Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve çevresi tarafından görüşleri dikkate alınan Yeni Şafak yazarı Prof. Hayrettin Karaman, bazı köşe yazarları arasında devam eden "Kim Erdoğancı, kim değil" tartışmasıyla ilgili olarak "Düşman saflarından dostlara yönelen eylem ve söylemleri anlamak mümkündür; ama dostlar (öyle bilinenler) arasındaki sataşmalar, su-i zanlar, çekişmeler, dedikodular; insanımızı birbirine düşürme, arayı soğutma, zayıflatma gibi kötü sonuçlar (fitne) doğurmaktadır" dedi. Karaman, "İyi niyete ve güzel ahlaka sığmayan sebeplerle birbirini haksız yere fetöcülükle suçlamaları hıyanet değilse büyük ve yıkıcı bir gaflettir" ifadesini kullandı.
Karaman'ın köşe komşusu İsmail Kılıçarslan, gazeteci Cemil Barlas ve Türkiye yazarı Fuat Uğur'un adını anmadan "Kendisini kelepçeyle meclis kürsüsüne bağlayan CHP'li kadın milletvekili üzerinden hiç anlamadığımız, hiçbir zaman da anlayamayacağımız şekilde 'seks içerikli, derili merili' espriler yapmayı 'uygun' bulan adamla aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmaktan çok bunaldık be reis" demişti. Yeni Şafak yazarı ve AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal da İsmail Kılıçarslan söz konusu yazısını sosyal medya hesabında paylaşarak Barlas ve Uğur'u hamam böceğine benzetmişti. Ünal, daha sonra kaleme aldığı yazısında AKP reklam kampanyalarının mimarı Erol Olçok'un "mahalleye dadanan haşerat tarafından 'ihanet'le itham edildiğini" öne sürmüştü.
Türkiye yazarı Fuat Uğur ise, İsmail Kılıçarslan'a yönelik olarak "15 Temmuz gecesi saat 23.00’te bile neden 'Aman sükûnette fayda var' diyebildiklerini de. Aynı kişinin ve benzerlerinin 17 Aralık’tan sonra da Fetullah Gülen amcasına toz kondurmamasını unutmuştuk ama artık acı biçimde hatırlıyoruz" demiş, Yeni Şafak gazetesini "Erdoğan karşıtlığına yakıt taşımak"la suçlamıştı. Uğur, Aydın Ünal için ise, "Her neyse, sonuçta bu şeffaflık iyidir. Evvelden ne müttefik belliydi, ne de sığınakların yeri" ifadesini kullanmıştı.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, Fuat Uğur'un söz konusu yazısına tepki göstermişti. Taşgetiren, "Fuat Uğur Yeni Şafak’ı, yıllardır Cumhurbaşkanı’nın konuşma metinlerini yazan Aydın Ünal’ı yargılıyor. Pes artık" ifadesini kullanmıştı.
Yeni Şafak yazarı ve eski Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk ise tartışmaya "Bütün birikimimizi heder ediyorlar. Bir sel gelip, sanki tırnaklarımızla biriktirdiğimiz tüm değerleri silip süpürdü. Bütün birikimimiz, bütün çabamız, bir 'kuş' kadar beyni olmayan, yeni yetme yayın yönetmenleri, köşe yazarları, tv yorumcuları tarafından heder ediliyor gözümüzün önünde" sözleriyle katılmıştı.
"Zaman dostların çekişme zamanı değil"
Hayrettin Karaman'ın "Zaman dostların çekişme zamanı değildir" başlığıyla yayımlanan (2 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Ülkenin varlık, gelişme ve bağımsızlığına göz dikmiş düşmanların ve bunların içerideki ajanlarıyla ortaklarının bulunduğu artık tartışma götürmez bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.
Namık Kemal ne diyordu:
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten
Bugünlerde Türkiye’ye kötülük yapmak için pek çok ülke, şahıs, kurum ve kuruluş işbirliği halinde üzerimize geliyor, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere millet ve memleketini sevenler de bu taarruza karşı âdeta bir seferberlik ruhu içinde canla başla mücadele ediyorlar.
Ataların söylediği güzel sözler vardır:
-Dere geçilirken at değiştirilmez
-Bindiği dalı kesen ahmaktır
-Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
-Savaşırken askerlerin işlediği adi suçların cezası verilmez.
Düşman saflarından dostlara yönelen eylem ve söylemleri anlamak mümkündür; ama dostlar (öyle bilinenler) arasındaki sataşmalar, su-i zanlar, çekişmeler, dedikodular; insanımızı birbirine düşürme, arayı soğutma, zayıflatma gibi kötü sonuçlar (fitne) doğurmaktadır.
15 Temmuz’dan sonra en sık rastlanan fitne, aynı cephede görünen insanların birbirini mesela fetöcü olmakla suçlamalarıdır. Delil olarak sundukları, sakız gibi çiğnedikleri şeyler ise “istediklerinin verildiği, kendileri hakkında iyi zan beslendiği zamanda” onlara yapılan yardım ve desteklerdir. Legal görünümlü örgüt dişlerini göstermeye başladıktan sonra bu dişleri gördükleri halde (Hakan Fidan olayı, dershanelerin dönüştürülmesi teşebbüsüne karşı medyalarında başlatılan saldırılar, 17 ve 25 Aralık kalkışmaları ve en küçük bir şüpheye meydan bırakmayan 15 Temmuz darbe teşebbüsünü görüp bildikleri halde) onlara destek verenler, ilişkilerini kesmeyenler elbette suça iştirak etmiş oluyorlar. Ama daha önce bu ülkenin yöneticilerinden, bürokratlarından, iş adamlarından, akademisyenlerinden tutun da sokaktaki adama kadar hemen herkes “bazı kusurları olsa da iyi işler de yapıyorlar” diyerek bu örgüte karşı mücadeleye katılan dostların bu ayrımı yapmaları gerekirken, iyi niyete ve güzel ahlaka sığmayan sebeplerle birbirini haksız yere fetöcülükle suçlamaları hıyanet değilse büyük ve yıkıcı bir gaflettir.
Devleti yönetenlerin iç ve dış politikada yapıp ettiklerinde hataları olmaz mı, elbette olur. Peki değerlendirmede “sıfır hata, sıfır kusur” ölçütü mü kullanılacak; bu ölçüte göre tam not alacak bir yönetim Raşid Halifeler döneminde bile bulunabilir mi? Yoksa makul olan değerlendirme ölçütü “yetmezse de iyidir” esasına mı dayanmalıdır.
Bir ülke milyonlarca personel ile yönetiliyor. Ülkenin genel ahlakını göz önüne alırsak bu milyonların içinde (üst düzeyde, ortada, altta) çürüklerin olmaması mümkün değildir. Bu durumda iyi niyetli ve insaflı insanlara düşen vazife, bir yandan iyileri çoğaltmak, kötüleri tasfiye etmek için çalışmak, diğer yandan bunu da yaparken genel olarak başarılı ve hayırlı olan bir iktidara zarar ve düşmana fırsat vermemek, ortada bir başka gemi yok iken, gemiyi daha iyi yönetecek bir heyet de mevcut değil iken, denizin ortasında geminin altını oymamaktır.