Hürriyet yazarı Murat Yetkin, İspanya, Afganistan, Suriye ve Türkiye'den örnekler vererek yasadışı örgütlerle istihbarat örgütleri arasında yapılan 'gizli' işbirliklerine dikkat çekti. Yetkin, "ABD, PKK'yı kullanıyor" tartışmalarıyla ilgili olarak örgütün 1999 yılından beri ABD'ye güvenmediği yorumunda bulunarak "Öcalan hâlâ İmralı'da yatıyorken PKK'nın bunu unutacağını, üzerine bir bardak su içeceğini mi sanıyorsunuz?" diye sordu. Suriye'nin yüzde 20'sini YPG üzerinden kontrol eden PKK'nın, Amerikalıların ricasıyla o topraklardan vazgeçmeyeceğini öne süren Yetkin "ABD'nin Suriye'de PKK kontrolünde bir Kürt özerkliği sağlamaya muktedir olmadığını herhalde en iyi PKK'lılar biliyordur. Peki, bunu sağlayabilecek kişinin Beşar Esad üzerindeki etkisiyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olabileceğini hayatlarının 30-40 yılını kendi hedeflerine adamış PKK şefleri sizce düşünemiyor mu?" diye sordu.
Murat Yetkin'in "Yani ABD onu kullanıyor da PKK aptal, öyle mi?" başlığıyla yayımlanan (20 Kasım 2017) yazısı şöyle:
IŞİD militanının İspanyol istihbaratına çalıştığı anlaşılınca bazı benzerlikler ortaya çıkmaya başladı.
Bu yıl 17 Ağustos'ta Barselona'da bir IŞİD militanının kalabalığa dalarak 13 kişiyi öldürmesini, biri daha sonra ölecek 130 kişiyi yaralamasını hatırlıyorsunuz, değil mi?
Evet, ben söyleyince hatırladınız. Şimdi okuyacağınız hikaye ise bu terör saldırısıyla ABD Merkezi Komutanlığın (CENTCOM) IŞİD'e karşı PKK'nın Suriye kolu YPG ile işbirliği yapması arasındaki alakayı anlatıyor. "Yok artık" dedirtecek bağlantı ve benzerliklere hazır olun.
İspanyol polisi 17 Ağustos'tan kısa süre sonra Barselona saldırısının arkasındaki IŞİD örgütçüsünün Abdelbaki es-Satti olduğunu saptamıştı.
Satti, İspanya'nın bağımsızlık kavgasındaki Katalonya bölgesinin Ripoll şehrinde yaşayan bir imamdı.
Satti'nin İsmi bir süre önce bir başka terör eylemi nedeniyle daha Avrupa polis teşkilatlarının gündemine gelmişti. Bu eylem, 22 Mart 2016'da Brüksel havaalanı ve bir metro istasyonunda IŞİD intihar bombacıları tarafı dan (3'ü eylemci olmak üzere) 35 kişinin öldürülmesi ve 340 kişinin yaralanması eylemiydi.
Satti'nin 2016 Ocak ayından itibaren, bombalamalardan kısa süre öncesine dek Brüksel'in 10 km kadar kuzeyinde Vilvoorde şehrinde bulunduğu belirlenmişti. Belçika polisi Satti'nin, bir başka IŞİD örgütçüsü Usame al-Attar ile bağlantısını araştırmış ama kanıt bulamamıştı. Attar ise Brüksel bombalamaları yanı sıra 13 Kasım 2015'te Paris'te (7'si intihar eylemcisi olmak üzere) 137 kişinin öldürüldüğü, 413 kişinin yaralandığı eylemin planlamasında yer almaktan sorumlu tutuluyordu.
Şimdi sıkı durun: İspanyol El Pais gazetesi 17 Kasım'da İspanyol Milli İstihbarat Merkezinin (CNI) Satti ile bağlantılarını kabul ettiğini duyurdu. İspanyol istihbaratı Satti ile 2010-2014 yılları aradında Castellion cezaevinde kaldığı sırada irtibat kurmuştu. Satti, çıkınca (2013'te kurulan) IŞİD'e katılmış ve İspanyol istihbaratına IŞİD'i ispiyonlamaya başlamıştı; ya da İspanyol istihbaratı öyle olduğunu sanıyor, aslında ilişkinin tersine işlediğini düşünmüyordu.
Sonuç ortada.
Bu gelişme iki şekilde yorumlanabilir.
Birincisi, siyasi entrika yorumudur. Bu,1 Ekim'de Katalonya'da yapılacak bağımsızlık referandumu öncesinde İspanyol derin devleti 'milli birlik ve beraberliğe bu en çok ihtiyaç duyulduğu günlerde' söylemi arkasına sığınmak maksadıyla IŞİD içindeki ajanına bu terör eylemini yaptırmış olabilir yorumudur.
İkincisi ise, bu eylemin devlet ve devletlere bağlı örgütlerin sadece kendilerinin kafasının çalıştığı kibri içinde devlet-dışı örgütleri kullandıklarını zannederken onlar tarafından kullanılmış, oyuna getirilmiş olmasının yeni bir örneği olduğu yorumudur.
Ben ikinci yorumdan yanayım.
Neden mi?
Çünkü böyle çok örnek var.
Örneğin El Pais'in bu haberini okur okumaz aklıma gelen 2009 Afganistan eylemi...
30 Aralık 2009'da Afganistan'ın Pakistan sınırı yakınlarındaki Khost şehrinde "Camp Chapman - Chapman Kampi" adı verilen Amerikan istihbaratı CIA'ya ait gizli bir barınağa giren bir intihar bombacısı oradaki 8 kişiyle beraber kendisini de öldürmüştü.
Peki, o eylemci o gizli üsse üzerinde bombalarla nasıl mı girmişti? Çünkü onda CIA için çalışıyordu; ya da CIA öyle zannediyordu.
CIA kadrosundaki bu eylemci Humam el-Balawi adında Ürdünlü bir doktordu. Ürdün'ün Genel İstihbarat Dairesi (GID) tarafından, El-Kaide'nin (Usame bin Ladin'in ardından) iki numarası Eymen el-Zevahiri'nin özel doktoru olduğu bilgisi üzerine devşirilmişti. ABD bin Ladin operasyonlarını yoğunlaştırınca (nitekim 2 Mayıs 2011'de Pakistan'ın Abbotabad şehrinde bulup öldüreceklerdi) Ürdün istihbaratı bir jest olarak elindeki bu değerli ajanı Afganistan'a göndermiş, CIA hizmetine vermişti. Böylece Balawi ikili ajan olmuştu, daha doğrusu Ürdünlü ve Amerikalılar öyle sanıyordu. Oysa Balawi başından itibaren hep el-Kaide'ye bağlıydı ve sonunda bunu kendi canıyla kanıtlamıştı.
Devletler ve devlet istihbarat örgütleri kendilerinin nedense devlet-dışı örgütlerden (ki bunlara yasa dışı örgütler dahildir) daha akıllı ve kurnaz olduğunu, bunlarla işleri bittiğinde bir kenara atıp kurtulabileceklerini düşünür.
Bu ölümcül yanlışlıkta bir varsayımdır.
Devlet-dışı aktörler, kendi oyunlarını sergiledikleri sahneye her zaman daha hakim, ideolojik olarak çok daha inanmış, davalarına (devletlerin maaşlı bürokratlarına göre) hedeflerine çok daha (canlarını verecek kadar) adanmıştır.
Dolayısıyla CIA Ürdünlü doktor üzerinden El Kaide istihbaratı toplamak isterken kendisi El Kaide'ye hedef olmuş, İspanyol istihbaratı IŞİD üzerinde çalışma yaptığını zannederken IŞİD'in operasyonuna alet olmuş durumdadır.
Malum ava giden avlanır meseli.
Örnekleri de, soruları da çoğaltabiliriz.
Örneğin geçenlerde Suriye'de YPG saflarından Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) saflarına geçerek MİT tarafından sorguya alındığı bildirilen Talal Silo'nun durumu nedir? Kendisi zaten daha önce YPG/PKK içine yerleştirilmiş MİT ya da bir başka örgütün ajanı mıdır, yoksa bir tuzak mıdır?
Bir soru daha: MİT'in PKK, ya da Suriye'deki cihatçı örgütler, ya da El Nusra ve IŞİD içine yerleştirdiğine inanıp geri tepen ajanları olmuş mudur? Bu geri tepme Türkiye'de terör eylemleri ve can kayıplarına yol açmış mıdır?
Ya da MİT'in yasa dışı Fethullahçı yapı içine yerleştirdiğine inanıp 15 Temmuz 2016 günü tersine çalıştığını gördüğü ajanları olmuş mudur?
Bilemiyoruz henüz, ileride bir gün anlarız nasıl olsa.
Ama konumuza dönersek, bugün ABD Başkanı Donald Trump ve yönetimi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinin, CHP ve MHP'nin şiddetli itirazına karşın Suriye'de YPG/PKK ile işbirliğine devam ediyor.
Bu işbirliği, Türkiye'yi kızdırsa da, son Rakka olayında büyük açık verse de IŞİD'in yenilgiye uğratılmasında taktik başarı kazandı.
ABD bunu PKK'nın ne olduğunu bile bile, düz bir kiralık katil tutma mantığıyla yaptı; düşünün ki 1999'da Abdullah Öcalan'ın yakalanması CIA-MİTİ işbirliği sayesinde olmuştu.
Öcalan hala İmralı'da yatıyorken PKK'nın bunu unutacağını, üzere bir bardak su içeceğini mi sanıyorsunuz? Haydi onu bir kenara bırakalım... Yarın bir gün Amerikalılar YPG (isterseniz PKK diye okuyun) militanlarına dönüp, "Evet, bayanlar baylar, IŞİD yenildi. Şimdi size verdiğimiz silahları lütfen iade edin ve size verdiğimiz NATO standardında askeri eğitimi de lütfen hafızalarınızdan kazıyarak sessizce evlerinize dönün" dediğinde uysalca itaat edeceklerini mi sanıyor? Sizce bugün (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ifadesiyle) Suriye'nin yüzde 20'sini YPG üzerinden kontrol eden PKK bundan Amerikalıların ricasıyla vaz mı geçecek?
Örneğin ABD'nin Suriye'de PKK kontrolünde bir Kürt özerkliği sağlamaya muktedir olmadığımı herhalde en iyi PKK'lılar biliyordur. Peki, bunu sağlayabilecek kişinin Beşar Esad üzerindeki etkisiyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olabileceğini hayatlarının 30-40 yılını kendi hedeflerine adamış PKK şefleri sizce düşünemiyor mu?
Daha da uzatılabilir ama zaten çok uzattım, toparlayayım: Sizce Suriye'de ABD mi PKK'yı kullanıyor, PKK mı ABD'yi?