Görüşleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından da dikkate alınan Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesiyle başlayan tartışmalarla ilgili olarak “İslamcılık öldü' diyenler referandumda 'Evet' demek farzdır' dediğimi delil kılarak İslamcıların, İslamcı olmayan Ak Parti'nin içinde kaybolduklarını ve böylece İslamcılığı öldürdüklerini iddia ediyorlar" dedi. Karaman, “Siyasal İslam' dedikleri şey yoktur ki, bitsin, iflas etsin; var olan içinde siyasi boyutun da bulunduğu İslam'dır" ifadesini kullandı.
Hayrettin Karaman'ın "Siyasi İslam ve İslamcılık" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2017) yazısı şöyle:
“İslamcılık öldü” diyenler referandumda “Evet” demek farzdır” dediğimi delil kılarak İslamcıların, İslamcı olmayan Ak Parti'nin içinde kaybolduklarını ve böylece İslamcılığı öldürdüklerini iddia ediyorlar. Bu iddiayı bir sonraki yazıda açıp çürüteceğim. Ona mukaddime olmak üzere on iki yıl önce kaleme aldığım bir yazıyı bir daha okumakta fayda görüyorum.
Siyasi İslam terkibi yanlıştır; dilbilgisi bakımından değil, kavram olarak yanlıştır, karşılığı yoktur; çünkü bir tane İslam vardır, onun kitabı, peygamberi ve mensupları bellidir. Asırlardır İslam'ın temel bilgi ve hüküm kaynakları alimler tarafından yorumlanır, mensupları da bu yorumlardan birine veya birkaçına göre uygulama yaparlar, Müslümanca yaşamaya çalışırlar. İslam'ın bir tek olması, bütün yorumların ve uygulamaların da bir tek, bir çeşit, tek tip olmasını gerektirmez. Hem inanç, hem de amel (İslam'ın ibadet ve hayat düzeni kurallarına uygun hareket, davranış) bakımından farklı yorumlara dayalı mezhepler vardır, bir mezhebin mensupları içinde de tam veya eksik uygulama bakımından farklılıklar vardır; ancak bu farklılıklar “farklı İslamlar” olarak isim almamışlar, mesela Matüridi İslamı, Eş'ari İslamı, Şafiî İslamı... keza Salihlerin İslamı, fâsıkların İslamı... denmemiştir.
İslam yalnızca ibadeti ve ahireti anlatmaz, müminlerin dünya hayatında riayet edecekleri bazı kaideler de koyar ve buyruklar da verir. Buradan hareketle kimse, mesela ibadet alanını kastederek “ibadet İslamı”, hukuk alanını kastederek “hukuk İslamı”... demez. İslam'ın siyasetle ilgili emir ve yasakları da vardır, İslam'ı teori ve inanç olarak siyasetten ayırmak mümkün değildir. Bazı Müslümanlar siyasi hayatın da İslam'a göre düzenlenmesi ve yürütülmesini ister, bunun için örgütlenir ve faaliyet gösterirlerse bunlara “siyasi Müslüman” ve bunların dinlerine de “siyasi İslam” demek doğru olmaz. Ortada bir tek İslam vardır, bazı Müslümanlar bunun tamamını uygulamak isterler veya buna güçleri yeter, bazıları da bir kısmını uygular veya uygulayabilirler. Bir isim vermek gerekirse bu, İslam'ı bölerek, çeşitlendirerek değil, uygulamanın tam veya eksik olmasına, şu veya bu yoruma dayanmasına göre yapılır.
“Siyasal İslam” diye bir terim uyduranlar bunun içini farklı zamanlarda farklı Müslüman gruplarla ve bunların örgütleri ve faaliyetleri ile dolduruyorlar. Yakın geçmişte Hizbullah, Hizbüttahrîr, Müslüman Kardeşler'in isimleri anılıyordu, son zamanlarda ise el-Kaide revaçta. Peki bunların dini siyasi İslam ise başka Müslümanların dininin adı nedir? “Siyasi olmayan İslam” mıdır? Bu ise bunun anlamı nedir? İçinde siyasetle ilgili bir kural, bir buyruk, bir hüküm bulunmayan İslam mı demektir? Peki böyle bir İslam var mıdır? “Ilımlı, laik, seküler İslam” diye cevabı veriliyorsa bu da “siyasi bir yorum” değil midir? Yani ortada, İslam'ın siyasi yönü ile ilgili iki yorum var demektir: 1. İslam nizamı (İslam'a özgü siyasi düzen), 2. İslam'ın, çağdaş siyasi düzenlerle uzlaştırılması sonucu ortaya çıkan “İslam'a onaylatılmış” çağdaş siyasi düzen. Dikkat edilsin, her ikisi de siyasidir ve İslam'ın yorumuna dayanmaktadır…
“Siyasal İslam öldü, yaşasın ılımlı İslam” diye çığlık atanlar, bu çığlıkları temellendirmek için makaleler ve kitaplar yazanlar varsa da bana göre bu söz, olanı değil, olması isteneni ifade ediyor. “Siyasal İslam'ın İflası” kitabını yazan Roy, İran örneğinden yola çıkıyor ve bu ideolojinin öldüğünü ispat etmeye çalışıyordu, ama iflas eden İran'da -kendilerine göre- siyasi boyutuyla da yaşanan İslam değil, Roy'un kehaneti oldu.
Yanlış bir adlandırma ile “Siyasal İslam” dedikleri şey yoktur ki, bitsin, iflas etsin; var olan içinde siyasi boyutun da bulunduğu İslam'dır. Bunu daha açık olarak şöyle ifade edebiliriz: Müslümanlar dinle pazarlığa girip “şu kadarı senin, şu kadarı benim” diyemezler, Müslüman “teslim olandır. Neye teslim olan? Allah'ın buyruğuna, irade ve rızasına teslim olandır. Allah namaz kılmayı, oruç tutmayı emrettiği gibi faizi, zinayı, müstehcenliği, rüşveti, zulmü, istibdadı da yasaklamıştır. Müslüman olarak Allah'a teslim olan kişi pazarlık yapmadan, dinin kurallarını bölmeden -elinden geldiğince- hayatının bütününde ona teslim olur. Evin içinde, camide Müslüman, kamusal alanda gayr-i müslim olamaz. Asıl vazifesi kamusal alanda da İslam'a aykırı (buna insan haklarına ve ahlaka aykırı da diyebiliriz) bir durumun oluşmasını engellemektir, buna gücü yetmezse, başkalarına dokunmadan kendisi özel ve kamusal alanda Müslümanca yaşar, buna da gücü yetmezse yapabildiğini yapar, yapamadıkları için de -gücünü aştığından- bağışlanır. Müslümanlık bu olduğuna göre “siyasal, ılımlı, laik vb.” diyerek farklı bir İslam'dan söz etmek güneşi bir şeylerle örtmeye kalkışmak demektir ve mümkün olmaz.
“Siyasal İslam'ın bitmesi için, komünizm misali bir yerlerde egemen olup başarısızlığının ortaya çıkmasını beklememiz gerekiyor” diyenlere benim iki çift sözüm var: 1. Öyle ise izin verin, niçin teşebbüsleri doğmadan boğuyorsunuz. 2. Hadi itiraf edin, sizin derdiniz o ülkelerin/halkların menfaati değil, güçlenen İslamî hayatın çıkarlarınızın ve dünya patronluğu hülyanızın önünde engel olmasıdır!
Vaktiyle bu konudaki bir soruya verdiğim cevabın bir parçası yazının sonu olsun:
“Bu terim, İslam'ın mensuplarından istediklerinden bir kısmının, belli bir dönemin şartları içinde öne alınmasıyla ve gerçekleştirilme stratejileriyle ilgili. Bu bir kısmından maksat da İslam'ın siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik talepleridir. “Bütün olmadan parça da olmaz” düşüncesinden yola çıkan İslamcılar, “inancın, ibadetin, eğitimin, medeniyetin olabilmesi için siyasi iktidarın da Müslümanların elinde olması gerekir” diyorlardı. Bu düşünce dün de, bugün de yanlış değildir, ancak Müslümanların bütün misyonu, siyasi iktidar şartına bağlı değildir, siyasi iktidar başkalarının elinde olduğu zaman da İslam, Müslümanlar ve onların insanlığa rahmet olan dini temsil ve tebliğ vazifeleri devam eder. Ben buna da İslamcılık dediğim için “İslamcılık bitmez” diyorum. İslamcılığın muhtevasını yalnızca siyasi iktidar ile sınırlamak doğru değildir, hiçbir devrin İslamcısı da dâvasının sınırını böyle çizmemiştir. Dün siyasi iktidar da Müslümanların elinde olsun diye çalışanlar, bu amaçlarına eremedikleri zaman ve zeminlerde yine İslamcı olarak misyonlarını -geri kalan alanlarda, ama iktidar mücadelesinden de vazgeçmeden- sürdürüyorlardı. Bugünün Müslümanlarının bir kısmı, yaşadığımız dünyanın şartları içinde yeni bir siyasi İslamcılık çizgisi/hedefi belirlediler: Demokratik, laik, çoğulcu bir düzen içinde (bunların bir kısmı Müslümanların talebi değil, verili şartlardır), başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermedikçe İslam'ı, azami ölçülerde yaşamak; bunun içinde bütün şubeleriyle sosyal hayat da vardır.