ayı geçirdik. Benim için hakikaten önemli bir tecrübe oldu.


* 4 ay sonra ne oldu?

Tayyip Erdoğan Başbakan, Abdullah Gül Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı oldu ve Dışişleri Bakanlığı’na geçti.


* Siz de Dışişlerine mi gittiniz?

Dışişleri Bakanlığı’nın kendine has bir yapısı var. Dışarıdan birinin gelip tepeden görevlendirilmesi, -tabii ki olabilir, bakanın takdiridir- ama sıkıntılı olurdu. Bu nedenle ben kendime yeni bir görev icat ettim.


* Ne yaptınız?

AB İletişim Grubu’nun başına geçtim.


Abdullah Bey döneminde “sakıncalı” görülen isimler Köşk’e davet edildi

* Köşk’te çalışmak nasıl bir şey?

Köşk enteresan bir yer. İcranın başı değil. Ama bütün ülkeye moral ve motivasyon veren bir makam. Herhangi bir siyasi partinin temsilcisi gibi... Zaten Cumhurbaşkanı da öyle hareket etmiyor.


* Bu yargıyı kırabildi mi sizce?

Büyük ölçüde kırdı. Ama bir anda insanların geçmişinden arınıp, bağlarını tamamıyla kesip, bambaşka biri olmalarını beklemek haksızlık olur. Ama hakikaten Abdullah Bey o konuda çok çaba harcıyor, dikkat ediyor, özen gösteriyor. Bir kere önceki dönemlerle kıyaslandığı zaman, Köşk’e adımını atmamış, hiç davet edilmemiş birçok kişiye kapılar bu dönem açıldı. Daha önce “sakıncalı” görülen isimler davet edildiler.


* Bu Cumhurbaşkanı’nın mı, yoksa sizin fikriniz miydi?

Kendisi “herkese açık olma” görüşünü ortaya koydu. İsimler bazında biz devreye girdik.


400 kişilik ‘Köşk ailesi’


* Köşk personeli kaç kişi?

400 civarı.


* Köşk’ün yer altı, gizli geçitleri var mı?

Benim bildiğim yok. Belki vardır da benim haberim yoktur.


* Öğle yemeklerini nerede yiyorsunuz?

Köşk’te yemek veriliyor. Bazen de dışarıdan getirtiyoruz.


* Cumhurbaşkanı?

Makamının yanında bir oda daha var, orada yiyor.


* Tek başına mı yiyor?

Değişiyor. Bazen yemeğe davet ettikleri oluyor ama genelde yalnız yiyor.


* Gül’ün uçağına binecek gazeteciler nasıl seçiliyor?

”Bu konuda bana geniş bir yetki alanı verdi. Ben taslak liste hazırlayıp, kendisine sunuyorum. Bugüne kadar ’Şu olmasın’ dediği kimse yok. Ama ilave ettiği isimler oluyor. Uçağa bir seferinde genel yayın yönetmenlerini alıyorsak, bir seferinde Ankara temsilcilerini, bazen köşe yazarlarını, bazen de muhabirleri alıyoruz. Bazen TV kanalları, ajanslar, bazen de karma bir grup oluyor. ’Muhalif isimleri aynı uçağa almayalım’ gibi bir kaygımız yok. Aksine her kesimden insanı aynı gruba sokuyoruz. Bazen o seyahat sırasında ilk defa tanışanlar oluyor. Gezinin başındaki tavırlar ile bitimindekiler öyle farklı oluyor ki...


Köşk’te görüntü arşivi yoktu, yaptığım ilk işlerden biri iki kamera almak oldu

* Cumhurbaşkanı’nın kaç danışmanı var?

Baş danışmanları 5 kişi; Dışişleri, Orta Doğu, AB, ekonomi ve basın. Ayrıca 3 danışmanı var.


* Size bağlı olan basın biriminde kaç kişi çalışıyor?

27 kişi. Bunun içinde kameramanlar, fotoğrafçılar da var. Ben Köşk’e başladığımda kamera yoktu. Köşk’te bir görüntü arşivi yoktu. Yani önceki cumhurbaşkanlarının görüntüleri Köşk’te yoktu. Gelir gelmez yaptığım ilk işlerden birisi budur. Bunu Cumhurbaşkanı’na söylediğimde, çok şaşırdı ve hemen 2 kamera ve kameraman aldık.


Diriöz’le sabah önce kim odasına girecek yarışı yaparız, ben çoğunlukla kazanan olurum

* Köşk’te sakin bir gününüz nasıl geçiyor?

Bizler 09-09.30 gibi gidiyoruz. Cumhurbaşkanı 10’a doğru geliyor. Genel Sekreter ve Özel Kalem tarafından karşılanıyor. Sonra bu iki isim yanına giriyor. Onlar çıktıktan sonra benim, Dışişleri Baş Danışmanı Hüseyin Diriöz ile yarışım başlıyor (gülüyor).


* Nasıl yani?

Önce kim girecek diye. Kim önce giderse, o giriyor. Benim odam makama daha yakın olduğu için genelde ben önce gidiyorum, o da her seferinde “Yine mi benden önce geldin” diye çıldırıyor (gülüyor).


* Mesainiz kaçta bitiyor? Cumhurbaşkanı ayrılana kadar tüm danışmanları bekliyor mu?

Mesainin saati hiçbir zaman önceden belli olmuyor. Program sarkar, araya başka kabuller girer... Ama ben ve Diriöz, Cumhurbaşkanı çıkmadan çıkmayız.


* Cumhurbaşkanı’nın gazete okumaya zamanı oluyor mu? Hakkında çıkan haberlerin tümünü görebiliyor mu?

Her şeyi okuması mümkün olmuyor. Sabah kupürler konuta gönderiliyor. Akşam bazı gazetelerin taşra baskıları gidiyor. Vakti olursa bakıyor. Ben her gün kendisine önemli gördüğüm, okumasında yarar olan haberlerden oluşan dar kapsamlı bir dosya veriyorum.


Önüne gelen metni okumaktan nefret eder bu yüzden hazırladığımız birçok metin çöpe gitti

* Son üçlü zirve sonrasında kamuoyuna duyurulan açıklamayı kim yazdı? Siz mi, Cumhurbaşkanı mı?

Kendisi ana hatlarını verdi, çerçeveyi çizdi, içinde yer alacak önemli unsurları söyledi. Onun üzerine hazırladık.


* Yani kendisi hazırladı?

Aynen öyle.


* Kritik, önemli durumlarda metinleri Cumhurbaşkanı mı hazırlıyor?


Tabii. Önüne gelen metni okumaktan nefret eder. Bir metne ihtiyacı olduğunu düşünür, ister ama üzerinde oynar. Çoğunlukla irticalen konuşur. Bu yüzden bizim hazırladığımız çok metin çöpe gitmiştir.


* O görüşmeden sonra yemek de yenilmişti?

Yemek sonradan oldu. O görüşme, çok normal koşullarda olan bir şey değildi. Yemek, Cumhurbaşkanı’nın önerisiydi, “Bir de yemek yiyelim artık acıktık” demiş. Yemeğe geçilmesi, aslında görüşmenin amacına ulaştığının kanıtıdır.


Abdullah Bey önceleri eşi ile ilgili haksız haberlerden rahatsızdı şimdi de kutuplaşmadan...


* Üzüldüğü, kırıldığı haberler hangileri?

Eşi ile ilgili haksız haberler çıktığında üzülüyor. Bunlar ilk dönemlerde oluyordu daha çok. Çok üzülüyor, kırılıyordu. Hakikaten çok haksız, yaralayıcı haberler yapıldı.


* Bugünlerde hangi haberler moralini bozuyor?

Türkiye’nin bir kutuplaşmaya gitmesinden, gerilimin artmasından son derece rahatsız. Türkiye dış dünyada farklı gözle bakılan, sözü dinlenen, gıpta ile izlenen bir ülke iken, içeride kaos, kargaşa yaşanması, son derece rahatsız ediyor. Gösterdiği iyi niyet çabalarının bazıları tarafından kaba bir üslupla ve eleştiriyi aşan bir noktaya taşınmasından da rahatsız oluyor. Eleştiri sınırları içinde oldukça hiçbir habere takılmıyor.


* Son dönem görev süresi tartışma konusu. Bu konudaki haberleri nasıl karşılıyor?

“Bu hukuki süreç, nasıl sonuçlanırsa, ona uyacağım” diyor. Bekliyor yani.


En aksi insanlar bile onunla görüşünce yumuşuyor


* Abdullah Gül nasıl bir “patron” ?

İnsana huzur veren bir kişiliği var. Sürekli pozitif elektrik veren, gözlerinin içiyle gülen... Kendinizi hakikaten iyi hissettiren bir yapısı var.


* 19 yıl önce tanıdığınız Gül ile bugünkü arasındaki farklılıklar neler?

Beni en çok etkileyen tarafı da bu zaten. 19 sene önce nasıl tanıdıysam, hâlâ aynı insan. Hiçbir değişim olmadı. Milletvekili, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı... Hepsini yaşamış bir insanda biraz değişim olmaz mı? En küçük bir değişime bile tanık olmadım.


* Sesini yükselttiğine tanık oldunuz mu?

Bir kere bile bağırdığına tanık olmadım. İnsan sinirlenir, bağırır, öyle bir şey asla olmadı. Sinirlendiği anlar oluyor ama yani onun yapısı bu. Anlamak belki zor. Şöyle söyleyeyim, haksızlıklarda ben sinirleniyorum, kendisi benden daha hoşgörülü davranıyor. En uzlaşmaz, aksi insanlar bile, Cumhurbaşkanı ile görüşünce yumuşuyor. Bunun içine Sarkozy’i de koyabilirsiniz. Fransa’da görüşme öncesinde elinin ucuyla tokalaştı, çıkışta sarıldı...


Cumhurbaşkanı hoşgörülüdür, uçağında içki de içilir


* İş bittikten sonra sohbet eder misiniz?


Çok rahat sohbetler yapıyoruz. Her şeyi konuşuruz, aile, çocuklar, futbol...


* Danışmanlarının özel hayatlarına karışır mı?


En ufak bir imada dahi bulunmaz. Bu soruyu diğer danışmanlarına da sorsanız aynı şeyi söylerler. Cumhurbaşkanı’nın uçağında içki de içilir. Bir kere bile, bir söz söylemeyi bırakın, yüz ifadesinde bile değişiklik olmaz. Çok hoşgörülüdür.


* Doğru olduğuna inandığınız fikri savunmayı sonuna kadar sürdürür müsünüz, yoksa “Peki” der, onun dediğini mi kabul edersiniz?

Eğer çok bariz yanlış olacağını düşündüğümüz bir şey varsa ısrarcı oluruz. Zaten bizlerden beklediği, doğru olduğuna inandığımız şeyi sonuna kadar savunmamızdır. Ama son tahlilde karar kendisinindir.


* Hiç ters düştüğünüz olmadı mı?

Mutlaka olabiliyor ama sonuçta konuştukça ben de söylediğinin doğru olduğu konusunda ikna olabiliyorum.


Hayrünissa Gül ön planda olmayı sevmiyor


* Hayrünnisa Gül ile temasınız oluyor mu?

Benim ekibimden birisi, onun yanında çalışıyor. Ama önemli konularda tabii ki irtibat halinde oluyoruz, konuşuyoruz.


* Nasıl bir First Lady?

Son derece aktif, çalışkan. Ama çok görünmeyi istemeyen biri. Hayrünnisa Hanım iki günde bir ya bir şehit ailesinin evine ya fakir bir aileye habersiz misafir olur. Ben “basına duyuralım” önerisinde bulunduğum halde, “O zaman iyiliğin bir anlamı kalmaz” diye istemedi. Çok şey yapıyor, çok sayıda sosyal sorumluluk projesine hamilik yapıyor ve bunların bilinmesini istemiyor. Bu tarafı da beni çok etkiliyor.


* Nasıl bir anne?

Çok ilgili. Çocuklarıyla arkadaş gibi. Eşiyle de öyle. Kıyafetinden yiyeceğine kadar her şeyiyle ilgileniyor. Çok dikkatli, ama ön planda olmayı sevmiyor.


* Boş zamanında ne yapıyor?

İnanılmaz kitap okuyor. Cumhurbaşkanı’ndan daha çok okuyor. Sonra ona anlatıyor.


BJK’li Cumhurbaşkanı’nın FB’li danışmanı

“Cumhurbaşkanı sıkı bir Beşiktaşlı. İnanılmaz takip ediyor. Tüm takımların maçlarına gitmeye gayret ediyor. Maç izlerken ben Beşiktaş gol yiyince bağırırım, zıplarım. BJK gol atınca, kameralar takipte olduğu için Cumhurbaşkanı içinden geldiği gibi sevincini gösteremez. Yani ben avantajlıyım (gülüyor). FB yenildiğinde kibarlığından en fazla ”Size de yazık oldu“ gibi yumuşak cümlelerle takılır bana.”


Fırsat buldukça konutun bahçesinde yürüyor ve yüzüyor

Sever, Cumhurbaşkanı Gül’ün zaman buldukça konutun bahçesinde yürüdüğünü veya konutta Çiller döneminde yaptırılmış olan havuzda yüzdüğünü söylüyor. “Gül’ü, Turgut Özal gibi şortlu göremeyecek miyiz?” sorusuna Sever, “Tatile gidemiyor ki. Öyle bir fotoğraf verecek ortam doğamıyor” yanıtını veriyor.


Karı-koca korumaları ‘atlatıp’ gezmişler

“Kısa bir zaman önce Cumhurbaşkanı bana, ’Dün Hayrünissa Hanım’la kaçtık’ dedi. ’Korumaları atlattık. Arabayı Hayrünnisa Hanım kullandı. İkimiz beraber dolaştık. Çok iyi geldi’ diye anlattı. Sonra ben Koruma Müdürü’ne (Osman Çangal), ’Osman, Cumhurbaşkanı sizi atlatmış’ dedim. Osman da, ’Abi söyleme de öyle sanıyorlar’ dedi. Cumhurbaşkanı hâlâ böyle sanıyor...


Obama’nın şaşırdığı an!

“Yabancı bir devlet başkanı geldiğinde, karşılama töreninden, programı bitene kadar fotoğraflarını çekiyoruz. Giderken de kendisine bu fotoğraflardan oluşan bir albüm Cumhurbaşkanı tarafından hediye ediliyor. ABD Başkanı’nın programını da aynı şekilde izledik. En son ortak basın toplantısı vardı. O toplantının fotoğrafını da albüme koyduk. Toplantı bitti, Cumhurbaşkanı albümü kendisine verdi. Obama baktı, en son fotoğrafı görünce, ’Biraz önceki toplantının fotoğrafı, inanmıyorum. Bu nasıl yetişti?’ diye çok şaşırdı.”


İstanbul Modern’de doğum günü kutlaması

Çok sayıda gazeteci, televizyoncu, siyasetçi, diplomat ve sanatçıdan oluşan grup, Sever’in İstanbul Modern’de geçen hafta Pazar günü yapılan doğum günü kutlamasına katıldı. Sever, “50’nci yaşım için bir kutlama olacağını biliyordum ama yurt dışından, Ankara’dan insanların geleceğini bilmiyordum. Çok büyük sürpriz oldu. Hele Cumhurbaşkanı’nın mesajı ve Birand’ın Mihriban’ı söylemesi...” diyor.


Anılarımı yazabilirim

Anılarımı yazma konusunda ikilem yaşıyorum. Daha önce yazılanlar bana cesaret vermiyor. Ama böyle bir karar alırsam mutlaka Abdullah Gül ile paylaşırım. Çünkü çok özel şeyler var, basına yansımayan. Danışmanlık sürecinde Başbakanlık dönemini yazdım. Gazetecilik heyecanımın taze olduğu bir dönemdi. Ama sonra boşluklar var.