Efe Kerem Sözeri*
Sabah hep kazananların yanında durdu ama bugünkü vasatın altını yakınlarında aramalı. Önce devlet kredisiyle damada verildi, sonra yandaş iş adamlarından toplanan milyon dolarlarla havuza girdi, iktidardan aldığı ihale ve reklamla sahibinin sesi oldu, içindeki çatlak sesleri kovdukça köreldi. Bugün hepsi aynı başlıklarla, hatta bazen aynı yazım hatalarıyla çıkan havuz medyasının en çok satan tıpkıbasımı; sadece neyi yazacağı değil, neyi görmeyeceği de Saray’da belirlenen bir hükümet bildirisi oluverdi.
Ama meselemiz Sabah’tan büyük. Ülkedeki ana muhalefet partisi CHP’nin lideri, Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Haziran 2017’de Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlattı. Gazetelerin editörleri, köşe yazarları bu yürüyüşü desteklemek veya eleştirmekte özgürler; ancak 25 gün süren bu yürüyüşü görmemek, her gün katılan on binlerce insanın sesini duymamak, ve neden bu yürüyüşün yapıldığını okuyucusuna aktarmamak için üç maymundan fazlası lazım. Türkiye’si iktidardan ibaret olan havuz medyası, artık AKP’nin at gözlüğü oldu. Meselemiz bu.
Bu yazı için örnek olarak seçtiğim Sabah gazetesinin 25 günlük arşivini inceledim, doğrudan veya dolaylı olarak Adalet Yürüyüşü’nden bahseden (daha ziyade, hedef alan) 68 haberi okudum. Bu haberlerin listesi şurada, günlere göre haber sayısı ve öne çıkan konular şöyle:
Geriye dönüp bakınca, Sabah’ın 15 Haziran ve 9 Temmuz tarihli ön sayfalarının bu veriyi ve bu tabloyu, yani aslında iktidarın Adalet Yürüyüşü’ne bakışını iyi özetlediğini düşünüyorum.
15 Haziran tarihli manşette İngiltere’deki yangın, sürmanşette magazin ve futbol var. Yeni bir şey söylememiş olsa da Erdoğan’ın “FETÖ” hakkındaki ifadeleri “önemli mesajlar verdi” diyerek büyük görülmüş. Sibel Can’ın cipi bile CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından daha detaylı yer almış. Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüyecek olması ise 24. sayfada yer alacak bir cümleden ibaret.
Adalet Yürüyüşü’ne katılım arttıkça, iktidarın yürüyüşü görmezden gelme taktiğinin nasıl boşa düştüğünü; önce küçümsenerek, sonra da Türkiye’nin asıl sorunuymuş gibi gösterilerek hedef alındığını manşetlerde izlemek mümkün. Havuzun daha saldırgan yazarlarının hazırlığını yaptığı başlık ise 9 Temmuz’da Sabah’a manşet olmuş: “İhanet Yürüyüşü”. 15 Temmuz karşılaştırmasıyla Adalet Yürüyüşü değersizleştiriliyor, darbeyle, terörle eş tutuluyor.
Havuzda birinci sayfaların demirbaşı Erdoğan. Ancak danışmanların köşe yazarı, muhabirlerin savcı yardımcısı olduğu bu ortamda iktidar-medya ilişkisini tek yönlü tarif etmek eksik kalır. Elimizdeki örnekte, ana çerçevesi iktidar tarafından şekillenmiş bir söylem içinde editörlerin yerelden nasıl hikaye ürettikleri, ve bunun dönüp iktidara nasıl malzeme olduğu görülebiliyor. Sorun, bu dönüşümün iktidar ve yakın çevresi arasında sınırlı kalması, halktan haber alamaması. Yani iktidar ve onun yandaşları halka propaganda yaptıklarını sanırken, kendilerini halktan habersiz bırakmış oluyorlar.
Bu propaganda yöntemlerini Adalet Yürüyüşü örneğinde şöyle listelemek mümkün:
Sahibinin sesi
Türkiye’de siyasi haberlerin çoğu partilerin ve aktörlerin açıklamalarını aktarmaktan ibaret. Bu yüzden, arka plandaki çıkar ve sahiplik ilişkileri bilmeden bile, bir gazetenin yandaşlık derecesini muhalefeti ne kadar aktardığına bakarak ölçmek mümkün.
Veri setindeki haberler arasında yürüyüşe katılanların ifadelerini doğrudan aktaran haber sayısı yok denecek kadar az: 68 haber içinde Kılıçdaroğlu iki kez, HDP ve PKK ise birer kez doğrudan aktarılmış. Yürüyüşe katılan veya destek veren muhalif gruplar içinde HDP’ye yer verilmesi, hatta bir haberde PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu’nın açıklamasına tam bir paragraf ayrılması bir lütuf değil, yürüyüşü “terör” ile eş tutma çabası.
Muhalefetin sözlerinden bahseden tüm haberler, bir istisna hariç, provokatif başlıkların altında haberleştirilmiş: Yürüyüşünün ilk gününde Kılıçdaroğlu’nun sözlerini aktaran haberin başlığı “CHP’nin sözde adalet yürüyüşünde provokasyon”. Ahmet Türk’ün sözlerini aktaran habere ise “Kandil’cilerle kol kola yürüdüler” başlığı verilmiş.
25 gün içinde yönlendirme olmadan verilen tek başlık, “Kemal Kılıçdaroğlu: Bize destek olan güvenlik güçlerine teşekkür ediyorum”. Fakat bu kısa haberde bile üç kez “sözde adalet yürüyüşü” deniliyor, haber sonunda yürüyüş özetlenirken FETÖ ve PKK’nin destek verdiği iddiası tekrarlanıyor.
Muhalif siyasetçileri doğrudan aktarmama ısrarı, başka haberlerde anlamsız boşluklar da yaratıyor. Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği, Enis Berberoğlu tutuklanmadan önce cezaevindeki odasının hazırlandığı iddiası, Sabah gazetesinde sadece Bakan Bozdağ’ın verdiği cevapla haberleştirilmiş. Haberde Bozdağ’ın karşı açıklamaları verilirken dahi Kılıçdaroğlu’nun iddiasının ne olduğu söylenmiyor.
Başbakan Binali Yıldırım’ın bir otoyol açılışında yaptığı konuşma doğrudan aktarılırken de Kılıçdaroğlu’nun sözleri Yıldırım tarafından kendince alıntılanıyor, yorumlanıyor, cevaplanıyor ancak yine Kılıçdaroğlu’nun ne dediği aktarılmıyor.
Taraflı, tarafgir
Sadece siyasetçiler değil, sıradan vatandaşlar da iktidar yanlısı ve muhalif olarak bölünüyor havuzda. On binlerce insanın katıldığı protesto yürüyüşünden tek bir kişi bile haberlere konu edilmemişken, fırsat bu fırsat CHP’yi eleştirenler birer birer haber yapılmış.
Sekiz ay önce dükkanı mühürlendiği için CHP’li belediyeyi eleştiren bir esnaf, 2010 yılında girdiği mülakatta elendiği için CHP’nin kadrolaştığını iddia eden engelli bir vatandaş, İzmir Belediyesi’nce işten çıkartılan işçiler, hatta D-100 Karayolu güvenlik nedeniyle tek yönde kapatıldığı için oluşan trafikten dolayı Kılıçdaroğlu hakkında "kamu haklarından yararlanmaya engel olunduğu" iddiasıyla suç duyurusunda bulunan bir vatandaşın haberi bile yapılmış.
Yüzlerce kilometre yürüyerek gelen insanlara uzatılmayan mikrofon trafikte bekleyenlere hemen uzatılmış, haberin başlığı Erdoğan’ın üç gün sonra yapacağı açıklamaya sufle niteliğinde: “Millete çile oldu”.
Kötüle ve değersizleştir
Özellikle yürüyüşün ikinci yarısından itibaren, CHP’yi “FETÖ”, PKK ve hatta DHKP-C ile birlikte göstermeye çalışan çok sayıda haber yapılmış. Bunların AKP kanadından aktarılan açıklamalarla uyumlu bir şekilde haberleştirildiğinin altını çizmek gerekiyor. Fakat ilginç olan, havuzda üretilen haberlerin iktidar açıklamalarını tekrar etmekten ibaret olmaması, aksine, iktidarın Sabah’ta yayımlanan haberleri konuşmalarında kullanması. Bunun en belirgin örneklerinden biri, 26 Haziran’da Başbakan Yıldırım’ın Adalet Yürüyüşü için ifade ettiği “FETÖ’nun ayakta alkışladığı bir yürüyüş” suçlamasından sonra Sabah’ta yayınlanan PKK, YÖP, HDP ve DHKP-C haberleri. Bir hafta boyunca yayınlanan bu haberlerden sonra Erdoğan 1 Temmuz’daki AKP il liderleri toplantısında bu üç örgütü de kullanarak Kılıçdaroğlu’nu suçlamıştı.
Adalet Yürüyüşü’nü değersizleştirmek için uygulanan yöntem ise yürüyüşü 15 Temmuz ile karşılaştırmak. Burada ise darbe mağdurları kullanılmış. Normal şartlarda, AKP seçmeni olarak CHP’yi eleştirebilecek olan vatandaşlar, “15 Temmuz gazisi” ve “şehit yakını” sıfatıyla bunu yaptıklarında Kılıçdaroğlu’nu vatan haini gibi gösterme fırsatı doğuyor havuza. 15 Temmuz mağdurları için de adalet arayan yürüyüş, 15 Temmuz üzerinden değersizleştiriliyor.
Ne yapılabilirdi?
Bugün AKP içinde veya iktidara yakın medya kuruluşlarından birinde çalışıp, Adalet Yürüyüşü’nün haber olarak görülmeye değer olmadığını söyleyen varsa, yalan söylüyordur. Bu eylemle dile getirilen 10 talebin AKP seçmeni veya iktidar için geçerli olmadığını, Türkiye’ye faydası olmayacağını iddia eden varsa, kendini kandırıyordur.
Bizzat Erdoğan tarafından “at izi it izine karıştı” diye eleştirilen OHAL mağdurluğu darbenin yıldönümünde artık tüm toplumun sorunu. Bunu Kılıçdaroğlu ifade edince yanlış olmuyor, aksine uzlaşma için fırsat doğuyor. Ama okuyana.
Takip edebildiğim kadarıyla T24 “Adalet Yürüyüşü” etiketiyle epey haber derledi, gün gün fotoğraf albümleri de var. Kimseyi düşmanlaştırmadan, sıradan insanların yüzlerine baksak, hikayeleriniokusak birbirimizi anlamak mümkün olurdu. Tezek döken hemşehrisi için özür dileyen yücelikten ve hakaretleri alkışlarla karşılayan hoşgörüden öğrenecek çok şeyimiz var.
[Görsel: Cabinet de Fumisterie Appliquée, 2007, Blinkers, Blinkers. İzin alınarak kullanılmıştır.]
*Bu yazı ilk kez P24'te yayımlanmıştır.